Bir an gözlerimizi doğanın enginlerine doğru yöneltelim. İlk bakışta çimenler, hercai çiçekler, ağaçlar hayvanlar, insanlar, Van Gogh’ un bir kartpostalı gibi karşımızda durur. Sanki o kadar rengin armonisi bir evin ailesi olup kurulmu?
Bir an gözlerimizi doğanın enginlerine doğru yöneltelim. İlk bakışta çimenler, hercai çiçekler, ağaçlar hayvanlar, insanlar, Van Gogh’ un bir kartpostalı gibi karşımızda durur. Sanki o kadar rengin armonisi bir evin ailesi olup kurulmuş bir sofranın etrafında.
Çocukluğumdan beri usumda hep yer etmiştir. Doğada bu kadar bitkisel yaratık kavgasız, gürültüsüz nasıl da bir arada yaşarlar. Onların paylaşamayacağı bir şey yok. Doğanın nimetlerinden hepsi aynı oranda yararlanıyor. Hayvanlar doğanın kuralı gereği güçlü olan zayıf olanı yiyerek yaşamlarını devam ettiriyor. Hayvanları anlamak mümkün çünkü onların biyolojik olarak akılları yok. İnsanları hayvanlardan ayıran en önemli özellik akıldır gerçekte.
İnsanlar birbirini neden öldürürler. Cehalet, daha fazla sömürü, zorla düşüncesini kabul ettirmek gibi nedenlerle insan canına kıyılmakta. Bu yazıya kaleme almamdaki en önemli neden, İsrail, işgaliyle Filistin’de her geçen gün onlarca insan ölmektedir. Acı olanın aynı ülkenin insanlarının birbirlerini kıyasıya öldürmeleri. Emperyalizm girdiği her ülke halkını ya birbirine kırdırtmış ya da açlığa ve sefalete terk etmiştir. Benzer durum Ortadoğu’daki birçok coğrafyada da yaşanmaktadır.
Yurttaşlık bilinci: O ülkede yaşayanların tasada kıvançta, nimette, külfette birlikte hareket etmesidir. Birlikte yaşamanın koşullarından en önemlisi yurttaşlık bilincine sahip olmaktır. Emperyalizm girdiği ülkede yurttaşlık adına ne varsa yakıp, yıkarak sonra terk eder o ülkeyi. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Emperyalizm küreselleşme uğruna dünya halklarını bir yandan birbirine düşman ederek diğer yandan her türlü insani davranışı yok sayarak sömürme yetisin pekiştirmektedir.
Muktedirler tarihin hiçbir döneminde barıştan yana olmamışlardır. Onlar kendi iktidarlarını devam ettirmek için zulümüm her rengini tedavüle koymuşlardır. Seçilmiş kişileri görevden alarak yeni bir yönetim şekli olan kayyım atamayı uygun görmüşlerdir. Seçim yapmanın hiçbir anlamı kalmamıştır. Yönetimi eleştirmek, hatalarını söylemek hakaret sayılır hale gelmiş. Açık bir toplumda bunların hiç birisi yaşanmaz. Vatandaşlarını zapturapt altında tutan yönetimler uzun ömürlü olmazlar. Kalkınmanın ve bir arada yaşamanın temel taşı demokratik yönetimlerdir. Unutulmamalıdır kendi ülkesinde iç barışı sağlamayan ülkeler dış ülkelerle de barış sağlayamazlar.
Emperyalizm Ortadoğu’da Irak’ta uyguladığı politikayı uygulamak istiyor. Türkiye bu oyuna gelmemeli, ulus olarak kendi iç dinamikleriyle bir arada yaşama ve demokrasi anlayışından vaz geçmemelidir. Son yıllarda ki devlet politikasıyla, temennilerimin dikkat alınmadığı görülmektedir.
Geçmişte yaşanılanlardan ders çıkararak farklı düşüncelerimiz nedeniyle birbirimizi yererek veya yok sayarak değil empati kurarak karşılamalıyız diye düşünüyorum. İtici olmak en kestirme yoldur. Bu yol hiçbir zaman insani değildir. Hayatta paradan, puldan daha değerli şeylerin olduğunu da bilmemiz gerekir. Kişilerin düşüncelerine katılmasak bile, düşüncelerini savunmalarına saygı göstermek insani bir davranıştır. Bu konuda ünlü düşünür Volter, ne güzel söylemiş: “Düşüncelerine katılmıyorum, ama düşünceni özgürce savunmandan yanayım” diyerek ulvi bir söylemi dile getirmek istemiştir. İşte çağdaş anlamda demokrasi dediğimiz kavramın anlamı bu olsa gerek.
Farklılıkları bir zenginlik olarak görmek, demokrasinin olmasa olmaz kurallarından en gereklisidir. Hiç unutamadığım bir olay 7 Ağustos 1982’ de Asala Terör Örgütü Esenboğa Havaalanı’na bir saldırı düzenlemişti. 8 yurttaşımız yaşamını yitirmişti. 72 kişide yaralanmıştı. Bu saldırıdan 4 gün sonra Ermeni asıllı Türkiye yurttaşı Artin Penik, Taksim Meydanı’na çıkıp kendini ateşe vermişti. Amacı Asala’nın bu kanlı saldırısını protesto etmekti. Kendini ateşe veren Penik, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştı. 15 Ağustos’ ta yaşamını yitirmişti. Artin Penik’ in dünyaya vermek istediği mesaj şuydu: Ben ölümüne birlikte yaşamadan yanayım. “Ülkemin insanlarının öldürülmesini kendi canıma kıyarak protesto ediyorum diye… Canına kıyan Artin Penik’ in bu insanı tavrı karşısında saygıyla eğiliyorum. Nazım Hikmet’in çok bilinen şu dizeleri yaşam felsefesiyle ne kadar da sahici duruyor: “Yaşamak bir ağaç gibi/ tek ve hür/ ve bir orman gibi/ kardeşçesine/ Bu davet bizim.”
Barış içinde, eşitliğin ve özgürlüğün sembolü olmuş bir ülkenin hayalini taşıyan her yurttaş, içinde bulunduğumuz bugünlerde üzerine ne düşüyorsa onu yapmaya devam etmelidir. Barış dilini geçerli kılmak için ülkemizde artık yasaları mermerler ve kitaplar üzerine değil, ayrımsız olarak tüm insanlarımızın yüreğine yazılı hale getirmeliyiz.