Bir Şeye İnanmak, İnanmaktır Başka Bir Şeye Bertlof Brechet
Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir.
Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.
1789 Fransız İhtilalinden sonra insanların köle olarak alınıp satılması ortadan kalktı. Spartaküs, köleliğe karşı direndi. O öldü ancak kölelikte onunla birlikte ortadan kalktı.
Günümüzde dünyanın her yerinde hak ve adalet ihlalleri olmakta bizden öncede vardı, bizden sonra da olmaya devam edecektir. İnsanlığın uğraşı hak ve hukukun insanlara eşit paylaşımlı olmalıdır. Ne yazık ki hak ve hukuk siyasi erki elinde bulunduranlar istedikleri gibi uyguluyorlar. Geçmişte krallar hak ihlalleri kiliseyi arkasına alarak, padişahlar ise saray çevresini arkasına alarak uyguluyorlardı.
Günümüzde yöntem değişti. Her nedense zamanla adalet ve hak ihlallerinden sözüm ona yakınanlar, ne acıdır ki ellerine fırsat geçirdikleri vakit; şikâyet ettikleri uygulamaları kendileri yapıyor. Ülkemizde de olduğu gibi.
Adalet ve hak ihlalleri saymakla bitmez. Hani zorda olanlar zaman zaman derki; derdi çeken bilir. Ne zaman ki hukuk ve idari yönetim bağımsız ve adil hareket ederse o zaman haktan ve eşitlikten bahsedebiliriz.
Çocukların saçlarına barış ve sevda türküleri ekelim ki dünyada kötülük ve çirkinlik azalsın. Bakın şair ve oyun yazarı Bertlolf Brechet, adaleti şöyle tanımlıyor.
Katıksız kara kabuklu adalet
Dura dura bayatlayan adalet
Adaletin ekmeğini kim pişirmeli
Öteki ekmeği pişiren
Adaletin ekmeğini de kendisi pişirmeli halkın
Gündelik ekmek gibi
Bol pişkin verimli
“Adalet mülkün temelidir” bu sözü okudum okuyalı hep şöyle düşündüm. Varsıl olanı adalet korur mantığını düşündüm. Kendi kendime mırıldanırdım mülksüz olanları adalet korumayacak mı acaba? Eğer mülkün temeli olan adalet yok ise güçlü olan güçsüz olanı sürekli ezer ve güçsüz olanın haklarını gasp ederek onu yok etmeye çalışır..
İnsanların yaşadıkları ülke, ya da devlet o insanların mülküdür, Mülkün yani devletin ya da vatanın temeli ise adalete dayanmaktadır. Adaletin olduğu ortamda huzur ve refah olur. Güçlü olanın gücü adalet ile sınırlanırken güçsüz olanın hakkı da adalet sayesinde verilmektedir. İşte tüm bu nedenlerden dolayı devletin güçlü bir yapıya sahip olabilmesi için öncelikle o devletin sağlam bir adalet yapısına sahip olması gerekmektedir. Çünkü adaletsizlik karmaşayı beraberinde getirir, karmaşa ise o devlete huzursuzluğu ve mutsuzluğu getirir. Yani burada önemli olan adaletin doğru ve düzenli bir şekilde işlevselliğini göstermektir. İnsanlığın tarihi hak, hukuk ve adalet savaşının üzerine kurulmamış mı? İşte Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı. Yakın Coğrafyamızda yer alan Ortadoğu’da Irak, Filistin, Libya, Lübnan Halkları yıllardır Emperyalist Devletlerin işgalinden ve kışkırtmalarından bir türlü kurtulamadılar. İnsanlık onuru her zaman haksızlığa uğrayanların yanında olmuştur. Bertlolf Bercht adaleti ne güzel tanımlamış.
Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese
Akıl neye yarar
İyi insan olacağınıza
Öyle yere götürün ki dünyayı
İyilik beklenmesin
Günümüz ülke yöneticileri gelecek kuşaklara model olacak davranış ve söylem birliğinde bulunmalıdırlar. Deyim yerindeyse bizleri yönetenler barış, kardeşlik dilini kullanmalıdırlar. Yoksa sürdürülebilir kalkınma anlamında gelecek kuşaklar hak ve hukuklarını kendileri tayin ederler. Eş deyişle devlet adamları hak, hukuk ve adalete ne kadar saygı gösterirlerse o ülkede insanlar bir o kadar barış, huzur ve kardeşlik içinde yaşarlar. Ondandır her ülkede adalet ve hukuk özerk ve bağımsız olmalıdır. Bu durum gerçekleştiği takdirde ülkelerde insan hakları o kadar gelişmişlik gösterir. Okuyan, sorgulayan, eleştiren bir toplum her türlü yeniliğe açık olur. Demokrasi dediğimiz sistemin çarkları kesintiye uğramadan çalışır. Dikta yönetimiyle yönetilen ülkelerin bireyleri özgür ve bağımsız değildir. Çünkü insani hakları her zaman baskı ve tehdit altındadır. İnsan hayatında özgür ve hür yaşamak yemek, içmek ve gezmek için olmazsa olmaz nedenlerdendir.