Son Avrupa basketbol şampiyonasında milli takımımız daha ilk tur maçlarında elendi. Bu spora gönül vermiş bir izleyici olarak çok üzüldüm ve daha sonraki maçları buruk bir şekilde takip ettim.
Ancak, maçların oynandığı Ülke Slovenya’nın spor salonlarında gördüğüm reklam panoları, sportif bir başarıyı ıskalamış Türkiye’nin bir vatandaşı olarak, Beko markasıyla Ülkemizin orada hala temsil edildiğini görme imkanı sağladığından üzüntümü bir nebze hafifletmişti.
25 Eylül 2013 tarihli hürriyet gazetesinin ekonomi sayfasında okuduğum haber ise, beni çok daha fazla sevindirdi, Ülkemin geleceğiyle ilgili umutlarımın artmasına vesile oldu.
Haberin başlığında; ‘’Türk malı Beko Avrupa’yı dondurdu’’ şeklinde oldukça çarpıcı bir ifade vardı. Okumamış olanları kısaca bilgilendirmek için özetlemeye çalışacağım:
‘’ Bir Dünya markası ‘’ sloganıyla yola çıkan Beko, Avrupa’da liderliğe koşuyor. Son dönemlerde satışlarıyla batı Avrupa’da Alman Bosch markasının arkasından ikincilik koltuğuna oturdu. Bu hızla devam ederse Avrupa’da beyaz eşyanın şampiyonu olacak.
Haberin devamında, bu başarının nasıl ortaya çıktığı detaylı biçimde anlatılıyordu.
En çarpıcı kriter ise, patentli ürünlerin varlığıydı. Ar-ge için Şirket toplam cirosunun % 1.5 kadar kısmını (2012 yılı itibariyle 160 milyon TL.) kullandırıyor. Sonuçta ise, kendi teknolojimize sahip oluyoruz ve uluslararası rekabette öne çıkabiliyoruz.
Bütün bu gelişmeleri gördükten sonra, hafızam beni 20 yıl kadar geriye götürdü.
Türkiye’nin gümrük birliğine girişi öncesi yaşanan tartışmaları hatırladım.
O yıllarda Arçelik bayisi olarak iş hayatında babadan gelen mesleğimi sürdürüyordum.
Yıllık bayi toplantısının yapıldığı otelin geniş toplantı salonunda, bine yakın bayi ve servisin takip ettiği bir panelde bölge bayileri adına konuşmacıydım. Klasik bayi söylemlerinin dışında bir konuşma yapmıştım ve şirket yöneticileri ile büyük hissedarlara şöyle seslenmiştim:
‘’Gümrük birliğine girildiğinde, Şirketin rekabet edemez duruma gelebileceği endişesi dile getiriliyor. Hatta, bu nedenle markamızın yabancılara satılacağı söylentileri var. Lütfen pes etmeyin. Benim inancım odur ki, biz küresel rekabette başarılı olacağız. Beni böyle düşündüren hadise ise, bu toplantıya gelmeden birkaç ay önce, Şirketin Çayırovadaki ana fabrikasını gezerken gördüklerimdir. Neyi mi gördüm? Onlarca mühendisin bilgisayarların başında tasarım çalışmalarını gördüm. Fabrikanın ar-ge merkezinde laboratuarlarda Dünya’nın önde gelen markalarının nasıl incelendiğini ve üzerinde çalışıldığını gördüm. Hepsinden öte, bu çalışmaları yapan insanların inançlarını ve özgüvenini gördüm. Hal böyle iken, bizim rekabette başarılı olamayacağımızı asla düşünemem. Lütfen, sizlerde bunu görün.’’ diye adeta yalvarmıştım.
Toplantı sonrası rahmetli Vehbi Koç beni yanına çağırttı ve hiç unutamayacağım şu sözleri söyledi: ‘’Senin konuşmanı çok beğendim. İçini ferah tut, bu marka asla yabancılara satılmayacak, varlığını büyüyerek devam ettirecek. Çocuklarıma bu konuda vasiyetim var.’’ Arçeliğin uluslar arası markası Beko’nun yurt dışı başarılarını gördükçe, bu gururdan kendime pay çıkarıyorum.
Şimdi sıra otomobil markası yaratmaya gelmiştir diye umuyorum. Her ne kadar Koç grubu sıcak bakmıyorsa da, (çok büyük yatırımları olan 2 yabancı otomotiv ortaklığı böyle davranmalarını gerektiriyor olabilir.) başka büyük sanayicilerimiz bu geciken işe cesaretle adım atabilir diye bekliyorum.