Geçen haftanın önemli olaylarından biri Cumhurbaşkanın açıkladığı ekonomik refah paketiydi.
Geçen haftanın önemli olaylarından biri Cumhurbaşkanın açıkladığı ekonomik refah paketiydi. Önemli bir bölümünü dinledim, başından da okudum. Bir kaç farklılığın dışında. Berat Albayrak’ın her hafta açıkladığı paketlerden pek farkı yoktu. Yani beklentilerin çok altında kaldı. Bunun önemli göstergelerinden biri piyasalar açıklamalardan olumlu yönde hiç etkilenmedi. Örneğin doların reform açıklamalarından sonra 7.20’lere hatta daha alta düşeceği umuluyordu. Tam tersi yükseliş gerçekleştirdi 7.58’lere kadar çıktı.
Üzerinde durabilecek konulardan bir tanesi 850 bin küçük esnafa yapılacak yardım. Yardım derken hibe falan değil. Basit usulde olan bu esnafların vergilerinin alınmayacağı belirtildi.
Bilmeyenler bunun çok önemli bir destek olduğunu düşünebilirler. Öncelikle şunu belirtelim. Bu esnaf grubu basit usule tabi olduğundan şubat ayı içinde beyannamelerini verdiler ve tahakkuk eden vergilerinde yarısını ödediler. Herhalde ödedikleri vergiler kendilerine iade edilecek. (Sanmıyorum ama)
Ayrıca bu esnafın yıllık ödediği vergi ortalama 1200 TL. Yani 850 bin esnafın toplam vergisi bir milyar TL civarında. Bunun alınmasından vazgeçiliyor ama şu anda mecliste bulunan torba yasası ile 28 milyar TL tutarında yeni vergiler geliyor.
Şirketlerin 2020 yılı dâhil, 2021 yılı içinde elde ettikleri karlardan ödenecek kurumlar vergileri çıktıktan sonra kalan karın % 10’u tutarında stopaj yolu ile vergi tahsil edileceğine ilişkin düzenleme yapılıyor.
2020 yılı dâhil deyişimin nedeni, geriye yönelik vergi düzenlemesi yapılıyor. Anayasanın, hukukun temel ilkelerine aykırı olmasına karşın. Yani bir milyarlık bir vergiden vazgeçiliyor, ama yeni bir 28 milyar TL şirketlere vergi yükü getiriliyor.
Reform açıklamalarında dikkatimi çeken ikinci açıklama ise şu; “İkide bir fiyat istikrarı diyorlar ya, biz onu bir kenara koyduk” sözü. Bu sözü kime söylüyor? Kasım başında merkez bankası başkanlığına atadığı Naci Ağbal, Üstelik Naci Ağbal bunu ikide bir değil sürekli söylüyor. İstikrarı sağlama konusunda da elinde olan tek seçenek faiz artırımı.
Ama reis onu bir kenara koy diyor. Birde reisin adamı Yiğit Bulut’ta geçtiğimiz günlerde şöyle bir açıklama yaptı “Umarım, bu yaşananlardan, birileri özellikle birileri, faiz arttırmak ile kurun kalıcı düşürülemeyeceğini, sadece ülkenin kaynaklarını kısa vadede sömürttüğünü anlamıştır.” Bu birileri kim dersiniz? Evet, o birileri yine Naci Ağbal.
Esasında bende Yiğit Bulutun görüşüne katılıyorum. Gerçekten faiz artırımı ile kurun kalıcı düşürülmesi mümkün değildir. Bunun dünyadaki sıcak para tefecilerini zengin etmekten başka bir rolü bulunmuyor. Geçtiğimiz haftalarda bu köşede durumu örnekle açıkladım.
Peki, Naci Ağbalın elinde kullanabileceği başka bir seçenek bıraktınız mı? Ekonominin yapısal sisteminin altına adeta dinamit koydunuz. Yıllarca borçlanarak büyüyoruz. Üretimi unuttuk. Buğdayı bile dışardan alır hale geldik. Bütün kurumlar çökmüş durumda. Üstüne üstlük merkez bankasının var olan 128 milyar dolar rezervide hiç edilmiş.
Şimdi Naci Ağbal ne yapsın. Onu da söyleyin. Üretemeyen, Bütçe açığı, cari açık her yıl artan, merkez bankasının rezervlerinin (-) 44 milyar olduğu, bu dönemler yaratılırken nerelerdeydiniz?
Şimdi göreceğiz. 18 Martta para politika kurulu toplanıp faizi konusu görüşülecek. İşte sınav, Naci Ağbal bence rüştünü şimdi ispatlayacak bağımsız mı? Yoksa bağlımı?
Benim kişisel düşüncem faizi arttırmayacağı yönünde. 100 veya 150 puan arttırsa da dolar 7.10’lara kadar düşer. Sonra yine fırlar gider. Tefecilerde ellerini ovuşturarak kaymaklı tatlılarını alıp kaçarlar olacağı bu.