2017 yılına Ülkemizde maalesef çok acı bir terör olayıyla girdik.
Bir önceki yılın bir an evvel sona ermesini, sanki terör olayları da sona erecekmiş gibi beklerken, yeni yılın daha ilk saatlerinde olağanüstü üzücü bir saldırı sonucu İstanbul’daki bir eğlence mekanındaki yılbaşı kutlamaları esnasında, maalesef pek çok insan hayatını kaybetti, bir çoğu da yaralandı.
Bu hadise ve daha önce vuku bulan terör olayları, artık vatandaşlarımızı canından bezdirdi.
Herkesin yeni yılda beklentisi, bütün bu acıların tekrar yaşanmayacağı huzur dolu günlerin gelmesiydi. Ama, bu son olay iyimserlikleri sildi süpürdü.
İşte böylesi bir ortamda, bendeniz 70 yaşıma girmiş bulunmaktayım.
Dünya’da ve Ülkemizde yaş ortalamaları, tıp bilimindeki gelişmeler sonucu her türlü olumsuz çevre koşullarına rağmen artmaya devam ediyor.
Ben çocukluğumu hatırlarım, 70 yaşına ulaşmayı başarmış insanlar için ‘’Yaş yetmiş, iş bitmiş’’ tekerlemesi kullanılırdı. Şimdilerde ise neredeyse orta yaş muamelesi görülüyor.
Şimdi ben de artık bu yaşa ulaşmış bir insan olarak, bundan sonra yazmayı sürdürebildiğim sürece, daha ziyade geçmişe dönük anılarımı paylaşmayı tercih edeceğim. Gelecekle ilgili yazıları gençlere bırakmanın (Gelecek doğal olarak gençlerin yaşayacağı zaman dilimidir) daha doğru olacağını düşünüyorum.
Yazacağım anılar kronolojik bir sıralamaya uygun olmayacak, güncel olaylarla ilgili bağlantı kurulabilecek hatıralara dayalı olacaktır.
Örneğin; 2017 yılına girdiğimiz şu günlerde, geçmişte yaşadığım ve anlatılmaya değer bulduğum bir yılbaşı anımı paylaşmak istiyorum:
Yıl 1960. Daha 13 yaşında, İstanbul’da Fransız kolejinin hazırlık sınıfı leyli(Yatılı) öğrencisiyim ve ailemden ilk kez ayrılmış, 2 haftada bir İzmit’e Cumartesi gelip Pazar öğlen otobüsüyle dönen, hasret çeken bir çocuğum. İstanbul’a aynen bu günlerdeki gibi kar yağıyor ve karayolu ulaşıma sık sık kapanıyordu.
Kadıköy’den otobüse bindiğim yerde, haftalık karnelerimi imzalattığım rahmetli babamın arkadaşı Turan bey, aslında İzmit’li olup işi gereği İstanbul’da oturan bir beyefendiydi ve de benim velimdi. Karne notlarım iyi olduğu zamanlar Turan bey gayet babacan, şeker gibi bir adamdı. Ama ders notlarının dışında ‘’Kötü puanlar’’(Hal ve gidiş, disiplin,vs. gibi) olduğu zaman Turan beyin yüzü asılır, ‘’Ben İrfan bey’e bunu nasıl söyleyeceğim!’’ diyerek babamın tepkisini çaktırmadan hatırlatmaya çalışırdı. Zaten böyle karnelerin olduğu haftalar, ben bütün hasretime rağmen İzmit’e gitmeyip o hafta sonunu okulda geçirmeyi tercih ederdim.
O Yılbaşı gecesinin olduğu haftaki karnem de gayet iyiydi. Bu durumda benim muhakkak İzmit’e gitmem gerekiyordu.Hem İyi karnenin etkisi, hem de aileme duyduğum özlem, yolların kapanma riski olmasına rağmen benim bu yolculuğu göze almamı gerekli kılıyordu.
Turan bey hava koşullarının pek iç açıcı olmadığını, yolda kalmamı göze alamayacağını söyleyerek beni yılbaşı gecesini okulda geçirmeye ikna etmeye çalıştı. Fakat kabul etmedim ve ısrar edince, otobüse binmeme razı geldi. Ama sıkı sıkı da tembih etti. ‘’Yolda kalırsanız sakın otobüsü terk etme, bekle, gerekirse aynı otobüsle geriye dönersin’’ dedi. Yola çıktık, otobüs her zamanki doluluğun aksine neredeyse yarı yarıya boştu. Demek ki bir çok yolcu, risk almamayı tercih etmiş.
Gebze civarında yol kapandı ve otobüs geri dönme manevrası yapmaya başladı. O zamanlar yollar iki şerit, gidiş/geliş idi. Kadıköy’den yola çıktıktan neredeyse 5 saat kadar sonra tekrar dönünce, otobüsteki yolcuların bir kısmı ile beraber Haydarpaşa tren istasyonuna gittim. İzmit’e muhakkak gitmeliydim!
Biz vardığımızda hemen kalkmak üzere olan posta trenine bindik. Lokomotifi buharlı, vagonları ise tahta sıralıydı. Kalorifer var mıydı şimdi hatırlamıyorum ama soğuktan donduğumuzu unutamıyorum.
İşin esas feci kısmı; posta treni olduğu için her yerde uzun süre duruyordu ve çok ağır yol alıyordu. Bu şartlarda İzmit’e vardığımızda saat gece yarısına varmıştı. Evet, emniyetli bir şekilde yolculuk yapmıştık ama, İstanbul-İzmit arasını, otobüsle Gebze’ye gidiş ve zorunlu dönüş dahil, 10 saat civarında kat edebilmiştik. Eve vardığımda ailemin tepkisi hem çocuklarına kavuştukları için sevinçliydi, hem de onlardan habersiz saatlerce yollarda kalmam, aşırı üşümüş olmam üzüntü vericiydi.
Bu günlerle kıyasladığımda ise; artık benzer sorunlar çok şükür yaşanmıyor. Hayat çok daha hızlı ve konforlu halde. Ancak; başka endişe verici gerilimler maalesef yaşanıyor.
Aşırı kalabalık trafikte kaybedilen zaman bir tarafa, bırakınız şehirler arası yolculuklardaki riskleri, en kalabalık ve hareketli yerler bile artan terör olayları ile güvenli değil.
50-60 yıl sonra gelebildiğimiz nokta burası!
Umarım yakın gelecekte her şey olumlu yönde değişir.