Biz kendimize has, çok özel davranışları ve inanışları olan bir milletiz.
Bunun doğal sonucu olarak Anadolu insanına bazı şeyleri anlatmakta çok zorlanırsınız. Babadan görme, komşudan görme uygulamalar örnek alınarak bilim adeta “ıskalanır” birçok yerde. Bu yüzden bilimsel gerçeklere uyum sağlamayan insanımız çok fazladır.
Bir örnek verelim. Bilimsel olarak bir bitkinin gelişmesi, toprakta besin elementlerinden bir tanesi bile eksik ise yeterli olamaz. Bu eksiklikten ileri gelen aksaklığı başka bir elementin ve hatta kalan hepsinin çokluğu gideremez. Bundan dolayıdır ki bilinçsizce kullanılan gübreler nedeniyle besin elementlerinin hepsinin değil, birinin bile bitki tarafından çok alınması bitkide anormal gelişmelere yol açmaktadır. Çünkü bu durumda besin elementlerinin karşılıklı etki ve dengesi bozulmaktadır.*
Ama Anadolu topraklarında “ne kadar çok gübre o kadar çok ürün” anlayışı hakimdir. Bu nedenle gübre kullanımıyla ilgili bilimsel gerçekleri toprakla uğraşanlara açıkladığınızda istediğiniz yönelimi sağlamak genelde çok zordur. Kimyasal gübre ticareti yapanlar bundan yıllardır faydalanarak satışlarını arttırmakta ve tarımsal ürünlerin kalitesinin bozulmasına neden olmaktadırlar. Tarımsal ilaç konusunda da aynı şey geçerlidir.
Meslek hayatımda bu olumsuzlukla çok karşılaştım. Birisi İnegöl’de oldu: Orada çok sayıda kavak ağaçlandırmaları vardı. Bunlardan birinde böcek zararı nedeniyle ağaçların gövdelerinde yaklaşık ceviz büyüklüğünde yaralar oluşmuştu. Oraya gittim ve yapılması gerekenleri anlattım. Sonradan yolum bir kere daha oraya düştüğünde ağaçların yaşına göre son derece iyi geliştiğini, ancak gövdelerdeki yaraların kapanmadığını gördüm. Normal olmayan bir durumdu. Türkiye’de bu tür çalışmalar nedeniyle gitmedik yer bırakmayan bir kişi olarak çok şaşırmıştım. Ve…üstelik inanılmaz bir uygulamayla karşılaşmıştım; kavaklığın sahibi kapanmadıklarını görünce bir hafta önce yaraların içine gres yağı doldurmuştu. Bu işlemi neye dayanarak yaptığını sorduğumda bir arkadaşının önerdiğini söylemişti. Hiç görülmemiş, zararlı bir işlemdi.
Bu kadar iyi gelişen ağaçlarda bu yaralar neden kapanmamıştı? O bahar günü kavak sıraları arasında gezip bunu düşünürken bazı yerlerde toprağı örten kimyasal gübre artıkları gördüm. Nedenini bulmuştum. Kavaklığın sahibine ne kadar gübre kullandığını sorduğumda kulaklarıma inanamadım. Bizim en zayıf topraklar için önerdiğimizin - bu gün bile hatırlıyorum - tam on yedi misli kimyasal gübre kullanılmıştı. Ağaçlar sanki şeker hastası insanlar gibi yaralarını kapatamıyordu !..
Kimyasal gübre kullanımıyla ilgili olarak bir başka ilginç durumla Anadolu’da bir başka kavak ağaçlandırmasında karşılaştım: Gelişimi çok iyi durumda, sağlıklı bir kavaklıktı. Anadolu’da bir yere gittiğimde, tanıştığım kavakçılara ev telefonunun numarasını verir, bir sorunla karşılaşırlarsa akşamları beni aramalarını söylerdim. Bu kavaklığın sahibi beni genelde her hafta arıyor ve kimyasal gübre kullanmayı düşündüğünü söylüyordu. Ben ise kavaklarının son derece iyi gelişmekte olduğunu belirtip gübre kullanmasının boşuna masraf olacağını ileri sürüyor, vazgeçmesi için elimden geleni yapıyordum. Ama aradan kısa bir zaman geçince tekrar arıyor, köyde başkalarının gübre kullandığını, bunun kendi kavakları için de çok faydalı olacağını ısrarla belirtiyor ve beni adeta razı etmeye çalışıyordu. Komşu kavaklıklarda kimyasal gübre kullanılıyordu ya…O bunu nasıl yapamazdı!..Onu kimbilir nasıl uyarıyorlardı!....Beni aradığı bir başka gün kimyasal gübre kullanma konusunda yine ısrar edince ona şöyle söyledim:
-Bak sana ne söyleyeceğim; Sen Sakıp Sapancı’ya 50 lira versen, o para onun
hayatını ne kadar değiştirirse senin yapacağın gübreleme de senin
kavaklığını o kadar değiştirir.
Ne dedi biliyor musunuz?
-Necdet abi…vallahi şimdi çok iyi anladım..Benim kavaklığa gübre
gerekmiyor.
Demek ki daha önceki bilimsel açıklamalarım işe hiç yaramamıştı ama bir örnek yetmişti.
İşte Anadolu’dan insan davranışları….
* Birand H. 1968.Alıç ağacı ile sohbetler. Sayfa 112-113