Konuyu irdelemeye bir kitaptan alıntı yaparak başlayalım: “Hoş bir kent diyebiliriz. Çünkü temiz ve parklardan yoksun değil.
Ama bir de, kış mevsimi boyunca yeni doğmuş çocukları beşikte, yaşlıları dinlenme evlerinde ve kuşları gökyüzünde öldüren, kentin üstünde koyu bir kapak oluşturan kirllilik olmasa…Santiago’da oturanlar maçların sonuçlarını ve borsanın endekslerini takip gibi smog’un oranlarını kontrol etme alışkanlığına sahipler. Seviyenin korunma sınırına dayandığı günlerde araç trafiği dönüşümlü plakalarla sınırlanıyor, çocuklar okulda spor yapmıyorlar, kentin geri kalan insanları mümkün olduğu kadar az solunum yapmaya çalışıyor. Yılın ilk yağmuru atmosferin kirlerini yıkıyor ve kentin üzerine bir asit olarak düşüyor: Yoldan şemsiyesiz geçenler gözlere limon suyu sıkılmış hissine kapılıyor, ama hiç korku yok. Daha kimse kör olmadı. Her gün böyle değil, bazen şafak vakti gökyüzü tertemiz ve karlı dağların şahane görüntüsünden zevk almak mümkün oluyor.”
Bu satırları Şili’li kadın yazar Isabel Allende’nin “Mi pais inventado” (=Yüreğimdeki ülkem) isimli kitabının italyanca baskısından aldım. Basım tarihi 2003. Son derece akıcı bir dille kaleme alınan kitabın konusu Şili’lilerin inanışları, alışkanlıkları, olaylar karşısında davranışları, siyasi düşünceleri ve politik olaylar. Yazar başkentteki hava kirliliğini de ele almış ve kentte yaşayanların hassasiyetini çok güzel belirtmiş. Çünkü kentteki kirlilik (Burada havaya karışarak smog olayına neden olan kükürt dioksit konudur) hayatın bir parçası olmuş. Bu nedenle hava kirliliğine ilişkin davranışları da halkının bir özelliği olarak satırlarına aksettirmiş.
Hava kirliliği kent ortamını komşu alandan ayıran en net özelliktir. Çünkü kent denilince insanın aklına hemen hava kirliliği geliyor. Çünkü havası temiz kent, yok denecek kadar az.
Hava kirliliği çok şeye neden oluyor. Bunlardan biri asitli yağışlar.
Bazı yerlerde ve zamanlarda başımıza asit yağıyor, haberimiz yok.
Günlerdir yağmur yağmamış… Kentte gezerken yağmur başlıyor. Şöyle hafiften. Elinizde şemsiye yok. Yağış şiddetli olmadığından yağmur altında geziyorsunuz. Ama başınıza asit yağıyor. Hani şu okul sıralarında okuduğumuz sülfirik asit gibi.
Bahçenize yaptırdığınız sundurmanın çinko kaplamasının üstünde zamanla oluşan delikleri de işte saçınıza düşen bu asitli yağışlar yapıyor. Aşağıdaki satırları okuyunca bunu daha iyi anlayacaksınız.
Peki…Asitli yağışlar nasıl oluşuyor?
Asitli yağışların en önemli kaynağı kükürtoksitler ile azotoksitlerdir.
Çeşitli yollarla atmosfere karışmış olan kükürtdioksit ve bunun oksidasyonu ile oluşmuş kükürttrioksit yağışla gelen su ile birleşerek sırasıyla sülfit aside (H2SO3) ve sülfirik aside (H2SO4) dönüşüyor. Özellikle sabahın ve akşamın ilk saatleri, düşük hava sıcaklığı, yüksek nisbi nem, ayrıca sis bunun için en uygun şartları yaratıyor. Çevresel şartlara bağlı olarak azotoksitler de asitli yağışların oluşumuna katılırlar. Yeterli rutubetin varlığı halinde azotdioksit birkaç gün içinde nitrik aside dönüşmektedir.
Asitli yağışlarda kükürtoksitlerin payı % 60-70’dir.. Azot oksitlerin payı % 30 kadardır. Ama en zehirlisi sülfürik asitle olanıdır.
Bir maddenin pH’ının 7’nin altında olması onun asit özelliğe sahip olduğunun göstergesidir. Kirlenmemiş atmosferdeki yağışlar, karbondioksidin soluduğumuz havadaki % 0,032 oranına bağlı olarak zaten hafif asit yapıdadır. pH’ı 5,8’dir. Fakat kükürtoksitler ile azotoksitlerden kaynaklanan asitlenme çok daha fazla olabilir. Endüstriyel zonlarda pH’ın 5–4 ve 3’e kadar düştüğü ve hatta bunun altına bile indiği görülmüştür.(1) Bir defasında New Hampshire (ABD) yöresinde bir ormanda yağış suyundaki pH’ın 3 düzeyinde olduğu belirlenmiştir. (2). Görüldüğü gibi yağış sırasında asitlenme bu dereceye varabilmektedir.
Yıllardan beri endüstrisi ileri ülkelerin yanısıra denizler ve okyanuslar üzerinde olan yağışların asitliğinde de bir yükselme görülmektedir. Çünkü asitli yağışlara neden olan gazlar yüzlerce kilometre uzaktaki bacalardan da gelebilmektedir. Bu durumda rüzgarla ve atmosferik akıntılarla sınırları aşan, “Negatif mal” konumunda ithal ve ihraç edilen bir kirlilik sözkonusudur.
Asitli yağışlar kentlerde insanların sağlığını olumsuz etkilediği gibi metallere, binaların yüzeyine ve anıtlara da zarar vermektedir. Örneğin Atina'daki Akropol'de bu nedenle 25 yılda oluşan zarar 25 asırda olan kadardır.
Avrupa’lı bu olayın farkına çok önceleri varmış: 1800’lü yılların sonuna doğru bu konuda ölçümler yapmak için 50 kadar istasyon kurulmuştur. 1872 yılında asitli yağışlarla ilgili ilk kitap yayınlanmıştır. Yayının adı “Air and Rain : The beginning of chemical climatology” (Hava ve Yağmur. Kimyasal iklim biliminin başlangıcı) İngiltere’de Manchester kentinin sularını ve havasını konu ediyor. (5).
1.Fausto Manes.1999.Effetti dell’inquinamento atmosferico su specie forestali in area mediterranea. Linea Ecologica.N2-Anno XXXI.Marzo-Aprile. 1999
2.Alberto Mezzetti, G.Bonaga, A.De Santis, F.Fortezza. 1987. Inquinamento atmosferico e vegetazione.Edizione Agricole.Via Emilia Levante 31- Bologna
3..Gianni Tartari, Raffaella Balestrini, Manuela Elli, Marta.Prina. 1999. Deposizioni atmosferiche e carichi critici:Stato dell’arte della ricerca. Linea Ecologica.N2-Anno XXXI.Marzo-Aprile. 1999