22 Kasım günü Ankara 57. Asliye Ceza Mahkemesi'nde Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı savunma, yalnızca bir yargılama değil, aynı zamanda siyasi tarihe geçecek bir meydan okuma olarak değerlendirilmeli.
Hakkında açılan davada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ifadeleri nedeniyle yargılanan Kılıçdaroğlu, “Bu bir savunma değil; sözlerimi kanıtlama fırsatı bulduğum bir konuşmadır” diyerek başladığı savunmasında, “Hırsıza hırsız demek için buradayım” ifadeleriyle iddialarını yineledi.
Savunmasında Kılıçdaroğlu, “Vatana ihanetten değil, hırsıza hırsız dediğim için buradayım” diyerek kendi etik anlayışını ve siyasi duruşunu ortaya koydu. Erdoğan’ın zenginleşmesini eleştiren ifadeleri ise davanın asıl odak noktası haline geldi. Bu çıkış, bir mahkeme savunmasından çok bir vicdan muhasebesiydi; yalnızca mahkeme salonundakilere değil, tüm Türkiye’ye hitap eden bir çağrıydı.
Kılıçdaroğlu’nun savunması, sadece CHP tabanından değil, milliyetçi liderler ve partilerden de destek gördü. Ümit Özdağ, Mansur Yavaş, Alparslan Yılmaz, Ahmet Yılmaz, Varol Esen, Kadir Uğur Yılmaz ve Gökmen Küçükçalık gibi isimlerin desteği, bu davanın bireysel olmaktan çok daha öteye geçtiğini ve Türkiye’de hukukun, adaletin ve ifade özgürlüğünün sınandığı bir süreç olduğunu gösteriyor. Bu dayanışma, siyasetteki kutuplaşmayı aşan bir umut ışığı mı, yoksa geçici bir ittifak mı? Zaman gösterecek.
Ancak bu süreç, yalnızca siyasi arenada değil, toplumsal vicdanda da bir iz bırakacaktır. Kılıçdaroğlu’nun savunmasında dikkat çeken “sağcı, solcu, Alevi, Sünni fark etmeksizin bu toprakların insanı olduğumuz gerçeği” vurgusu, mevcut siyaset anlayışının ötesinde bir birlik çağrısı niteliğinde.
Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil, toplum vicdanında da tartılır. Kılıçdaroğlu’nun savunması bu terazinin iki kefesini de harekete geçirdi. Bu davanın sonucu ne olursa olsun, siyasi ve toplumsal anlamda Türkiye’yi uzun süre etkileyeceği kesin.
Kaynaklar: Bianet, Cumhuriyet, Dünya Gazetesi.