Değerli okurlarım, yine bir yazımla sizlerle buluşmanın gururunu yaşıyorum…
Evimde, leptobumun başında köşe yazmaya çalışırken, bir yandan yerel gazeteleri takip ediyorum, bir yandan 2 ulusal gazeteyi okumaya çalışıyorum
(görüşleri tamamen zıt iki gazete), bir yandan da TV’deki spor programlarını takip etmeye çalışıyorum…
Ne de olsa işimiz spor ne kadar nefret ettirseler de, hayatım spordan ibaret…
Ülkemizde ve dünyada bitmeyen, tükenmeyen senaryolar adeta bir film şeridi gibi geçip, gidiyor…
Herkesin derdi para ve tatlı bir NEFES…
Kolay değil kapitalizm yağmurunun damlaları, insanları bu duruma sürüklüyor…
Yeni bir furya 21 Aralık…
Çevremizdeki çoğu insan takmıyorum diyerek kesip atsa da korku zaman zaman içini kemirebiliyor…
Neymiş efendim Şirince adında bir köyümüz dışında her yerde kıyamet kopacakmış…
Sonra Hz. İsa’nın gemisi kıyamet koptuktan sonra Şirince’dekileri kurtaracakmış, felan filan…
Bir ulusal gazete konuyu paparazzileştirmiş bile…
Neymiş efendim Kenan İmirzalıoğlu yer bulamamış, karavan arıyormuş…
Tabi can tatlı kolay değil!
Bir ulusal kanalda da köy esnafı sıkıntılı, niye mi?
Yoğunluk olunca zabıtalar ve maliyeciler cirit atıyormuş…
Tabi bu kadar cümbüş olurda sanat olmaz mı?
Olur, Şirince’nin kıyamet şarkısını bile çıkarmışlar…
Bu yaygara amacına ulaşmış ve inanç turizmine dönüşmüş, neden mi?
İncil dağıtanlar ve Said Nursi kitapları dağıtanlar da objektiflerden kaçmıyor…
Hatta karşılaşıp sohbet ediyorlar…
Ama köy sakinleri çok mutlu 250 kapasiteli yatak sayısını 500’e çıkarmışlar…
Boş mekânları da karavanlara ayırmışlar…
Aslında diyorum da bizim KEFKEN için de böyle bir söylem atsaydık ne olurdu, merak ediyorum doğrusu…
Sizler satırları okurken soracaksınız: ‘Eee ne demeye çalışıyorsun?’ diye…
Bana kalırsa bazı yarım akıllılar kıyameti bile sektör yapmış…
Milleti söğüşlemek için kolları sıvayıp, ellerini ovuşturmaya başlamışlar…
Fısıltılara göre Diyanet’te demiş ki; sadece Şirince’de kıyamet kopabilir, diye…
Ya biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz, hangi akla hizmet ediyoruz anlamadım…
Bu da ne demektir özetleyeyim…
Sen yangını çıkardın, dur odun atayım daha çok yangın çıksın demek…
Milletin aklını başka yönlere çekmeyi çok iyi biliyoruz…
Düzeltilmesi, tartışılması gereken konuları sallamada üstümüze yok…
Değer yaratmamak için çalışan biz gençlere ‘kazık’ atmakta üzeremize yok…
He, bu arada unutmadan söyleyeyim…
Noel babayı da unutmayın size hediye getirecek ya, bacanızı kapınızı açık tutun…
Ama dikkat edin ‘Noel hırsızlar’ da gelebilir…
Merak ediyorum, bizim kamuoyumuz Noel babayı da sanki devlet meselesi gibi aktaracaklar mı?
Milletin kafasını kurcalayacaklar mı?
Yok pahasına gazete köşelerini işgal edecekler mi?
Yalan rüzgârları halinde fırtınalar koparacaklar mı?
İnce hesaplar ve kalın beklentiler, bu tip ‘yaygaralarla’ unutturulacak mı?
Hadi biz gençler biraz farkındayız bazı şeylerin…
Ama yetişen nesil ne yapacak merak ediyorum daha doğrusu…
O yüzden başta değerli velilerim olmak üzere çocuk yetiştiren herkesi uyarıyorum…
Tarafsız, objektik, dünyayı gören, yalanlara kanmayan, asil, dik durabilen, her darbeye dayanıklı, bayrağını seven bir evlat yetiştirin!
Evet, kendimi övmek gibi olmasın ama bu özellikler bende var…
Bu yüzden genç yaşımda her yalan-dolana, çekememezliğe dayanabiliyorum…
Doğruları siz değerli okurlarıma açık yüreklilikle söyleyebiliyorum…
Sizce de öyle değil mi?