Antalya’da yapılan G-20 zirvesinde Ali Koç, çok ilginç değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin en büyük holdinginin yönetiminde bulunan bir iş adamı kimliği taşımasına rağmen, dünyadaki eşitsizliklerin sorumlusu olarak kapitalizmi göstermesi, ilk bakışta garip hatta mantıksız gelebilir. Öyle ya; kendi zengin varlığını, eleştirdiği ekonomik düzene, yani kapitalizme borçlu olan biri, neden ve nasıl böyle bir değerlendirmede bulunabilir diye düşünmek yanlış olmaz.
Sosyal medya’da ve ekonomi çevrelerinde bir hayli yankı bulan bu olaya ben de kendi cephemden bazı değerlendirmelerle katkıda bulunmak istiyorum.
Önce doğru anlaşılabilmem için biraz kendimden bahsetmeliyim.
Benim herhangi bir akademik özgeçmişim olmadığı gibi, üst düzeyde ekonomi tahsili de yapmış değilim.
Hayatımın yaklaşık 35 yılı (1972-2007 arası) aktif ticaret hayatının içinde, Koç grubunun ürettiği dayanıklı tüketim malları perakende satışı ile ‘’Bayilik’’ yapmakla geçti. Bu işi yaparken ailemin geçimini ve çocuklarımın eğitimlerini çok çalışarak sağladım. Neden çok çalıştığımı vurguluyorum: çünkü az çalışarak bu işte başarılı olmak ve yeterli gelire ulaşmak asla mümkün değildi. Kâr marjları enflasyonun tahribatı karşısında asla yeterli olmuyordu. Zaten bayilik durumunu çok uzun yıllar sürdürmek çok az kişi için mümkün oluyordu. Bir kısım bayiler ya terki ticaret ediyorlar, ya da sektör değiştiriyorlardı. İşte böylesi bir ortamda, Koç grubunun o yıllarda amiral gemisi diye nitelendirilen bir şirketiyle uzun sayılabilecek iş ortaklığı yapmış bir kişiyim. Şirketin yıllık durum değerlendirme toplantılarına düzenli katılıp gelişmeleri yakından takip etmeye çalışırdım. Bu arada üst düzey profesyonel yöneticiler kadar, Koç Ailesini temsil eden mensuplarını da tanıma ve şahsen görüşme şansım oldu.
Örneğin; kurucu Vehbi Koç, çok çalışkan ve disiplinli olduğu kadar, tutumluluğu ile de örnek bir iş adamı idi. Oğul Rahmi Koç, sanki İngiliz centilmeni gibi kibar, snob görünümlü ama bire bir görüşmede candan yaklaşım sergileyen çağdaş bir iş adamı portresi çiziyordu. Bazen toplantılara Ailenin kadın üyelerinden Suna Kıraç katılıyordu ; çalışkan ve iddialı bir kadın olarak kendisini tanımaya başlamıştık, fakat bir süre sonra rahatsızlanınca Ailenin 3. nesil iş adamlarıyla tanışmaya başladık. Yaşça en büyük çocuk olan Mustafa Koç, profesyonel çalışanlarla birlikte şirketi ve bağlı bulunduğu Koç holdingi Türkiye’nin en büyüğü yapmayı başardı ve halen yönetim kurulu Başkanlığını sürdürüyor. Kardeşlerinden Ali Koç ise, hem çeşitli şirketlerin başında işlerini devam ettiriyor, hem de bazı önemli sivil toplum kuruluşlarında aktif görevleri sürdürüyor. Kamuoyunda en fazla yer bulan Koç Ailesi mensubu sanırım bu nedenlerle Ali Koç’tur. Basından takip ettiğim kadarıyla, Ali Koç çok üst düzeyde eğitim almış, iyi yetiştirilmiş genç bir iş adamı.
Şimdi bu özelliklere sahip birisi kalkıp Kapitalizm eleştirisi yapınca haliyle ortalık karışıyor.
Bazıları bunun eleştirdiği kapitalizmin devamlılığı için gerekli olduğunu, bazıları ise samimi ve inandırıcı olmadığını, bir başka gruba göre ise, Ali Koç’un söylemesine ihtiyaç olmadığını, kapitalizmin doğal olarak sonunun geldiğini ve Koç Ailesi dahil bütün kapitalistlerin ‘’kendilerini az bir zaman daha beklemesini, hepsinin varlıklarını bitireceklerini’’ coşkuyla ve heyecanla ifade etmeye çalışıyorlar.
Benim düşünceme göre ise; Ali Koç’un bu konuda ilerde daha fazla açıklama yapmasını, kendi varlıklarını borçlu oldukları bir ekonomik düzene alternatif olarak neyi önerdiğini daha net anlatması lazım.
Eğer bu eleştirilerin ardından, gerçek beklentilerinin ne olduğunu kamu oyuna izah edememesi durumunda, saman alevi gibi parlayan ve çabuk sönen ‘’değersiz’’ bir açıklamanın sahibi olmaktan kurtulamayacaktır. Ama benim önsezilerim öyle olmayacağına, Ali Koç’un toplumun her kesimine iyi gelecek net düşüncelerini öğrenebileceğimize işaret ediyor. Bekleyip göreceğiz.