Bu konuda farklı görüşe sahip olanlar var. Akıl ve alın teri birbirine karışıyor olmasın?
Sporun işçileri olan oyuncular gece gündüz demeden bir program dahilinde antrenmanlara katılıyorlar. Yarış veya maç takvimine göre rakipleri ile mücadele ediyorlar. Maçların kazananı ve kaybedeni oluyor. Kaybetmek mi, yenilmek mi? Bu soruya en iyi cevap Turgay Biçer’den gelecektir. Onun yorumunu bekleyeceğim.
Dökülen alın terlerinin arka planında egzersiz, antrenman, fizyoloji, planlama, beslenme, psikoloji, sosyoloji, biyomekanik, ergonomi, iletişim alanlarında çalışanların akıl terleri bulunmaktadır. Bu alanların insanları yıllarını araştırmalara, incelemelere ve elde ettikleri bilgileri antrenörlere, yöneticilere aktarmakla geçirdiler.
İlk zamanlarında birçok teknik adam onlara inanmadılar. Babadan kalma usullerle çalışmaya devam ettiler. Yeni bilgileri antrenmanlarında kullanmayı reddettiler. Bazıları, sporun en büyük düşmanı olan dopingi seçtiler.
Günümüz sporunda başarı, yeni bilgiler ve bunların kısa sürede pratikte kullanılır olması ile gelmektedir. Bilgisayar, video, kardiyak telemetri, gps (Global Positioning System=Küresel Konumlandırma Sistemi), oyun analizi gibi gelişmeler sporun daha başarılı sonuçlarla karşılaşmasını sağlamıştır. Teknolojik gelişmeler, maçlarda yarışmalarda kullanılan malzemelerin kalite seviyesini yükseltmiştir. Bu gelişmeler akıl teri ürünleridir. Nano-Teknolojik ürünler sporda giderek çok daha fazla sayıda gelişmeyi getirecektir.
Bu gelişmelerden faydalanacak olanlar alın terlerini akıtmayı sürdürmek zorundadırlar. Ne kadar yüksek teknoloji ya da başka gelişmeler olsa da bunlar uygulamada yeterince kullanılamazsa bir anlam ifade etmeyecektir. Bugün, neredeyse her spor için ayrı bir ayakkabı üretilmiş durumdadır. Bunların temelinde her ne kadar bir pazarlama stratejisi yatıyor olsa da, farklı özellikli ayakkabılar zaman içerisinde o sporda performans arttırıcı özelliği nedeni ile tercih edilmiştir.
İzciliğin kurucusu olan Baden Powell, yazmış olduğu bir kitapta (Scouting for Boys), insanların ayakkabılarına bakarak onların karakterlerini çıkarabiliriz dediğini hatırlıyorum. Bugün ise sporcuların ayaklarına baktığımızda, giydikleri ayakkabılarından yola çıkarak hangi sporu yaptıklarını anlayabiliyoruz.
Geçenlerde Antalya’dan dönerken uçaktaki bir yabancı yolcunun ayakkabısı dikkatimi çekti. “Eskrim yapıyor olmalısınız” dedim. Şaşırdı... “Nerden anladınız?” dediğinde ayakkabılarını gösterdim. İnanamadı. Normalde spor ayakkabısı denilebilir ama bunları profesyonel düzeyde eskrim yapanlar giyerler. Ama o kadar rahattır ki, günlük hayatta da kullanılmaktadır. Sohbeti uzattım ve Walter Madel’e kadar uzandık...
Sevgili Hocamız Prof. Dr. Necati Akgün’ü kaybettik. Üzerine yazdığım yazıyı henüz tamamlamadım. Akıl teri ve alın teri der ve onu anmazsam haksızlık etmiş olurum: Bir gün, Atina’ya gelmiş olan bir Amerikalı bilim adamını İzmir’e nasıl getiririz, bunu tartışıyoruz. Getirdik. Ayak biyomekaniği ve ayakkabı üzerine bizlere bir konferans vermesini sağladık. Konuşmasının sonunda en ideal ayakkabının fotoğrafını gösterdi: 23 ayrı ayakkabının çeşitli parçalarının birleşmesinden oluşan bir fotoğraf karesi perdeye yansımıştı...
Şimdi ise bir ayakkabı, bir sporun tüm gereksinimleri karşılayabiliyor. Ama onu taşıyanın alın teri, onu çalıştıranların akıl teri sayesinde...