“Okumuş adam”, “kültürlü adam”, kafa emekçisi (doktor, avukat, öğretmen, yönetici, vb) ile “aydın” arasında kalın bir duvar vardır.
“Okumuş adam”, “kültürlü adam”, kafa emekçisi (doktor, avukat, öğretmen, yönetici, vb) ile “aydın” arasında kalın bir duvar vardır.
Pratik bilgi teknisyenleri diyebileceğimiz beyaz yakalılar, diplomalarının sağladığı bilgiyi satarak yaşamlarını kazanırlar.”
Yaşam kazanma tarzı olmadığı için bir meslek değildir, bir toplumsal tiptir aydın. Pozitivizm ve aydınlanma çağının ürünüdür o. İnancı değil mantık ve düşünceyi, deney ve eleştiriyi seçmiştir. Aydınlık diploması veren okul yoktur; aydın oluş babadan oğula geçmez.
Aydınlık atama yoluyla elde edilen bir görev değildir. Aydınlık ihale edilemez, aydını hiçbir güç görevden alamaz. Aydın toplumsal sorumlulukları olan kişidir. Aydın üstüne vazife olmayan işlere burnunu sokar. Karıştığı işlerde kişisel çıkarı yoktursorunlara duyarsız kalamaz, ama mahallenin namusunun bekçisi de değildir. Başta devlet olmak üzere varsıllar da sevmez aydını. Çünkü aydın, kişiliğiyle, varlığıyla, eylemiyle bir düzen değiştirmiştir. Düşünce dizgesi ve vicdanı özgürdür aydının, önyargı ya da kör inancın
parantezi içinde değildir. Tolstoy aydın için şöyle der: “O gücü sıçrayışta değil sarsılmaz duruştadır.” Aziz Nesin’e göre aydın: “Kendi çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını eş gören toplumun demokrasiye kavuşması için kendini borçlu ve sorumlu sayan kimsedir.” Jean Paul Sartre “Aydınlar Üzerine” adlı yapıtında aydın için, “ezilen sınıf için şüpheli, egemen sınıf için hain” sayılan kişi saptamasını yapar. Sartre’a göre kısaca aydın: “Çabası hâkim sınıfça suç sayılan kimse” olarak belirtir.
İsmail Hakkı Tonguç: “Ülke için en büyük tehlike okumayan ve düşünmeyen ve kendine aydın diyenden gelir.”
Vedat Türkali: “Düşündüğünü söylemekten korkmaya başladı mı kişi, düşünmekten de korkmaya başlar. Bu tür insanlara aydın demenin imkânı yoktur. Çünkü korku aydın kişinin yakınından geçemez. Dolaysıyla aydın insan koşullanmış düşünceden arınmış kişidir, yeniliklere açıktır. Bir sorunun nedenini araştırır, bilgi toplar, bağ kurar, diyalektik düşünceye sahiptir, öğrendiklerini çevresindekilerle paylaşır. Düşüncelerini özgürce savunur, baskıcı ve çıkarcı idari sistemlere uygarca ve cesurca karşı koyar.
Aydın olmanın kanımca en önemli özelliklerinden biri, eleştiridir. Aydın, birikimleriyle birlikte eleştirel olarak araştırıp düşünerek vardığı sonuçlar hakkında konuşmalıdır. Konuşması yapıcı eleştiri niteliğinde olmalıdır. Bu nitelikteki eleştiri hem yöneticiler, hem de toplum için yol gösterici ve ufuk açıcıdır. Eleştirel bakış açısına sahip olmayan bir kişinin aydın olması/olduğu düşünülemez. Ne yazık ki, üniversite mezunlarımızın çoğu düşünmemekte, konuşmamakta, eleştirel bakış açısıyla değerlendirme yapamamaktadır. Bu durum o ülkenin eğitim sistemiyle doğru orantılıdır. Siz çocukları okullarda edilgen yaparsanız; onlarda her sorun hakkında duyarsız kalır. Eş deyişle laik, demokratik ve çağdaş yönetici, öğretmen yetiştiremeseniz güdülen bir toplum haline gelirsiniz. Dolaysıyla eşleştirilel düşünmeyi tolum hayatından çıkarırsanız; mizah, güldürü, şiir, öykü, roman, tiyatrodan uzak kalan toplum depresyona girer. Bu durum o toplumun ruh sağlığıyla doğru orantılıdır. Biat eden insan yığınları ortaya çıkar ki bu durum o toplumu yok olmaya götürür.
Aydın olmanın bir başka önemli özelliği, bilgeliktir. Bilge kişi, bilgi ve deneyimlerini toplum için en yararlı biçimde kullanır. Aydın ve bilge olmak için mutlaka üniversite bitirmek gerekmez, yukarıda belirttiğim bakış açısı gereklidir. Yaşayarak öğrenilenler bu bakış açısıyla birleştirilip akıl süzgecinden geçirildiğinde, varılan sonuçlar ve değerlendirmeler başkaları için çok yararlı yol gösterici özellikler olabilir. Bunun en güzel ve en tipik örnekleri Fakir Baykurt’un roman kahramanlarında görülür. Örneğin: Irazca Ana ve Ulugış Nine okuryazar olmadıkları halde, birer bilge ve aydın kişidir. Ülkemizde yazılı ve görsel basında karşımıza “aydın” olarak çıkarılan kişiler yukarıdaki özellikleri ne kadar taşımaktadır? Sorunun yanıtını sizlere bırakıyorum.
“ Aydın bir kez evet derse “doksan dokuz kez hayır.” der. Bu nedenle, küreselleşen dünyanın yeni sahipleri olan “hür teşebbüs” ve medya dünyası da sevmez aydını. Hele aydının yazar olanını hiç sevmez. Bu nedenle 12 Eylül’den sonra posmodern geçinen aydın yaftası; aydının Frenkçesi olan entelektüel sözcüğünü ikiye bölüp “entel” ve “lektüel” yapmıştır. Güya, entel sıfatını barlara takılan yarı aydınlara vermişler. Unutulmasın yarı insan olunmayacağı gibi yarı aydında olunamaz. Ülkemizde eline kalemi kâğıdı alan kendisini aydın ilan ediyor.
Aydın, kişi eleştirel düşünen, hayatı sorgulayan kişidir. Hiçbir düşüncenin esiri olamaz, olursa aydın sıfatını yitirir. Gerekirse savunduğu düşünceyi de kıyasıya eleştirir, eleştirmezse güvenliğini yitirir. Biat edenlerden aydın çıkmaz.
Dünya’nın Bütün Aydınları Birleşiniz.