Bu günlerde ülkemizin içinde bulunduğu bu büyük dram nedeniyle hep onun fikirlerinin ne derece unutulduğu, onu anlamayanlar, adeta ona ihanet edenlerin ne derece hata yaptıkları aklıma geliyor.
Aslında bugünlere gelmemizin nedeni olarak gözüken büyük tavizler nedeniyle de iktidar partisinin dilemekte olduğu özürler de birer ATATÜRK gerçeği olarak karşımıza çıkıyor. Biliyorsunuz, Atatürk ve arkadaşları ile topyekun verdiğimiz Kurtuluş Savaşı aslında bugün başımıza gelenlerin nedeni olan emperyalizme/uluslararası sömürüye karşı duruşun bilinen ilk başarı destanıdır.
O zaman dünyadaki en büyük emperyal güç olarak bilinen İngilizlerle ilgili olarak “İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret etiler. Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz.” (1)Emperyalizmin ilk hedefinin neresi olduğunu Kurtuluş Savaşı sırasında 10 Ağustos 1920’de Büyük Atatürk’ün Afyon’da subaylara yaptığı konuşmadaki tarihi cümleleri içinde görüyoruz.
Vatan savunmasında iki cephe vardır. “Dahili cephe, görünürdeki cephe. Asıl olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren dahili cephenin düşmesidir. Bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Hakikaten ‘kaleyi içinden almak’ dışından zorlamaktan çok kolaydır. (2) cümleleri de ne kadar taze ve güncel. İşte 15 Temmuz kalkışmasında denenmek istenen durum budur. Ülkenin ordusuna, hazinesine, adliyesine, milli eğitimine, mülkiyesine sızmış bulunan emperyalizmin uşakları Atatürk’ün dediği gibi bir denemeye daha kalkışmışlardır. Ne mutlu ki bu deneme demokrasiyi özümsemiş sayın cumhurbaşkanı, başbakan ve muhalefet parti liderleri dahil tüm Türk insanının karşı duruşu ile önlenmiştir.
Bugün artık özür yetmez, askerlik ile siyaset, din ile siyaset, ticaret ile siyaset ayrılmadığı sürece, emperyal güçler samimi dindarları etkilemeye devam edeceklerdir. Çare laik, demokratik, çağdaş, hukuk devleti, çare yeni ve çağdaş siyasi partiler yasası ve seçim yasası, çeri rengine, dinine, ırkına, mezhebine bakmadan herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu, özgürlüklerin tam olduğu, adaleti herkese eşit ve adil uygulayan bir sistemdir. Bakarsınız başarırız….