24 Ocak 1980 kararlarıyla başlayan dışa açılma odaklı ve ihracata dayalı büyüme modeli ülkemizi dünyanın 16. büyük ekonomisi haline dönüştürmüştür. İthalata dayalı sözkonusu model doğal olarak ekonomide "Cari Açık (döviz açığı) sorunu yaratmış, "Sıcak Para" girişini teşvik etmiş, yaratılan kaynakların bir bölümünün yurtdışına transferine neden olmuştur. Sözkonusu modelin getirdiği sistem ise bankalar aracılığıyla bireylerin tüketim arzusunu kamçılamıştır. Hane halkının, şirketlerin ve devletin yeterli düzeyde tasarruf yapamaması nedeniyle, yurt içi tasarruf oranını % 18'lere geriletmiş, ekonominin dış kaynağa bağımlılığı arttırmıştır. Bu konuda yapılacak mukayesede çarpıcı örnek olarak Hindistan gösterilebilir. Bu ülkenin milli geliri Türkiye’nin yedide biri oranında olmasına karşılık tasarruf oranı % 35'ler seviyesindedir. Çin'de ise bu oran daha yükseklerde seyretmektedir. Ülkemiz açısından ilk planda tasarruf oranının % 25'lere çıkarılması hedeflenmelidir. Ülkemizde yaratılan milli gelirin ancak % 20-25'inin yatırıma ayrılabilmesi, kalıcı ve istikrarlı bir büyüme trendinin yakalanması açısından yetersiz kalmaktadır. Anılan olumsuzluk ülkemizi süregiden pahalı ve istikrarsız bir dış kaynak sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Kur-Fiyat-Faiz üçleminde veya Borsa-Cari Açık denkleminde sürdürülen politikalar ülkemizde sosyo-ekonomik açıdan onarılmaz yaralar açmaktadır. Türk ekonomisinin sorunlarında önceliği istihdam konusu almaktadır. Yaklaşık % 13-14 bandına yerleşmiş bulunan işsizlik oranı, genç nüfus düzeyinde % 25'lere çıkmaktadır. Bu oranlara işsizlik umudunu yitirmiş yığınlar dahil edilmemiştir. Mevcut ekonomik sistemin bir diğer olumsuzluğunu adaletsiz gelir dağılımı oluşturmaktadır. Dünyanın 16. büyük ekonomisine sahip olmamıza karşılık gelir dağılımı bozuk ülkelerin başında yer almamız hüzün vericidir. Oxford Üniversitesi’nin dünyada fakirliği ölçmek amacıyla geliştirdiği ve geçtiğimiz günlerde yayımlanan endekse göre; 104 ülkenin yer aldığı skalada Türkiye 70. sırada yer almaktadır. Ülkemizde 6.2 milyon kişi fakir olarak tanımlanmaktadır. Geliri günlük 1.2 doların altında olanların genel nüfusa oranının % 3, geliri günlük 2 doların altında olanların oranının ise % 9 olduğu kaydedilmektedir. Açıklanan listeden Mısır, Estonya, Filistin ve Kazakistan'ın bizden iyi durumda olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde uygulanmakta olan ekonomik sistemin: - İşsizlik sorununu büyüttüğü, - Gelir dağılımını bozduğu, - Tüketimi (özellikle lüks tüketimi) teşvik ettiği, - İthalata dayalı ihracat modelinin "Cari Açık" sorununu yarattığı, sürekli dış kaynağa ihtiyaç duyurduğu, dış borç sorununa yol açtığı, - Tarım ve hayvancılık sektörlerini darboğaza ve üretimsizliğe ittiği, otoritelerin ortak kanaati olarak belirmiştir. Bu gerekçe ve tesbitler çerçevesinde "YENİ BİR EKONOMİK MODEL" ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Mevcut AKP iktidarının anlayışı ve parti içinde egemen olmuş sermaye gruplarının etkin konumları dikkate alındığında AKP’nin ekonomik modelde dönüşüm ve değişimi sağlayabilecek konumda olmadığı anlaşılmaktadır. Sağlıklı işleyen demokrasilerin doğal sonucu olarak ana muhalefet partisi konumunda bulunan ve Sosyal Demokrat bir söylem benimsemiş CHP'nin bu konudaki tavrı ve politik tercihi önem kazanmaktadır. Bu bağlamda CHP'nin: - Ekonomik büyümeyi sağlayacak yeni bir sanayi stratejisini nasıl oluşturacağı, - Cari açık vermeden ekonomik yapıyı nasıl değiştireceği, ithalata dayalı büyümeyi nasıl iç dinamiklere yaslanan bir modele dönüştüreceği, - Yüksek oranda katma değeri içeride bırakacak bir üretim yapısını nasıl sağlayacağı, - İşsizlik konusunda çözüm önerilerinin ne olduğu, - Eğitim sisteminde nasıl bir düzenleme düşünüldüğünü, - Gelir dağılımını nasıl düzelteceği, - Dolaylı vergilere dayalı vergi sistemini nasıl onaracağını, - Yabancı kaynak girişinde vergi uygulamasına nasıl yer vereceği, - Tarım ve hayvancılık politikasının ne olduğu, - Ekonomik kaynakları tüketen terör konusunda yaklaşımının ne olduğu, - AB konusunda nasıl bir politik tercih içinde olacağı, konularında kamuoyunu tatmin edici açıklmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Özetle; ülkemizin ekonomik model konusunda yol ayrımına geldiği bu aşamada, iktidar arayışı içinde olan CHP'nin "YENİ EKONOMİK MODEL" konusunda tavrını net ve inandırıcı bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir.