9-10 yaşlarındayım. Aynı yaşlarda 2-3 arkadaşla birlikte merada hayvan atlatıyoruz.
Bulunduğumuz yer, köyden kasabaya giden kara yoluna yakın bir otlak. Hepimiz orada bulunan bir ağacın yere yakın dalına asılarak barfiks yarışı yapıyoruz. Ağacın dalı fazlaca esniyor neredeyse kırılacak duruma geliyor.
Akşam eve geldiğimde, babam kolumu bileğimden ve dirseğinden tutarak kıracakmış gibi zorlamaya başladı. Ben tam bir şaşkınlık içindeyim.
--Babam, açıyor mu? Dedi
--Evet tabii ki acıyor dedim.
--Babam, kırsam daha fazla mı acır? Dedi
Afallamıştım, bana bir fiske dahi vurmayan babam kolumu kırmak istiyordu.
--İşte o ağaçta da sizin dalını kırmaya zorlandığınızı da böyle acı çekiyordu dedi babam.
Babam kasabadan köyün minibüsü ile dönerken camdan bizim ağacın dalı ile yaptığımız barfiks oyunumuzu görmüş. O anda bende jeton düştü. Babamın ne demek istediğini anlamıştım. 3 yıllık ilkokul mezunu olan çiftçi babam bana o gün büyük bir ders vermişti. O günden bugüne bir ağaç budanırken bile bir garip olurum.
Onun için yaşamında aileyi çocuk eğitiminde hep en öne koyarım. Babam bana doğa ve ağaç sevgisini böyle hissettirdi. Onların doğaya olan saygı ve sevgisi de sayın Neşet Ertaş’ın dediği gibi kalpten kalbe giden gizli yoldan bize ulaşmıştı.
Ama gelin görün ki, kalpten kalbe para, ün ve zenginlik dışında bir şey ulaşmayanların doğayı olan düşmanlıklarını çeşitli şekillerde görüyoruz. Ormanlar yakılıyor bir müddet sonra aynı yerde oteller dikiliyor. İşte son örnek akbelen elektrik santrallerine kömür temin için binlerce ağaç katlediliyor.
İnsanlık ne zaman oksijen ve suyun kendileri için kömürden daha önemli olduğunu anlayacak. Bilmem kimin elektrik santralı çalışıp para kazansın diye, doğanın katline, köylülerin mağduriyetine nasıl izin verilebiliyor anlamak mümkün değil.
Sonuçta doğanın bize ihtiyacı yok, bizim doğaya ihtiyacımız var. Ona zarar verirsek bizi boğucu sıcakla ve susuzlukla terbiye eder. Akbelen de olayın acı tarafı, devletin doğaya zarar verenleri koruyacağına, halk doğayı korumaya çalışıyor. Her türlü dipçik ve biber gazına rağmen.
Evet, elektrik de çok gerekli bir ihtiyaç. Ama bu sorunu çözmenin tek yolu binlerce ağaç kesmek olmamalı. İzmit-Datça yolculuğu sırasında gördüğümüz üzere ülke baştan sona rüzgâr gülleri ile kaplı. Birçok güneş enerji alanları kurulduğu görüyoruz. Bu alanlar daha da geliştirilmeli, teşvik edilmeli. Ağaç kesmek, doğayı yok etmek çözüm için ilk akla gelen olmamalı.
AKBELENE DOKUNMAYALIM.