Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ, Alzheimer hastalığını tüm yönleriyle ele aldığı kitabında erken teşhisin önemine dikkat çekiyor.
Alzheimer’ın yaşam tarzıyla çok yakından ilişkili olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Tanrıdağ, depresyon tanısı, erken emeklilik, eğitim düzeyinin düşük olması, kronik alkol kullanımı, tansiyon ve şeker yüksekliği ve kafa darbeleri gibi etkenlerin Alzheimer'e yakalanma riskini artırdığını belirtiyor. Kitapta Alzheimer’dan korunmada etkili olacak 15 öneri de paylaşılıyor.
Üsküdar Üniversitesi Nörobilim Anabilim Dalı başkanı, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ, yeni kaleme aldığı “Alzheimer’dan Korkma Geç Kalmaktan Kork” isimli kitabında Alzheimer hastalığını tüm yönleriyle ele aldı.
Boyut Yayıncılık’dan çıkan kitapta, “Hastalığın Adı Nereden Geliyor?”, “Nasıl Bir Beyin Hastalığı?”, “Mevcut Bilgi ve Anlayış Ortamı”, “Kafaları Karıştıran 17 Konu”, “Her Alzheimer Tanısı Geç Bir Tanıdır!”, “Alzheimer’ da Erken Tanı Mümkün Mü?” ve “Alzheimer’ a Karşı Yaşam Tarzı Silahı: 15 Öneri” başlıkları yer alıyor.
Başlangıç yaşı 40-90 arası değişebiliyor
Hastalığın tanısında erken davranmanın ve yaşam tarzının önemini vurgulayan Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, Alzheimer hastalığının ne zaman başladığı belli olmayan, ilerleyici bir beyin-zihin hastalığı olduğunu, Alzheimer’ın başlangıç yaşının 40-90 arası değişebildiğini ifade ediyor.
Başlangıç belirtilerinin kolaylıkla yanlış yorumlanabildiğini ve yaşa bağlı zihin yorgunluğu ve dikkatsizlik, depresyon, tiroid, hastalığı, B12 vitamini eksikliği gibi durumlarla karşılaşılabildiğini ifade eden Tanrıdağ, “Erken tanısı konusunda yaygınlaşmış bir uygulama yoktur. Buna karşılık, erken tanısı konusunda hassas beyin check-up incelemelerinin önerilmesi ise çok nadirdir. Hastalıktan korunma ve ilerleme hızını yavaşlatma yönlerinden beyni koruyan yaşam tarzı önerilerinin yerine getirilmesi çok önemlidir” uyarısında bulunuyor.
Kanser ve kalp hastalıklarından sonra üçüncü sırada
Alzheimer hastalığının henüz kesin tedavisi bulunmuş bir hastalık olmadığını ve bu alanda çalımaların devam ettiğini belirten Prof. Dr. Tanrıdağ, Alzheimer hastalığı vakalarının tüm dünyada giderek arttığına ve son yıllarda hastalıktan ölüm oranının kanser ve kalp hastalıklarından sonra üçüncü sıraya yükseldiğine dikkat çekiyor.
ABD'de hastalıktan ölüm oranının 2000 yılında 100 binde 17.6 iken 2014 yılında 100 binde 29.3’e yükseldiğini ifade eden Tanrıdağ, “Alzheimer hastalığı görünüşte öldürücü bir hastalık gibi değil ama hastalık nedeniyle yatağa bağlanmayla artan çeşitli komplikasyonlar ölüm oranının artmasındaki temel etken. Özellikle ABD'de ve batı ülkelerinde yaşama süresinin artmasıyla Alzheimer hastalığına raslanma sıklığı da artmış durumda” tespitinde bulunuyor.
Yaşam süresi uzadıkça sıklığı artıyor
2016-2017 dönemi için yapılan değerlendirmelere göre, yaş gruplarına göre hastalığa raslanma sıklıkları 65 yaş altı için %4 iken, 65-74 yaş grubu için %16, 75-84 yaş grubu için %44 ve ilginç biçimde, 85 ve sonrası için %38 olduğunu ifade eden Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, genel anlamda yaşama süresinin arttığı bir dönemde olduğumuzu ancak Alzheimer’ın da yaşla birlikte arttığına dikkat çekiyor.
Hastalığın tanısı geç konuyor
“Alzheimer hastalığı tanısı geç konulan bir hastalık. Fiziksel etkilenmelere neden olmaması ve tıbbın da hastalık denilince öncelikle fiziksel etkileri anlaması bunun en büyük nedeni. Bu yüzden tanı çoğu hastaya hastalık orta-ileri aşamaya geldiğinde konulabiliyor. Tıbbi bir gerçek olarak, bir hastalığa geç tanı konulması daha baştan tedavi olanaklarını sınırlandırır bazen de olanaksız hale getirir. Alzheimer Hastalığının tanısında olduğu gibi.
Yanlış yaklaşımlar teşhisi geciktiriyor
Buna karşın, genel anlamda erken tanı gibi bir kavram da yok. Buradaki soru, diğer bir çok hastalığın erken tanısında olduğu gibi, hangi belirtiler üzerine erken tanı konulacak sorusu. Alzheimer hastalığı zaten fiziksel uyarıcı belirtiler veren bir hastalık değil. Zihinsel etkileri olan bir beyin hastalığı. Burada, zihin kavramıyla beyni birlikte değerlendirmeyen anlayışlar erken tanı için potansiyel bir engel teşkil ediyor. Ne yazık ki, genel anlamda nörolojiye ve psikiyatriye hakim olan anlayışlar bu türden. Bu yüzden, örneğin unutkanlık nedeniyle doktora başvurulduğunda, gidilen doktor psikiyatristse tanı büyük bir sıklıkla depresyon, nörologsa yine büyük bir ihtimalle "yaşınıza göre normal" yaklaşımıdır. Bu yaklaşımlar, bir çok hastada Alzheimer tanısında gecikmeyle ve hastalığın ilerlemesiyle sonuçlanmaktadır.
Erken emeklilik bir risk
Alzheimer hastalığı yaşam tarzıyla çok yakından ilişkili. Yaşam tarzı denilince aklımıza gelen neredeyse her etken hastalığın riskiyle ilişkili. Örneğin; depresyon tanısı, erken emeklilik, eğitim düzeyinin düşük olması, kronik alkol kullanımı, tansiyon ve şeker yüksekliği ve kafa darbeleri. Bunların hepsi Alzheimer'e yakalanma riskini arttırıyor. Bu nedenle, bu etkenlere karşı alınacak önlemler, kısacası farkındalık ve yaşam tarzı önem taşıyor.”
Alzheimer’a karşı bu önerilere kulak verilmeli
“Hastalıkla ilgili efsanelere inanmayın!
Yalnız yaşamayın, eve kapanmayın!
Hep aynı işlerle uğraşmayın, yeni şeyler deneyin!
Yaşınızın insanı olmayın! Statünüzden sıyrılın!
Dünyanın merkezinde oturmaktan vazgeçin!
Mantığınızdan önce duygularınıza güvenin!
Kontrollü açlık tavsiye ediliyor!
Alternatif tıbbın bu konuda yapacağı bir şey yok!
Bulmaca çözecekseniz sudokuyu tercih edin!
Nefret duygusundan uzak durun, olumlu düşünün!
Çocukluğunuzun ve gençliğinizin mekanlarına gidin!
Müzik dinleyin, mümkünse şarkı söyleyin!
Sabahları ilk işiniz gazete okumak olmasın!
TV’de uzun haber ve tartışma programlarından uzak durun!
Düzenli cinsel yaşam beyni uyarıyor!”