Vatandaşlarımızın; rejim açısından bir tercihe sürüklendiği hayati seçimlere gidilen bu süreç sonucunda bireysel kararlarını verirken, taşıdıkları tarihi sorumluluğun bilincinde olmaları gerektiğini düşünmekteyim.
Bu bağlamda; hiçbir önyargı ve dayatmanın etkisi altında kalmadan; ileri demokrasiden, parlamenter sistemden, kuvvetler ayrılığından, hukukun üstünlüğünden, özgürlükten ve eşit yurttaşlık kavramından yana siyasi bir yöneliş içinde bulunmaları gerektiğine inanmaktayım.
150 yıllık modernleşme, 70 yıllık demokratikleşme çabalarımızın daha ileriye taşınması, toplumsal barışın sağlanması açısından genel seçimler bizlere önemli bir fırsat sunmaktadır. Seçimler sonucunda Türkiye’miz; ya model olarak tanımlanmamış Türk usulü bir başkanlık deneyimini yaşayacak veya mevcut parlamenter sistemi güçlendirerek ve çağdaş bir anayasa yaparak, toplumsal sorunlarını çözmüş olarak yoluna devam edecektir.
12 Eylül rejiminin dayattığı “Seçim ve Partiler Yasası” ile yüzde 10 gibi antidemokratik seçim barajı demokratikleşme önünde önemli bir engel oluşturmuş, toplumsal sorunlarımızın derinleşmesine yol açmıştır. Ayrıca; uygulanmakta olan neoliberal ekonomik politikalar ise; gelir dağılımının bozulmasına, işsizliğinin artmasına, bölgesel gelişmişlik farklılıkların ortaya çıkmasına, doğanın tahrip edilmesine, tarımın ihmal edilmesine ve ekolojik dengenin bozulmasına neden olmuştur.
Yaşanan tüm olumsuzlukların sorumluluğu ve faturası 13 yıldan bu yana iktidarda olan AK Parti hükümetine ait olduğu ortadadır. Bu aşamada ortaya atılan ve rejim değişikliğine yönelik başkanlık sistemine geçme önerisinin, toplumsal sorunlarımızı derinleştireceği ve ülkede var olan kutuplaşmayı körükleyeceği endişesi toplumda yaygın bir kabul görmüştür
Terör nedeniyle yaşadığımız derin travma ve içler burkan ve yarası taze acılarımıza rağmen, ortak geleceğimizi kurmak açısından; Başta “Kürt Sorunu” olmak üzere toplumsal barışı ve sosyal adaleti parlamenter demokratik sistem içinde ve yeni bir anayasa kapsamında çözüme kavuşturmak acil bir sorun olarak ülke gündemini oluşturmuştur.
Yeni anayasa kapsamında; Özgürlük, eşit yurttaşlık temelinde toplumun güçlendirilmesi, temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetin sınırlandırılması, siyasi partiler ve seçim yasasının değiştirilmesi, bu kapsamda barajın kaldırılması, yargı reformun yapılması gerekmektedir.
Ayrıca; YÖK ve benzeri antidemokratik oluşumlara son verilmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması, cem evlerinin ibadet yeri olarak tanımlanması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yeni bir statüye kavuşturulması önem kazanmıştır.
Ak Parti iktidarınca tavizsiz bir şekilde uygulanan neoliberal politikalar sonucu; gelir dağılımında ortaya çıkan bozulma bir sadaka sistemine dönüştürülmüş olan “sosyal yardım” sistemi ile giderilmeye çalışılması bir sonuç vermemiştir. TÜİK verilerine göre 2013 itibariyle yoksulluk sınırında, aylık geliri 579.-TL’den az olan 21.9 milyon, aylık geliri 330.-TL’den az olan 6.7 milyon kişi bulunmaktadır.
Sağlık ve eğitim hizmetleri birer ticari metaya dönüştürülmüştür. Sürdürülemez enerji politikaları, önce inşaat sonra çevre anlayışının yarattığı tahribat ve kaçınılmaz iş cinayetleri yaşanmıştır. Bu olumsuz tabloya rağmen Türkiye’nin 2003 başında 129 milyar dolar olan dış borç stoku, 2014 sonuna gelindiğinde 3 misli artarak 403 milyar dolara çıkmış, imar rantlarına ve inşaat sektörünün karlarına dayandırılan ekonomi başarı masallarının temeli çökmüştür.
Bugün için; uygulanan ekonomik sitemin en azından revize edilmesi ihtiyacı kendini dayatmış ve acil bir durum olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda; Kooperatifleşme ve özyönetim uygulamalarının destekleneceği, parasız sağlık hizmetinin yaygınlaştırılacağı, özelleştirmelerin durdurulacağı, savunma ve güvenlik harcamalarını azaltılacağı, taşeronluk sistemine son verileceği, sol değerleri önceleyen, sosyal önermelere ve çözüm yöntemlerine yer verecek bir ekonomik politika uygulama ihtiyacı kendini dayatmıştır.
Sonuç itibariyle; kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistemimizi güçlendirecek, başkanlık sistemine geçit vermeyecek, demokrasiyi ve refahı tabana yayacak, sosyal adaleti ve toplumsal barışı sağlayacak, AB ile bütünleşme projesini tamamlayacak hedefler doğrultusunda proje üreten ve taahhütte bulunan partilerin tercih edilmesinin ve halkımızca iktidar vizesinin verilmesinin geleceğimiz açısından büyük önem taşıdığına inanmaktayım.
Saygılarımla,