Bu hafta yoğun olduğumdan Çarşamba günkü yazımı yazamadım. Günlük olayları izlerken dün Ali Babacan’ın açıklamasıyla karşılaştım.
Bu hafta yoğun olduğumdan Çarşamba günkü yazımı yazamadım. Günlük olayları izlerken dün Ali Babacan’ın açıklamasıyla karşılaştım. DEVA Partisi lideri seçime kendi logolarıyla gireceklerini açıklıyordu. Sosyal medya ittifakın bozulduğu mesajları yağmurunun altında kaldı.
DEVA Partisi’nin kendi logosuyla seçime girmesi herhangi bir ittifak yapmayacağı anlamına gelmiyor. CHP ve İYİ Parti gibi herhangi bir ittifakın içindeyken kendi logosuyla seçime girebilir. Ali Babacan yaptığı açıklamayla “Biz bir ittifakın partneriyiz ve CHP veya İYİ Parti listelerinden aday olup meclise girmek gibi bir hesabımız yok” anlamına gelen bir konuşma yaptı.
Babacan neden kendi logosuyla seçime gitmek istiyor? Ali Babacan “Ben bir parti kurdum, bu partinin bir karşılığı var. Henüz karşılığını alamamış olsa da markalaşma ve kurumsallaşma sürecini tamamlaması için kendi logomuzla seçime gitmeliyiz” demiş olabilir.
Peki, DEVA Partisi kendi logosuyla seçime giderse ne olur? Matematiksel olarak masanın üzerindeki en güçlü hesap ittifakın tek liste halinde seçime girmeleri. Tek liste halinde seçime girerlerse güçlendirilmiş parlamenter sistem taslağını referanduma götürebilecek çoğunluğu elde etme ihtimalleri olacak. Anayasayı tek başına değiştirme ihtimalleri veya opsiyonları yok. Böyle bir çoğunluk hiçbir zaman olmayacak. Mevcut anketlere bakılarak yapılan aritmetik hesaplara göre Millet İttifakı bunu kazanamayacak.
Her parti kendi logosuyla seçime giderse ne olur?
Açık söylemek gerekirse DEVA Partisi kendi logosuyla giderse çok ciddi şekilde oy alır ama hiç milletvekili çıkartamayabilir. İktidar partisinin çıkardığı yeni seçim yasasına uygun olarak masanın üstündeki seçim senaryolarına baktığımızda altı parti tek listeden parlamento seçimlerine girerse oradan çok güçlü bir sonuçla çıkabiliyor.
Tek listeyle girdiğinde seçmenlerin tamamı onlara oy verir mi? Altı partinin tabanı farklı gerekçelerle oy vermeyebilir. “Benim elim CHP’ye oy vermeye gitmiyor” diyebilir. Neden diye soracak olursanız … Nasıl Ali Babacan’ın logo takıntısı varsa seçmenin de logo takıntısı var.
Bu hassasiyetle oy veren muhafazakarlar da var. “Ben CHP logosunun altına oy basamam” diyen muhafazakarlar olabileceği gibi “Ben İYİ Parti logosunun altına oy basamam” diyen CHP’liler de olabilir. Burada seçmenin yapması gereken şey; senin benim logom veya senin benim partim hesabını bir tarafa bırakıp “matematiksel olarak iktidardan kurtulma ihtimali ilk defa ayaklarımızın önüne kadar kırmızı halıyla geldi, bunu nasıl değerlendirebiliriz” konusuna kafa yorması gerekiyor.
Ali Babacan bu çıkışı sadece kurumsal kimliği ve partisi için mi yaptı yoksa Babacan’ın farklı bir cumhurbaşkanı adayı mı var? Kafasındaki cumhurbaşkanı adayını çıkartabilmek için altılı masaya hamle mi yapıyor? Yoksa cumhurbaşkanı adayı potansiyel olarak zikredilen Abdullah Gül mü? Bu hamleyi Gül mü yaptırdı gibi sorular insanın aklına geliyor. Bunlar kulis bilgisi veya aldığım duyumlar değil.
Ama bir hesap var. Altılı masanın son toplantısının nasıl geçtiğini merak etmeye başladım. Masadaki bazı karamsar veriler ve absürt tartışmalar Babacan’ı hamle yapmaya zorlamış olabilir. Altılı masanın son toplantısında konuşulmaması gereken hesaplar konuşulmuş, çok basit ve şahsi parti hesapları yapıldığı için Babacan da bir hamle yaparak “Siz partinizi düşünüyorsanız biz de partimizi düşünürüz ve burası darmadağın olur” da demiş olabilir. İhtimaller çok fazla. Sonuç olarak bana göre Ali Babacan’ın hamlesi çok pozitif bir hamle değil. Bu hamlenin altılı masanın Demokrat Parti genel merkezinde yaptığı toplantıdan çıkan sonuçtan etkilenerek yapılmış bir hamle olduğunu düşünüyorum. Masadaki aday belirleme sürecini doğrudan etkileme hesabı olan bir hamle olarak görüyorum. Sonuç olarak hem Babacan hem de partisinin önde gelen yetkilileri “İttifak ve işbirliği senaryolarına açığız, seçime sadece kendi logomuzla gideceğiz, vaat ettiğimiz her şeyin arkasında duracağız” dediler. Ayrıca, aday belirleme sürecini izleyeceklerini, masada aday belirleme sürecinde rol oynayabilirlerse oynayacaklarını olmazsa alternatif neler yapabileceklerini açıkladılar.
Ali Babacan böyle konuşmak zorunda. Çünkü tüm Türkiye’nin beklentisi bu. Altılı masadan bir tuğla çekenin kafasına gürzler düşer. Türkiye şu anda şahsi hesap yapanları cezalandırabilecek şekilde kenetlenmiş altılı masadan umutla bir şeyler bekliyor.
Ali Babacan’ın hamlesi ve “mutabakat sağlanmazsa farklı seçeneklere bakılır” sözleri mutabakatın sağlanamama ihtimali olduğu anlamına geliyor. Bu, Kılıçdaroğlu’nun “İlla ben aday olacağım” dayatmasına karşı yapılmış bir hamle olabilir, Kılıçdaroğlu’nun arkasında İYİ Parti’yi görmüş ve DEVA Partisi kendisini çaresiz hissetmiş olabilir. Bu hamlenin sadece “kurumsal kimliğimizle seçime gireceğiz” hamlesi olmadığının altına içgüdüsel olarak imza atabilirim.
Eğer böyle bir kırılma olursa altı partinin parlamento seçiminden parlamenter sistemi referanduma götürebilecek kadar çoğunluğu çıkartamayacağı bir sonuca doğru evrilebilir. Bu da Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürer.
Parlamento seçimleri sadece güçlendirilmiş parlamenter sistemi referanduma götürebilmek için önemli. Asıl önemli olan ortak cumhurbaşkanı adayı. Altılı masa ortak cumhurbaşkanı adayını belirleyemezse zaten ortada ittifak kalmaz. Hiç kimse “mecliste çoğunluğu oluşturalım” diye logosundan vazgeçip seçime altılı masayla girmez.
Ali Babacan Nereye Ateş Etti?
Babacan meclis seçimleri üzerinden hamle yapıp aday belirleme sürecine ateş etti. Kim ne derse desin aday belirleme sürecinin bugüne kadar konuşulmamış olması aslında ne kadar zor olduğunu ve altı ittifakın kolayca aday belirleyemeyeceğini gösteriyor.
Bu hamlelerden sonra bana göre Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını dayatma şansı kalmayacak. Abdullah Gül’ün adaylığının dayatılmaması için iki belediye başkanından biri masanın gündemine gelecek. Bunların yanında Meral Akşener faktörü de var.
Meral Akşener gündeme gelebilir mi? Bence gelebilir. Meral Akşener, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olamıyorsa iki belediye başkanına cumhurbaşkanlığını yedirmektense “Neden ben aday olmayayım” diyerek oyuna dönebilir. Bundan sonra ağırlıklı olarak cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecine odaklanmamız gerekiyor. Aday belirlenmeden altılı masanın ortak seçime gidip gidemeyeceğinin belli olmadığını düşünüyorum.
Meral Akşener’in Gezi Hareketi’ne sahip çıkması ve Gezi Hareketi’ne katılan çocukları iktidar partisinin despotizmine karşı kendilerini ortaya koyarak mücadele eden aktörler olarak göstermesi çok önemliydi. Hem Meral Akşener’in çok doğru bir yerde durduğunu gösterdi hem de farklı geniş seküler kitlelere göz kırpmaya ve bir merkez parti nasıl olur mesajını vermeye devam etti. Bu sinyaller Meral Akşener’in her an adaylık sürecine geri dönme potansiyeli olan bir aktör olduğunu gösteriyor.