İsmailov; ‘’Ve bu fotoğraf karşısında durduğum işte o an!.. Rabbim, bu nasıl bir resim, bu nasıl bakışlar?!
Bu gün bir dostum aracılığı ile iletilen bir makale beni çok etkiledi. Azerbaycan’a olan sevgimden dolayı dostlarım bana zaman zaman haber paylaşırlar. Hele ki, Kahraman Umumi Lider Heydar Aliyev ile ilgili yazılar beni mutlu eder. Çünkü bir kardeş ülke olan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin küllerinden, zorluklar içinde ve şartlarda nasıl ayağa kalktığının ve adeta bir kurtarıcı olan dahi zekaya sahip LİDER vasıflarının hepsine sahip olan bu değerli İnsan Heydar Aliyev’den coğrafya ve liderlikle ilgili örnek alınacak bir çok ders ve siyasi çıkarım alırım. Bu yazı Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti Milletvekili ve Gazeteci İmamverdi İsmailov’a aitti. Kendisini daha önce de duymuştum ve ülkesi için yaptığı ciddi çalışmaları da kulağımda kalmıştı. Yazı adeta bir öykü tadında ve bir o kadar da beni duygulandıran bu yazıyı siz değerli okuyucularım ile paylaşmak istedim. Bir vatanı yaratan, bir Umumi Lider olmanın yolunda ki mucize tesadüfler ve İNSAN Heydar Aliyev…
İsmailov; ‘’Ve bu fotoğraf karşısında durduğum işte o an!..
Rabbim, bu nasıl bir resim, bu nasıl bakışlar?!
Uzun zaman derin düşüncelere daldım...
Fotoğraftaki kahramanımın dünyaya hayretle bakan gözlerinin ifade gücünden büyüleniyorum...
Bu, hayatın bir anı, hem de bir anın ebediyetidir ve siyah-beyaz çalarlarından zamanın, ebediyetin kendisi bakıyor...
Kalbimdeki sözler bitip tükenmiyor ve sıradan kelimelerle anlatılamayan ebediyet anı karşısında sözün güçsüzlüğünü de... itiraf ediyorum...
Ve bu gözlere dikkat ettikçe düşüncelerimde közeren (kalbime dokunan) cümleler de yol alıp gidiyor...
* * *
Evet, arkadaşlar!
Şu dünyada belki de en basit şeyler bile hayretten doğar, sonrasında Büyük Hayret'e dönüşür.
Günümüz dünyasının kendisi de böyle bir hayret hissinin sonucu değil mi? ki!
HAYRET - doğanın sırları konusunda sınırsız sayıda çıkarlarının peşinden koşan insanın benzersiz keşiflerine istikametinde götüren yol, zengin kültürlerin, büyük uygarlıkların başlangıç noktası.
HAYRET – insanın bilme istemi, ihtiyacı, düşüncenin dış dünya ile ilk tanışma anıdır. Büyük Önder Heydar Aliyev'in çocukluk döneminin fotoğrafı yine gözlerimin önünde… Onun yüz ifadesi fotoğraf makinesine bakan çocukların hayretine asla benzememekte. Kendisi fotoğraf makinasının objektifine değil de, tümüyle dünyaya bakıyor. Bakınız, telatümlü, kargaşa dolu dünyaya kendi hayretini tutamıyor...
* * *
Söz konusu fotoğrafın çekildiği an şu koca dünyanın hangi zaman dilimi acaba?!
Yüzyıl bizim için iyi başlamadı, dünya hala 1. Dünya Savaşı'nın sarsıntıları içinde. Ayrıca, yeni telatümler bitip tükenmemekte ve eski imparatorluğun dört bir yanında sorunlar devam ediyor.
Bolşevikler, Çar I. Nikolay'ı tahttan indirdiler, devrimin yıkıp yaktığını yeniden inşa etmek için uzun zaman gerekecek. Toplumsal düşünce tamamen çökmüş durumda. İnsanların yarına pek bir umudu kalmamış. Rusya İmparatorluğu'nun eyaletlerinde insanlar açlıktan ölmekteler. Silahlı Ermeni çetelerinin, Taşnaklar’ın bir kaç yıl önce mevcut durumu fırsat kollayıp Azerbaycan'ın çeşitli bölgelerinde katliam yaptıkları Azerbaycanlı ailelerin yaraları henüz iyileşmemiş...
Daha ileride repressiya dalgası beklemektedir. Bu dalganın Azerbaycan'ın toplumsal düşünce tarihine dehşet verici darbeleri beklenmektedir. Bunun yanı sıra, II. Dünya Savaşı'nın ağır sonuçları, acıları, savaşın Azerbaycan ailelerine yaşatmış olduğu facialar, açlık, mahrumiyet, çeşitli zulümler var...
Heydar Aliyev'in çocukluk fotoğrafından hayretle baktığı dünyanın kurşun gibi ağır havasına dönemin sert rüzgarları da karışmış...
İşte Heydar Aliyev, böyle bir dünyaya hayretle bakmaktadır...
Kim bilir, belki de onun hayretinin nedeni hayatının ilk sorularında saklı.
Tarihi görevler bir anlık hayretlerden doğar.
Ve Heydar Aliyev'in bu çocukluk fotoğrafının sırrının çözümü galiba açılmaktadır...
O bu dünyada neler görmüş ve daha neler görecek?!
O neye ve neden hayret ediyor?! Peki kendisini nasıl? Hayretlendirecekti!
Bu fotoğrafı çeken kişi her kimse, kendisi de bilmeden çocuğun yüzündeki HAYRETTE büyük bir halkın tarihini değiştirebilecek net, aydın bir yolun resmini çizmiş.
* * *
Bu yol dünyaya hayret dolu bakışlarla başladı, büyüyüp yetişkinliğe eriştikçe, Yüce Tanrı'nın Heydar Aliyev'in hayatına ve onun şahsında Azerbaycan tarihinin büyük bir dönemine sağladığı belli bir dönem, bazen sert dönüşümlerle devam etti.
Hayat ona üst düzey ressamlık yeteneği bahşetmiş. Bunun yanı sıra, orta okulun sonuna doğru kariyerini planladığı dönemler, ağabeyi genç ressam gibi Azerbaycan'da adını duyurmaktaydı. Eğer bu yolda devam etseydi, kuşkusuz, Heydar Aliyev de zamanının ünlü ressamlarından biri olurdu.
Yüce Tanrı, ona bahşettiği üstün yetenekler bununla sınırlı kalmıyor. Yetişkinlik yıllarında Nahçıvan'da ki tiyatro derneğinin aktif üyesi olarak tiyatro oyunlarında başarılarıyla da insanları hayretlendirmekte devam ediyordu.
Nahçıvan Pedagoji Lisesi'nin öğrencisi olduğu dönemde sorumluluğu, çalışkanlığı, okuma sevdası sayesinde ileride başarılı bir öğretmen, tanınan bir bilim adamı olabilirdi.
Azerbaycan Sanayi Enstitusü'nde okuduğu mimarlık alanı dönemin en üstün sanatlarından biri olarak kabul görmekteydi. Eğer hayatını mimar olarak devam ettirirse, Azerbaycan'ın geçtiğimiz yüzyılda en ünlü mimarlarının ilk sıralarında kuşkusuz, Heydar Aliyev'in de ismi kendine yer bulurdu.
Fakat, yine HAYRET!...
Hayat bu kez de onun yolunu en zora doğru çekmekteydi. Kendisi genç ajan olarak istihbarat örgütlerinde faaliyete başladı. Sıradan bir görevle dahil olduğu istihbarat servisinde azimle zirveye tırmandıkça, omuzunda ki yıldızların da sayısı ve parlaklığı artmaktaydı.
* * *
Konu büyük adamlar, onların üstlendikleri ve gerçekleştirdikleri önemli görev ve ya misyonlar olduğu zaman söz konusu kişilerin yerine bir başkalarını düşünmek tamamen imkansız.
Çünkü şahsiyetleri yetiştiren, onların misyonlarını belirleyen zamanın, dönemin kendisidir.
Haydar Aliyev, kendi döneminin yetiştirdiği büyük Devlet Adamı’ydı.
Sovyet döneminde Heydar Aliyev'e kadar Azerbaycan'ı yöneten Azerbaycanlı yöneticilerden hiç birisinin politik yaşamında zaman, şahsiyet ve misyonun bu derecede uyum sağladığını görmek imkansız.
19. yüzyılın 60'lı yıllarında savaştan yeni çıkan SSCB'nin önemli bölgelerinden biri olarak Azerbaycan'ı, ülkenin ekonomisini ayakta tutmak, geliştirmek gerekiyordu. Azerbaycan, yeni bir yolun başlangıç noktasındaydı. Bu önemli görevin başarıya ulaşması misyonunu yüklenecek kişinin kendi halkına, tarihine, ulusal devletçilik geleneğine yaklaşımına bağlıydı. Hayati önem taşıyan bu görev halkına, milli değerlerine sevginin yanı sıra, üst düzey lider yeteneği, azmi, iradesi gerektiriyordu.
Böyle bir dönemde Heydar Aliyev kendi şahsiyeti, ideolojik yaklaşımları, işe sevgisi, azmi, profesyonelliğiyle tüm önemli görevleri net bir şekilde tamamlayan Milli Lider gibi tarih sahnesinde ortaya çıktı.
Sonrasında yine HAYRET başlar...
Ülkenin geri durumda olan sosyo-ekonomik hayatını kısa vadede düzene sokmak, tüm alanlara sert disiplin oluşturmak, toplumda adaleti temin etmek, insanlarda yarına güven sağlamak ve bu inancın gücü ile Azerbaycan'ı tüm eski Sovyetler Birliği'nde öncüler sırasına getirmekten dolayı Heydar Aliyev'in inanılması güç liderlik yeteneğine sahip olmak gerekirdi.
XX. Yüzyılın 50'li yıllarının ortalarına kadar yoğun psikolojik sarsıntılar yaşamış, represya korkusundan yıllarca kendine kapanıp geri çekilen toplumda ulusal bilincin uyanışını başarmak, ana dili canlandırmak, halkın yüzyıllardır yetiştirdiği tarihi şahsiyetlere, vatan tarihine, edebiyata, kültüre, bilime, milli-manevi değerlere sahip çıkmayı, halkın özgürlük ruhunun taşıyıcısı olan aydınları represya mekanizmasından korumayı, onların faaliyetini yönlendirmeyi ancak Heydar Aliyev başardı.
SSCB’nin bin bir engeline rağmen, Azerbaycan'ın gelişmesi ile ilgili büyük programların kabul ettirilmesi, ülkenin geleceği için milli işçi kadrosunun oluşturulması, kültür diplomasisinin gücüyle Azerbaycan'ın dünyada tanıtılması, toplumun kademeli olarak, adım adım bağımsız yaşama hazırlanması ve şimdiye kadar tüm bu sıraladıklarımın birbirine paralel, birbiriyle uyumlu gerçekleştirilmesi gibi zor bir görevin merkezinde de Heydar Aliyev dışında başka bir LİDERİ hayal edemiyorsun.
Moskova'da çalışmaya başlarken, aynı yıllarda yabancı basında da yer aldığı gibi, Heydar Aliyev'in şahsında Kremlin'de parlayan Türk yıldızı tarihi hayrete düşürmüştü. Eski imparatorluğun uzak bir şehrinde, basit bir işçi ailesinin çocuğu olarak doğmuş insanın, üstelik Azerbaycan Türkü’nün, İslam Ümmeti’nin mensubu olan şahsın yardımsız, desteksiz, sadece zekasının gücü ile adım adım ilerleyerek SSCB çapında dev imparatorluğun önemli yöneticilerinden olması örneğini, Türk ve İslam Dünyası tarihinde tek olarak, muhtemelen, ancak Heydar Aliyev yaratabilirdi.
Geçen yüzyılın 70'li yıllarında Azerbaycan'ın kaderi başka kişilerin elinde olmasını varsaysak, gelişecek olayları farz edelim. 1987 yılında Dünya Ermenileri’nin desteği ile ve eski Sovyetler Birliği yöneticilerinin, özellikle de Gorbaçov gibilerinin kıskançlığı yüzünden görevinden alındıktan, cumhuriyete etki yapmak imkanları kısıtlandıktan sonra Azerbaycan'a yapılan haksızlıklar, Yukarı Karabağ sorunu taş gibi insanın kalbinde oturuyor.
Bağımsızlığın ilk yıllarında karşılaşdığımız facialar, sıkıntılar, yaşadığımız sosyal sarsıntılar göz önünde bulunuyor. Gerçek iç savaş, bölünme tehlikesiyle yüzleşmiş, sınırda düşmanla savaş, başkentte ise ülkeni yönetmek için tartışmalar yapılan kırılgan bir Vatanın yaşadıklarını hatırlamak zor değildir. Şu anki dünyamızın Müslüman ülkelerde çağdaş haçlı seferlerinin sonuçlandırdığı felaketleri izledikçe, dünyaları ellerinden alınmış bebeklerin gözlerindeki üzüntüsüne, annelerin göz yaşlarına, bombalardan canını kurtarmak isterken, denizlerde boğulan zavallı göçmenlerin sorunlarına tanık oldukça kaderin 1993 yılında Azerbaycan'ı Heydar Aliyev'in eliyle ne kadar büyük felaketten kurtardığına emin oluyorsun.
Ve yine hayret ediyorsun!... Aniden o kritik noktada Heydar Aliyev olmasaydı. Azerbaycan günümüzdeki güzel günlere varır mıydı acaba?! Peki tüm yaşamı boyunca Sovyetler Birliği'nin üstün kademelerinde çalışan devlet adamının siyasi iktidara dönüşünden sonra bağımsız devletin geleceğini, gelişme yönlerini bu kadar açık görebilmesi, toplumda demokratik değerlerin oluşmasından dolayı yaptığı reformlar, gerçekleştirdiği hukuki devlet yapılanması süreçleri, serbest piyasa ekonomisi yolunda kısa süreçte ülkeye kazandırdığı büyük başarılar?! Şimdi, söyleyiniz, bunlar bir hayret örneği değil mi?!
* * *
Heydar Aliyev, dünyanın tüm mükemmel insanları gibi hayatı boyu zora, silaha değil, akla, zekaya güvenmeği telkin ediyordu, aklın zor üzerinde üstünlüğünü devlet başkanı gibi kişisel örneğinde tüm dünyaya sergiliyordu, devlete karşı silaha sarılanların üstüne hep aklı, bilgeliği ile karşılık verirdi ve her defasında da zafer kazanıyordu. Lider için gerek olan tüm özelliklerin onun kişiliğinde birbirini başarıyla tamamlamasının kendisi de Tanrı'nın bir mucizesiydi...
Uzun boylu, yakışıklı, sağlıklı beden ve ruh, yetenekli hitabeti, derin zeka, kapsamlı bilgi, öğrenme hevesi, hedeflilik, kibar tavırlar, yüksek zevk. Bunların herhangi biri olmasaydı, Heydar Aliyev'in tarihteki karakteri eksik kalırdı belki, ama bu özelliklerin her biri bu büyük devlet adamının kişiliğinde birbirini incelikle tamamlıyordu.
Bir de öngörü!... Heydar Aliyev, XX. Yüzyılın ortalarına doğru dünyada rüzgarların yönlerini, yeryüzünün hangi gerginliklerle yüz yüze kalacağını açıkça anlayışı ile önceden görüyordu ve biliyordu ki, böyle saygısız bir dünyada Azerbaycan'ı ancak onun siyasi çizgisini davam ettiren, kurucu Baba'nın büyüttüğü kararlı lideri koruyarak geliştirebilir.
2003 yılında Büyük Önder Heydar Aliyev'in Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'i kastederek söylediği "Ben ona kendim kadar inanıyorum!..." eminliği babanın
kendi çocuğuna olan güveni ile beraber, Azerbaycan'ın bugünkü güçlü günleri ile bağlı aydın algılamalardan kaynaklanan bir güven duygusuydu...
Heydar Aliyev mutlu bir Babaydı. Çünkü günümüzde kendi başarılı faaliyeti ile onun güvenini, umutlarını doğrultan iyi çocukları var, hayalindeki Azerbaycan'ı geliştiren, Vatanını tarihinin en güçlü dönemine yetiştiren, Heydar Aliyev misyonunu yaşatan ve sürdüren Cumhurbaşkanı İlham Aliyev var...
Ve bu mefkûreyi şimdi hakkıyla yaşatan, aile ocağının çift kanat gibi sıkıntıya katlanan koruyucusu Mehriban Aliyeva'nın milyonlar tarafından sevilmesi, kabul görmesi büyük Önder Heydar Aliyev'in cennet ruhuna ebedi huzur getirir…
Heydar Aliyev başarılı devlet adamıydı. Bir liderin kendi halkının milli devletçilik tarihinde görebileceği tüm asil çalışmaları yapmıştı, Çünkü kendi misyonu ile tarihin en yüksek zirvesine yükselmişti.
Heydar Aliyev'in zafer kazanan kimliği vardı. Tüm zorlukları metinlikle yenmişti, hayatının en büyük hayallerini gerçekleştire bilmiş, onu Azerbaycan için büyüten halk kendi ulusal hedeflerine ulaşmıştı.
Ve muhtemelen bu da Tanrı`nın bir hediyesiydi...
Yıllar önce bir yaz günü Nahçıvan'a ziyaretim sırasında şehrin merkezindeki Heydar Aliyev Müzesi'nde dikkatimi çeken bir resim de düşüncelerimi büyülemişti... Basit bir resimden daha fazla insanın alın yazısına işaret, kısmet dediğimiz sırrın herhangi şekilde şifrelenip önceden belli olması olgusu gibi gözlerime taşımıştım o resmi de...
Seyrine ve büyüsüne daldığım sergi büyük resim yeteneğine sahip Heydar Aliyev genç bir kızın resmini çekmiş ve altında da kendi imzasıyla şöyle yazmıştı: “Zarife'nin resmi. 12 yaşında çekildi. 27 Nisan 1942, akşam saat 9.30". Önce hayret ettim, öyle ki Heydar Aliyev'in gelecek eşi Zerife hanım Aliyeva ile yıllar sonra karşılaşıp evlilik yapacaktı, o zaman bu resim 1942 yılında nasıl çekilebilir olabilirdi?!
Yine hayret beni sarmıştı…
Bu resmi çekerken, Heydar Aliyev 12 yaşında bulunan kızdan adını soruyor. Kız kendini Zarya diye tanıtır, böyle hususlara hassasiyet gösteren (bir televizyon görüntüsünde çay sofrasında Ulu Önder Heydar Aliyev'in "keklikotu" kelimesinin "kekotu" gibi deyilişini anlatdığını hatırlıyorum) Heydar Aliyev değiştirilmiş adla tanıtıma itirazını bildirir ve resmin altında kendi elleriyle böyle yazıyor: "Zerife’nin resmi ..."
Hayretten donakaldım?!. Tanrım, ilk bakışta sıradan görünen ömür olgusu ile belki sevdiği kişiye yazdığın yazını, günlerin birinde karşısına çıkacağın eşinin kısmetinin adını önceden belli ediyorsun ve kendi kısmetini ona kendi elleriyle yazdırırsın... Heydar Aliyev'in o dönemden dünyaya hayretle bakan gözleri de belki Azerbaycan'ın bu bakışlarla o tarihe geçen hoş bir yazısıymış, kim bilir...
Evet, değerli arkadaşlarım…
Bir de, bir de bakışlarınızı kaldırıp bu fotoğrafa bakın, gelecek dehanın yarına hayretle baktığı bu resme bir de dikkati yöneltin...
O, bu dünyaya geldi ve bu dünyaya hayret etti…
O, bu dünyaya geldi ve bu dünyayı şaşırttı…
Belki bu şaşırtıcı bakışlar yarınki günlere bir mesajdır?...
Belki bizim bu hayretten başlanan ulu tarih önünde gördüklerimiz, duyduklarımız, bildiklerimiz ve düşündüklerimizdir?...
Her şey, her şey, gerçekten de, düşündürücü ve şaşırtıcıdır!...
İmamverdi İsmailov
Azerbaycan Milletvekili-Gazeteci’’
İşte İmamverdi İsmailov bu sözlerle bize bir masal tadında Umumi Lider Heydar Aliyev ve kurucusu olduğu Büyük Azerbaycan’dan, Lider ve mucize oluşunun yönlerinden ve Ali Cenap Prezident İlham Aliyev’e güveninden, kısacası bir millet,n Doğuşuna sebep olan büyük DEHA’dan bahsetmiş. Duygulanmamak elde değil. Nasıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk önemli ve deha mucizeler yarattıysa Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti Kurucusu Heydar Aliyev içinde geçerlidir. Tanrı bu topraklara mucize liderler göndermiştir.
Yazdığınız bu anlamlı yazıdan dolayı konuyu paylaştığım bir dostumla hıçkırıklarımdan dolayı konuşamadım. Var olun İsmailov. Ağzınıza, gönlünüze, kaleminize sağlık…
Ülkelerimiz değerlerimizle ilelebet Payidar olsun!
Haber: Veysel Kavrayan
Eğitimci-Gazeteci-Yazar