Saklanacak yazı
Her canlı gibi ağaçların da türlerine ve bulundukları ortamlara bağlı olan yaşam süreleri vardır. Bu süreyi tamamlamış olanları, çoğunlukla kolayca saptanabilen belirtiler gösterirler. Bunların devrilmesi veya kuruyan yaşlı dallarının kırılıp düşme tehlikesi her an mümkündür. Ama kentlerde yaşam sürelerini doldurmamış ağaçların da yapılan yanlış uygulamalar sonucu devrildikleri, dallarının düştüğü oldukça sık görülmektedir. Bunu önlemek için ağaçların sahibi konumunda olan özel ve tüzel kişiler ile bunlardan sorumlu resmi kurumlar (örneğin belediyeler) gerekli tedbirleri almak zorundadır. Bu yapılmadığında ağaçların parkta oturan insanların bile üzerine devrilerek onları yaralama, yaşamlarını sonlandırma tehlikesi vardır. Örneğin, Kağıthane Belediyesi Sadabat Parkında 29 Nisan 2013 tarihinde 19 yaşındaki bir genç kız, Beykoz Korusunda 9 Eylül 2014 tarihinde iki emekli öğretmen devrilen ağaçların altında kalarak hayatlarını kaybetmiştir.
Böyle bir olayın hukuki açıdan da çok büyük bir sorumluluğa neden olacağı kesindir. Çünkü insan topluluklarının yaşadığı bir yerde ağaçların devrilmesi veya dallarının kırılıp düşmesi sonucu can ve mal kayıpları olmasını doğal bir tabiat olayı olarak kabul etmek mümkün değildir.
Arkadaşlarıma sordum: “Arabanı bir caddede, trafik kaidelerine göre uygun bir yere park ettin. Döndüğünde kaldırımdaki bir ağacın, arabanın üstüne devrilmiş olduğunu gördün. Zararının karşılanması için ne yapacaksın?” Cevap ; “Kasko sigortam yoksa yapacağım bir şey yok…”
Tabii canım! Rüzgar esti, ağaç devrildi! Yapacak bir şey var mı? Tabiat olayı!
Peki…”Neden o kadar ağacın içinden sadece o devrildi?” sorusunun hiç mi önemi yok…
Geçen sene İzmit’te, ağustos ayının ilk günlerinde Cengiz Topel caddesinde bir çınar ağacı devrildi. Allah korudu; can ve mal kaybı olmadı. Ağacın devrilme nedeni araştırıldı mı? Bunun için ağacın bulunduğu yerdeki toprağına, kök sistemine, kök ve gövdelerindeki böcek, mantar vs tahribatına bakıldı mı? Bakılmadı. Neden bakılmadı? Çünkü “Ağaç bu!… devrilir” denildi.
Muş’ta, bir okulun bahçesindeki kavak ağaçlarından biri devrildi. Çok acı bir olay; bir öğrenci öldü, bir öğrenci ağır yaralandı. Haydi !… Söyleyin bakalım; “Ağaç bu!…devrilir” deyin bakalım. Olayı TV’ler verdi, gazetelerde fotoğraflar yayınladı. Bahçedeki birçok ağaç içinden sadece bir tanesi devrilmişti.
Demek “rüzgar esti, ağaç devrildi !” öyle mi?
Kentte bir ağaç devrildiğinde hemen esen kuvvetli rüzgar veya fırtına gündeme getirilir ve sorumluluktan bununla kurtulma yolu aranır ama bitki biyolojisi ve botaniği bu savı değersiz kılar. Yani ağaçların devrilmesinde ana neden kesinlikle rüzgar veya fırtına değildir.
Olayı sadece rüzgara bağlamanın ne kadar büyük “kuyruklu yalan! “ olduğu, çok şiddetli bir rüzgar estiğinde veya fırtına olduğunda bütün ağaçların devrilmemesinden de bellidir. Evet… Çevresindeki ve yanındaki ağaçlar dimdik ayakta dururken neden sadece o ağaç devrilmiştir?
Bunu bir deprem sonrası ortaya çıkan bir duruma benzetebiliriz; mahalledeki binalardan sadece birinin yerle bir olmasının asıl nedeni deprem mi yoksa binanın yapımındaki teknik hatalar mıdır?
Peki…Ağaç neden devrilir?
Ağaçların devrilmesinin tek nedeni o zamana kadar oluşturmuş oldukları kök sistemlerinin biyotik ve abiyotik nedenlerle küçülmesidir.Ama bir noktaya özellikle dikkat edilmelidir: Konu kök sisteminin “küçülmesidir”, yani “küçük olması” değildir. Çünkü her ağaç bulunduğu yetişme ortamına ve genetik özelliklerine bağlı olarak gelişir ve kökü ile gövde/tacı arasında büyüklük bakımından bir denge oluşur. Bu dengenin sonucu olarak ağacın kök sisteminin küçük olması mümkündür.
Ağaçlarda köklerin bütünlüğü ile stabil kalması arasında sıkı bir ilişki vardır. Bunun sonucu olarak bir ağacın yüksekliği ve dallarının büyüklüğü devrilmelerine sebep olacak bir tehlike oluşturmaz. Örneğin yaklaşık 90m boyunda ve dalları anormal irilikte olan Mamut ağaçlarının (Sekoya) kuvvetli rüzgarlar veya fırtınalar etkisiyle devrilmesi konu değildir. Ağaçlar tacın ağırlığı çok büyük olduğundan değil, taç ile kök sistemi arasında – ağırlık ile tutunma kuvveti arasında- köklerinin küçülmesi sonucu denge bozulduğundan devrilirler. Eğer kök sistemi, aşağıda açıklanan nedenlerle bütünlüğünü koruyamazsa küçük ağaçların da devrilmesi mümkündür.
Peki…Ağacın kök sistemi hangi durumda küçülür?
Bunu net olarak ortaya koyabilmek için öncelikle ağaçların kök sistemini etkileyen faktörleri irdelemek gerekmektedir:
Kentsel ortamda ağaçların oluşmuş köklerinin küçülmesine neden olan faktörleri altı ana başlıkta toplamak mümkündür. Bunların tamamı, doğrudan ve dolaylı olarak insan kaynaklıdır. Bir ağacın devrilmesi için bu altı konuda da hata yapılması gerekli değildir. Çünkü bunlardan birinde yapılan hata diğer konularda da olumsuzluklara neden olmakta ve devrilme yönünde etkinliği arttırmaktadır.
Bu altı ana başlık şunlardır:
1-Kök yayılım alanında yapılan kazılar ve toprak işlemeleri
2-Kök yayılım alanında yapılan uygulamalar
3-Uygulanan budamalar
4-Tür seçiminde yapılan hatalar
5- Dikimde yapılan hatalar
6-Ağacın odun dokusuna işleyen böcek ve mantarlar
1) Kök yayılım alanında yapılan kazılar ve toprak işlemeleri
Bu tür işlevler kent ağaçlarının devrilmesinde çok büyük rol oynamaktadır. Ağacın köklerinin yayıldığı alanda yapılan kazının etkisini tam olarak anlamak için bir örnek verelim: Bir ağacın hemen dibinde bir kanal açma çalışması nedeniyle köklerinin büyük bir kısmının kesildiğini ve içi döşendikten sonra bu kanalın kapatıldığını farz edelim. Kazı sırasında kesildiği için kök sistemi küçüldüğünden taçtaki bazı dalların kuruduğu görülür. Kuruyan dalların miktarı kök sisteminin ne oranda azalmış olduğunun göstergesidir. Çünkü kök tahribatı oran olarak taca aksetmektedir.
Bir gün, bu ağacın devrilmesinin tek nedeni kökün küçültülmüş olmasıdır, yani rüzgar değildir.
Burada hiç unutulmaması gereken bir durum vardır: Aynı gövde çapına sahip ağaçların, gövdelerinden eşit uzaklıkta ve aynı derinlikte kanal açılırken, kesildiği için ortadan kalkan kök miktarı aynı olmayacaktır. Bu miktar ağaç türüne, toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerine, ağacın yaşına, ağaçların sıklığına bağlıdır.
Bazı durumlarda derinliği az kanal açılması durumunda da kök sisteminin çok küçülmesine neden olunabilir. Çünkü kök sisteminin ulaştığı derinlik ne kadar az ise bu işlem sonucu kesilen kök miktarı da oransal olarak o derece fazla olacaktır. Ancak kanal gövdeden ne kadar uzak açılırsa, ortadan kalkan kök miktarının o derece azalacağı kesindir. Yani açılan kanalın ağacın gövdesinden uzaklığı da önemlidir; Bilimsel olarak, normal şartlarda, kökler gövde çapının 5 misli uzağına kadar uzanmaktadır. Bundan şu anlaşılmalıdır; Kanal kazıları ağacın dip gövde çapının en az 6 (altı) misli uzağında yapılmalıdır. Toprak fakirleştikçe bu mesafeye uyum çok daha fazla önemlidir.
Meyilli bir arazide, ağacın bulunduğu yerde, örneğin istinat duvarı yapmak için toprağın düşey olarak traşlanması sonucu büyük miktarda kök kesildiğinde de devrilme riskinin oluşması kesindir.
Bu bağlamda unutmamak gerekir ki oluşmuş olan kök sistemi küçüldüğünde devrilme riskinin artmasının yanı sıra ağacın topraktan su ve besin alımı azalacağından rezerv madde kaybı olacaktır. Ağaç hormonal dengesizliğe girecek, direnç gösteremeyeceğinden kökün küçülmesine de neden olan zararlıların (böcek, mantar, bakteri vs) saldırısı ve etkinliği artacaktır.
2) Kök yayılım alanında yapılan uygulamalar
Ağaçların yakınında kanal açmanın dışında yapılan bazı başka uygulamalar da kök sisteminin küçülmesine neden olarak ağaçların devrilme riskini arttırmaktadır. Örneğin toprak yüzeyinin altında kökler açısından geçirgenliği az olan bir tabaka varsa ve dikilmiş ağaçların olduğu alanda tesis edilmiş çim alan sürekli sulanıyorsa ağaçların kök sistemi büyük oranda toprak yüzeyine yakın zonda yayılacaktır. Bu durumda tekrarlanan ve uzun süren yaz kuraklıklarında kök sisteminin bir kısmı kuruma sonucu küçülecek ve devrilme riski artacaktır.
Bir başka örnek verelim: Meyilli bir arazinin alt kesiminde dikilmiş bir ağaç düşünün: Bu ağaç türü köklerinin sürekli ıslak kalmasına dayanamayan türden olsun. Yamaç meyline dik konumda, yamacın dibinde derin açılmış bir temele dayalı istinat duvarı yapılırsa yamaçtan aşağı gelen yüzeysel ve dip sular birikir. Oradaki toprak sürekli olarak su ile doygun kalır. Ağaç dişbudak veya salkım söğüt gibi bu duruma dayanıklı türden değilse önceden oluşmuş kök sistemi çürümeler sonucu küçülür.
Bunlara ek olarak belirtmek gerekir ki toprak yüzeyine yakın konumda geçirgen olmayan ağır killi bir tabaka, yatay olarak uzanan ana kaya, ağaç türüne bağlı olarak köklerin işleyemediği taban suyu veya kireç tabakası nedeniyle (bazı ağaç türleri kireç tabakasında hiç köklenmez) ağaçların ancak yüzeysel kök oluşturduğu yerlerde kök yayılım alanı üstünde yapılacak yüzeysel toprak işlemelerinin de kökleri tahrip edeceği asla unutulmamalıdır.
Bu bağlamda böyle yerlerde ot öldürücü ilaçların yoğun olarak kullanılması, toprak yüzeyine kirletici maddeler dökülmesi, toprağın araçlar tarafından yoğun bir şekilde çiğnenerek sıkıştırılması da oluşmuş kök sistemini küçültücü etkide bulunabilir.
Uygulanan budamalar
Kent ağaçları sadece, araçlara, insanlara, elektrik hatlarına, binalara ve başka ağaçlara temas eden, böcek ve mantar gibi zararlıların etkilemesi sonucu sağlıksız duruma girmiş dallarının temizlenmesi için mümkün olan en düşük düzeyde budanmalıdır. Budanan bir kent ağacının daha sağlıklı olacağı düşüncesi kesinlikle yanlıştır. Çünkü budama sonucu azalan yaprak kaybına bağlı olarak ağacın yaptığı fotosentez azalmakta, gelişimi aksamaktadır. Kentteki ağaçların alt dalları doğal ormanda olana göre daha fazla ışık almakta ve fotosenteze daha büyük ölçüde katılmaktadır. Bu durumda kentteki ağaçların sadece alt dallarının budanması durumunda da oluşan fotosentez kaybı ormanda olana göre çok daha fazla olmaktadır. Tacın %25’i üstünde yaprak kaybına (Bazı bilim insanlarına göre bu en fazla %15 olmalıdır) neden olan budama fotosentez yoluyla büyük miktarda beslenme noksanlığına neden olurken bundan kökler de olumsuz etkilenmekte ve budamada kesilen her bir dal kök sistemini küçültmektedir.
Durum bu olduğu halde kentimizde ağaçları sağlıksız duruma getiren adeta “akla ziyan” budamalar uygulanmaktadır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Budamalarla ağaçların tacının, genelde maksimum olarak kabul edilen %25’den fazlası alınmaktadır. Hatta %90 ve % 100’ünün alındığı görülmektedir.
- Budamalar uygun zamanda yapılmamaktadır. Özellikle sonbahara girişte ağaçlar yapraklarını tamamen dökmeden budamalar yapıldığında yapraklardaki besleyici maddeler gövde ve köklere ulaşma imkanı bulamamaktadır. Halbuki bu maddeleri, ağaç rezerv madde olarak bünyesinde tutacak, baharın gelişinde yeni dal yaprak vs üretmede kullanacak, kışın böcek ve mantar gibi zararlılara direnç göstermede ve onların neden olduğu yaraları kapatmada kullanacaktır. İlkbahara girişte ise yapraklanma başladığında da budamalara devam edilmektedir. Bu durumda ise ağaçlar kış sonunda harcadıkları rezerv maddeyi, gerekli miktarda yaprak sayısına ulaşamayacaklarından biriktirme imkanından mahrum kalmaktadırlar.
- Budamalar tacın simetrisini koruyucu şekilde yapılmadığından ağaçların gövde formu bozulmakta, gövdeler eğrilmekte ve adeta devrilme pozisyonu oluşmaktadır. (Bunlar için en belirgin örnek İzmit’te “Yürüyüş yolu” olarak adlandırılan yerdeki çınarlardır. Bu ağaçların gövdeleri dipten itibaren eğilmekle kalmamış, bazılarının gövdesinde “S” ler oluşmuştur. Eğilme, fiziksel açıdan da devrilme sürecini kısaltan etkiye sahiptir.
- Asıl “facia” yukarıda özetlenen yanlış budama uygulamalarının aynı ağaçlar üzerinde sık sık ve hatta her yıl tekrarlanmasıdır. Bu durumda ağaçlar gerekli yaprak sayısına hiçbir zaman ulaşamadığından gelişimleri çok fazla aksamaktadır. Bu nedenle de İzmit’te sadece budamalar sonucu hastalanmış ve hatta hayatiyetini kaybetmiş çok sayıda ağaç bulunmaktadır. Bu ağaçlar çeşitli böcek, mantar, bakteri gibi zararlıların yerleşimine uygun duruma da girmektedir.
Görüldüğü gibi ağaçların devrilmesinde en önemli etkenlerden biri üstlerinde yapılan yanlış, zamansız ve tekrarlanan budamalardır.
Tür seçiminde yapılan hatalar
Tür seçiminde yapılacak hatayı ağacın devrilmesi açısından ele aldığımızda değişik faktörleri irdelemek gereklidir: Her şeyden önce bilinmelidir ki herhangi bir ağaç türünü istenilen her yere dikerek netice almak bilimsel açıdan mümkün değildir. Çünkü her ağaç türünün öncelikle toprak ve iklim şartlarıyla belirlenen kendine uygun “yetişme ortamına” ihtiyacı vardır. Bazı durumlarda bir tek şartın uyumsuzluğu bile bir ağaç türünün kullanımını engelleyebilmektedir. Çevredeki bir sanayi kuruluşundan yayılabilecek hava kirleticisi gaz veya tozların varlığı da ağaç türü seçiminde dikkate alınmalıdır. Örneğin İzmit’te, sedir ağaçları son yıllarda yaşlarıyla ilgili olmaksızın kurumakta iken kentte sedir ağaçları dikmeyi hiçbir bilimsel esasa dayandırmak mümkün değildir.
Olaya bu açılardan bakılınca dikimi yapılan ağaç türünün gelişimi ve dolayısıyla sağlığı, o yerdeki toprak ve iklim şartları, ağacın istediği yetişme ortamına ne kadar uygun ise o kadar iyi olacaktır. Bir yer için yanlış ağaç seçimi yapıldığında ağacın gelişimi ve sağlığı yetersiz olacağından kök gelişimi de yetersiz kalacaktır. Ama bu yetersizliği devrilme nedeni saymak mümkün değildir. Çünkü ağaçlar, yukarıda da belirtildiği gibi geliştirebildiği taç ve gövdeye uygun büyüklükte kök sistemi oluşturmaktadır.
Ancak “yetişme ortamına” uyumun tam olmadığı durumlarda ağacın zaman içinde devrilmesi konu olabilmektedir. Burada dikkate alınacak nokta yeterli uyum olmadığı halde dikilen bazı hızlı gelişen ağaç türlerinin genelde gençlik çağında normale yakın gelişim yapmasıdır. Ağacın bu çağında kök gelişimi ve buna bağlı olarak gövde ve taç gelişimi normaldir. Ancak ağaç belli bir yaşa eriştiğinde gelişme duraksamakta, böcek, mantar ve bakteri gibi zararlıların etkinliği artmaktadır. Bu durumda ağaç odununa ve köklerine işleyen ksilofaj böcekler ile mantarlara direnç gösterememektedir. Bunların özellikle kök boğazında ve köklerdeki etkinliği devrilme riskini arttırmaktadır.
Ağacın dikim yerinde, toprağın özellikle fiziksel özellikleri iyi incelenmemiş ise zaman içinde devrilme riski her zaman geçerli kalmaktadır. Örnek vererek açıklayalım: Belli bir yer için “A” ağaç türü seçilmiş olsun. Bu dikim yerinde toprak özellikleri sadece dikim derinliği kadar incelenmiş ise ve örneğin taban suyu seviyesi dikim tabanının hemen altına erişiyorsa dikilen ağaç kökleri bu seviyeye ulaşıncaya kadar normal gelişimini yapar. Sonrasında toprak yüzeyinin yakınında yoğun olarak yan kökler oluşur. Ancak uzun süren yaz kuraklığı olduğunda bu yüzeysel kökler kurur ve kök sistemi küçülür. Taban suyunun yakınlığının yanı sıra satha yakın sıkı bir kil veya kireç tabakasının ve hatta yatay yönde uzanan ana kaya varlığı da aynı etkiyi yapar.
Şu durum da mutlaka irdelenmelidir: Önceden stabilize malzeme, asfalt veya beton kaplı iken bu tabakalar ortadan kaldırılmadan kaldırım taşlarıyla çevrilip toprak doldurulan alanlara dikilen ağaçların, sürekli yağmurlar sonucu toprağın su ile uzun zaman doygun duruma gelmesi halinde devrilmeleri riski son derece yüksektir.
Dikimde yapılan hatalar
Bu konuda kentlerde en fazla yapılan hata ağaçların sık dikimidir. Kentlerde, örneğin 5 m kadar taç genişliğine sahip olacak ağaç türlerinin 1-2m aralıkla dikildiğini görmek mümkündür. Halbuki bilimsel olarak dikimler ağaçların taçlarını serbest olarak oluşturabileceği aralık –mesafelerde yapılmalıdır. Örneğin 5 m genişlikte çap yapan ağaçlar arasında en az 5 m mesafe olmalıdır. Buna uyulmadığı takdirde ışık alım mücadelesine giren ağaçlarda gövde eğilmeleri görülür ve bu durum şartlar oluştuğunda devrilmeyi kolaylaştırır. Diğer taraftan sıklık kök sisteminin büyüklüğünü kısıtlayan gölge etkisini arttırır. En gelişkin köklere ışığı dopdolu alan ağaçlar sahiptir.
Ağacın odun dokusuna işleyen böcek ve mantarlar
Bu konuda hiç unutulmaması gereken bir nokta vardır: Bu tür zararlıların etkinliği ağacın sağlığına bağlıdır. Yukarıda maddeler halinde belirtilen konularda yapılan hatalar sonucu ağacın sağlığı bozulmakta, gelişimi aksamakta ve ağaç oduna işleyen böcekler, bakteriler ve çürüklük yapan mantarların tasallutuna uygun hale gelmektedir. Bu zararlılar ağacın sağlığını daha da kötüye götürmekte, direncini düşürmektedir. Özellikle kökün toprak yüzeyinden başladığı yerde (Kök boğazı olarak tanımlanır) bulunan ksilofaj (oduna işleyen) böcek ve mantarlar yüzünden gövdeler dipten kırılarak devrilmektedir. Kontrol edildiğinde böyle ağaçların kökünden koparak devrileceğini tahmin etmek hiç zor değildir.
Yukarıda maddeler halinde açıklanmış hataların dal kırılmalarına neden olabileceği de asla unutulmamalıdır.
Olayın hukuki boyutuna gelince: Örnek olarak yine bir arabanın üstüne devrilmiş olan kaldırımdaki ağacı alalım. Kaldırımdaki ağaçların dikiminden ve bakımından kim sorumludur? Belediye. O halde Belediye ne yapmış veya yapması gerekirken yapmamış ve bu ağaç devrilmiştir? İşin özü burada saklıdır.
Bu örnek baz alındığında önce şunu hiç unutmayınız: Belediye canının istediği ağacı, canının istediği yere, canının istediği şekilde dikip, üstünde canının istediği zaman ve yoğunlukta budama gibi işlemler yapıp, dibinde kanallar açıp hukuki acıdan rüzgar esti ağaç devrildi söylemiyle kendini savunamaz.
Bu tür savunma yukarıda yaptığım açıklamalardan da net olarak anlaşılacağı gibi her şeyden önce biyolojik ve botanik açıdan geçerli değildir. Kentin kaldırımındaki bir ağaç devrilirse sorumlusu doğrudan belediyedir.
Bu örnekte olduğu gibi kentin kaldırımındaki bir ağaç arabanın üstüne devrilmiş ise Belediye’nin sığınacağı tek liman devrilmeye “öngörülemez” bir etkenin neden olduğunu ispatlamaktır.Olaya bu açıdan bakınca örneğin gökten düşen bir meteor taşının ağaca isabet etmesi veya yörede, bilimsel kayıtlara göre hiç belirlenmemiş bir hortum olayının ağacı söküp arabanın üzerine devirmesi “öngörülemez” bir etkendir ve Belediyeyi suçlu konumdan çıkaracaktır. Çünkü “öngörülemez” etken için önceden tedbir alınması konu değildir. Bir başka örnek verelim: Belediye yamaç bir arazinin alt tarafında bir istinat duvarı için kazı yapmış olsun; toprak kayması olur ve orada bulunan bir ağaç aşağı yönde devrilirse bu durum “öngörülemez” bir nedene bağlanamaz. Çünkü belediye bu riski önceden belirleme imkanına sahiptir ve gerekli tedbirleri almak zorundadır.
İşlediğimiz konuda bir etkenin “öngörülür” veya “öngörülmez” olması yere ve zamana da bağlıdır. Örneğin Antalya’da, Belediye bir dalın düşüşünü yağan karın ağırlığına bağlayamaz ama Kayseri’de uzun yıllar ortalamasının çok üstünde kar yağışı nedeniyle dalın düştüğünü iddia edebilir. Ama her şeyden önce unutmamak gerekir ki bir ağacın devrilmesi “öngörülebilen” bir olaydır. Belediyeler kanunen “öngörülebilen” olaylar konusunda halkın sağlığını koruyucu ve çeşitli unsurlardan zarar görmesini engelleyici tedbirleri almak zorundadır.
Zarara neden olan bir olay “öngörülebilen” bir neden sonucu olmuş ise ortada bir ihmal var demektir.
Bu bağlamda ağacın biyolojik ömrünü tamamladığı için devrildiği de ileri sürülemez. Ömrünü tamamlamış bir ağacın üstünde de devrilme riskini gösteren emareler belirlenebilir. Yanı sıra iklim değişikliğine bağlı olarak çok kurak bir süreç yaşanmasının ağaçların devrilmesine neden olduğunu da ileri süremez. Çünkü bu süreç boyunca belediye ağaçların nasıl ve ne derece etkilendiğini, devrilmeye neden olacak bir durumun olup-olmadığını kontrol ederek, gerekli tedbirleri almak zorundadır. Süregelen olumsuz bir etkenin devrilmeye ilişkin belirtileri kısa zamanda, örneğin birkaç gün içinde oluşup ortadan kalkan türden değildir.
Bir ağacın devrilme riskini ortaya koyan en bariz belirtiler şunlardır:
Sorumlu kişi, kurum ve belediyeler gibi resmi kuruluşlar devrilme riskini ağaçlar üzerinde periyodik olarak kontroller yaparak ortaya koyma imkanına sahiptir. Devrilme belirtilerinin ortaya çıkmamış olduğu iddiası her zaman geçersizdir. “Halk ağzıyla” ifade edilirse “durup dururken hiçbir ağaç devrilmez.
Bu açıklamaların ışığında ortaya çıkan durum şudur. Bir ağaç devrilip mala veya cana zarar vermiş ise, ağacın kökünün olduğu yerden sorumlu kişi ve kuruluş oluşan zararı karşılamaktan, sadece öngörülemeyen bir etkenin devrilmeye neden olduğunu ispatlayarak kurtulabilir. Bu konuda açılmış davalarda hakim ve savcıların olayı bu yazımda belirttiğim bilimsel açılardan da irdelemesi gereklidir.
Bir ağacın devrilmesinden zarar görmüş iseniz yapacağınız ilk iş devrilen ağacın konumunu, varsa yapraklarını, meyve ve tomurcuklarını fotoğraflayınız. Bu fotoğraflara yaprak yoğunluğunun, yaprakların renginin, yapılmış budamaların izleri ve yaralarının aksetmesine özen gösterin. Özellikle kök boğazını (yani gövdenin toprakla birleştiği kısım), tacın ve devrilme sonucu kökün dışarı taşan kısmı ile kök toprağında oluşmuş boşluğun genişliğini ve derinliğini ortaya koyucu fotoğraflar çekiniz. Bundan sonra devrilen ağacın kök sahasında yapılmış kanal çalışmalarının, toprak işlemelerinin şekli, yeri ve zamanı ile ağaçta uygulanmış budamaların yoğunluğu, zamanı ve tekrarı konusunda bilgi edinin.
Unutmadan; Bir ağaç arabanızın üstüne devrilmiş ve devrilme nedenini ortaya koyucu inceleme yapılmadan kişi veya kurum devrilen ağacı ortadan kaldırıp taşırsa, oluşmuş olan kök boşluğuna toprak doldurup tesviye ederse TCK’na göre delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme suçu işlemiş demektir. Bunu kişiler ve kurumlar trafiği ve insan geçişlerini sağlamak için yaptıklarını ileri sürebilirler ama devrikten oluşan çukuru kapatmak, devrilen ağacın kök boğazı kısmını alıp götürmek bu açıklamalar ışığında delilleri yok etme kapsamına girmelidir.
Bu açıklamalar ışığında zarara uğrayan kişi veya kuruluş mahkemeden bir Orman Y. Mühendisinin bilirkişi olarak görevlendirilmesini istemelidir. Bu isteği yaparken bilirkişi raporu ile sadece devrilme nedeninin “öngörülemez” bir nedene dayanıp - dayanmadığının belirlenmesini öncelikle talep etmelidir. Çünkü devrilmenin bir “tabiat olayı” olup olmadığını ortaya koyacak olan budur.
Kaynak:
1) Salus Arboris - Potatura abbattimento e cura dell'albero
ornamentale
2) G.Nalin. Anno accademico 2012-2013. Gli apparati radicali
nella salvaguardia e nel recupero degli alberi monumentali.
Universita degli studi di Padova.Facolta di Agraria