Barış ikliminin hakim olduğu bugünlerde sonuca nasıl ulaşılacağı konusunda tam bir konsensüs sağlanamamış, sürecin işleyişi net bir şekilde belirlenememiştir.
Bu nedenle toplumsal kafa karışıklığı devam etmekte, süreç belirsizliğini korumaktadır. Buarada insanlarımızın barışa hazırlama konusunda, hükümetçe öngörülen “Akil İnsanlar” komisyonu oluşturularak, göreve başlamıştır.
Terörün yarattığı yıkım ortamının, toplumsal bir bezginlik yaratması nedeniyle terör ortamının sonlandırılarak, kamuoyunda, barışa ulaşma ihtimalinin heyecan ve umutla karşılandığı görülmektedir. Şiddetin terk edilerek, barış dilinin egemen kılınmasına onay verildiği anlaşılmaktadır.
Barış konusunda genel bir mutabakat sağlanmasına karşın, çözüme hangi yöntemlerle ulaşılacağı konusunda farklı görüşlerin belirmesini; bu süreci onaylamayan kişi ve kurumlarının tepkisini ve eleştirilerini çok doğal karşılamak gerekmektedir. Tevfik Fikret’in; “müsademe- i efkar barika- i hakikatten doğar” veciz sözünün de vurguladığı gibi, barış konusunda düşüncelerin ortaya konmasının, fikirlerin çatışmasının, ülkemiz açısından çok önemli bir sorunun çözümü noktasında avantaj bile olduğunu, sürece olumlu yönde katkı yapacağını hesaplamak icap etmektedir.
Ancak , çözüm sürecinin oluşması ve sonuca ulaşması konusunda yapılacak öneri ve eleştirilerin ideolojik bakış açısından ve önyargılardan arındırılması, komplo teorileri ile ilişkilendirmekten kaçınılması gerekmektedir. Dünyamıza egemen olan küresel sistem içinde yer aldığımız, ülkeler arası ilişkilerden, konjonktürel gelişmelerden etkilendiğimiz unutulmamalıdır. Sorunumuza çözüm arayışında asıl olan, ülkemizin menfaatlerinin ve halkımızın çıkarlarının korunmasının olduğu düşünülmelidir. Netice itibariye terörün sonlandırılmasından, akan kanın durmasından, kaynaklarımızın israfının önlenmesinden ülkemizin ve vatandaşlarımızın kazançlı çıkacağı bilinmelidir.
“Miska-i Milli” sınırları dahilinde, ülke bütünlüğünün korunacağı konusunda şüphe duyulmamalıdır. Burada esas olanın; farklılıklar içinde, farklılığımızı kabul ederek birlikte yaşama irademizi kayda geçirmek olduğu bilinmesi ve kabul edilmesidir. Barış konusunun ulusal bir meselemiz olduğu unutulmamalıdır. Sürecin; hiçbir siyasi parti veya görüşün tekelinde olmadığı, sorunun çözümünün ulusal bir meselemiz olduğu ön kabulü ile işe başlanılmalıdır. Özellikle kendini solda tanımlayan kişi ve kuruluşların ve entellektüellerin bu süreç destek vermesi savundukları ideolojinin gereği olduğu unutulmamalıdır.
Sürecin başarısı ve başlangıcı; demokratik kazanımların geliştirildiği, çağdaş bir anayasanın hazırlanması ile mümkün olabilecektir. Demokratikleşme sorunsalının; halkımız ve ülkemiz açısından hayati bir önemde olduğu bilinmelidir. Bölgesel güç, lider ülke ve çekim merkezi olma açısından barış sürecinin varacağı nokta önem taşımaktadır. Yeri gelmişken otoriter bir başkanlık sisteminin ülkemiz deneyim ve gerçekleri ile örtüşmediği gerçeğinin altını çizmek, bu konuda net bir tavır belirlemek gerekmektedir. Demokratik parlementer sistemin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi yönünde çaba sarf edilmelidir. Barışa giden yolda; Başkanlık sorunun pazarlık konusu yapıldığı yolundaki söylentilerin sürece zarar vereceği gerçeği dikkate alınmalıdır.
Barış sürecinin yeni bir anayasa ile hayata geçirilebileceği gerçeğinden hareketle; işe vatandaşlık tanımı ile başlamak gerekmektedir. Vatandaşlık tanımının, tüm etnik kimlikleri kapsayacak şekilde düzenlenmesi ile anayasal çalışmalara başlanılmalıdır. Bu süreçte; mezhepsel farklılıkların özenle gözetilmeli, kamu imkanlarının adil dağılımı önemsenmeli, tüm vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmeli, eşitlikçi yapı gözetilmelidir.
“Ademi- i Merkezi Yönetim” modeli esas alınmalıdır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yetki aktarımı sağlanmalıdır. Bu konuda; Avrupa Birliği “Yerel Yönetimler Özerklik Şart” modeli esas alınmalı, bu konuda bazı maddeler üzerine konulmuş olunan çekingeler kaldırılmalıdır. Yerinden yönetim modeli bölünme değil , aksine,birlikte yaşamanın koşullarını sağlanacağına inanılmalıdır.
Bireyin , Devlet karşısındaki konumunun güçlendirildiği, katılımcı anlayışın geliştirildiği yapı önemsenmelidir. Bu bağlamda; “Partiler ve Seçim Kanunu “mutlaka değiştirilmeli, seçim barajı makul düzeye çekilmelidir. Lider sultasının sonlandırılması, parti üyelerinin etkin konumda olması sağlanmalıdır.
Kamunun hesap verirlilik ve şeffaflık ilkesi mutlaka kurumsallaştırılmalıdır. Güçlü yerel yönetimlerine vatandaşların aktif katılımın sağlanması, denetleyici konumda olması, sistemin işlemesi açısından hayati önemde olduğu unutulmamalıdır. Tüm bu önermelerimizin, kuvvetler ayrılığının esas alındığı parlementer sistem içinde uygulanabilirliği düşünülmelidir.
Hukuk sistemimizin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi esas alınmalıdır. Çağdaş standartları yakalamış, siyasetin etki alanına çıkmış yargı düzeninin varlığı ülkemizin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Yasalar yanında, demokratik yapının gözetilmesi açısından; hukuk eğitiminde yeni standartlar uygulanmalıdır.
Barış sürecinin başarı ile sonlanması ; ülkemizin küresel sistem içindeki pozisyonunu olumlu yönde etkileyecek, bölgesel güç olma şansını yaratacaktır. Bu bağlamda; her kesimin bu sürece olumlu yönde katkı vermesi gerekmektedir. Demokratik standartların geliştirildiği, barış ikliminin hakim kılındığı bir yapının ülkemiz ve insanımız açısından çok yararlı sonuçlar doğuracağı unutulmamalıdır.
Vicdanımızı ideolojik önermelerin ipoteğinden arındırarak, ülkemizin geleceği açısından büyük önem taşıyan barış sürecine destek vermeli ve katkı sağlamalıyız. Mutlu,huzurlu ve müreffeh ortak geleceğimizi birlikte inşa etmeliyiz.
Saygılarımla,
Cavit İNAM