Dünyada ülkesine en çok sığınmacı kabul eden ve ülkesinin sınırlarını kontrol edemeyen lider kim diye sormama gerek yok.
Dünyada ülkesine en çok sığınmacı kabul eden ve ülkesinin sınırlarını kontrol edemeyen lider kim diye sormama gerek yok. Herkes kim olduğunu biliyor. Türkiye’de dünyanın en yüksek enflasyonlarından biri hüküm sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye’yi ekonomide ilk ona sokacağız” diyordu. İlk on arasına sokamadı ama enflasyonu en yüksek ülkeler arasında 6. Sıraya yükseltmeyi başardı. Türkiye yüksek enflasyonda ilk on ülke arasında değil. İlk beş yüksek enflasyonu olan ülkeler arasında neredeyse. Türkiye’nin önünde hangi ülkeler var biliyor musunuz? Venezuela, Libya, Suriye gibi ekonomisi çökmüş ülkeler var. Son birkaç aydır savaşan Rusya ve Ukrayna’nın enflasyon oranı bile Türkiye’nin enflasyon oranından çok daha iyi durumda.
Araba almak istiyorsanız Türkiye’den araba almayın. Çünkü dünyada araba için en çok para ödeyen ülkede yaşıyorsunuz. Benzin almamak için en çok LPG tüpü taktıran ülke Türkiye. Dünyada en çok çöp satın alan bir numaralı ülke Türkiye. Avrupa’da halkı en mutsuz, en yüksek oranda depresyon yaşayan ve en çok antidepresan ilaç tüketen ülke Türkiye.
Ben bu verileri neden yazdım? Sokağın sesini duyuyorum demek için mi? Ya da eğitimli bir siyaset bilimci ve siyasal iletişimci olduğumu göstermek için mi? Tabii ki değil. Yukarıdaki verilerle birlikte iktidar partisi lideri seçime gidecek ve ne kadar başarılı bir politikacı olduğunu anlatarak seçimi almaya çalışacak.
Böyle bir olasılık var mı?
Son günlerde yazdığım her yazıda yazdığım gibi tekrarlıyorum Erdoğan’ın karşısına doğru aday çıktığı takdirde bu verilerle Erdoğan bile olsa meşru bir seçimi kazanamaz. Dikkat edin, kilit kelime meşru seçim. Türkiye’deki bu kötü durum nedeniyle muhalefet partileri bir araya gelerek bir uzlaşı zemini oluşturdular ve bir aday belirleme sürecine girdiler.
Kanımca zaman daralmaya başladığı için Kemal Kılıçdaroğlu altılı masadan aday olarak çıkamama ihtimaline karşı kendisinden sonraki cumhurbaşkanı adayının da PR yapması gerektiğini düşünerek Ekrem İmamoğlu’nun sahaya inmesine müsaade etmiş ve bunu mutlaka istişareli olarak yapmış olmalı. Kılıçdaroğlu’nun altılı masadan çıkamama ihtimali yüksek olduğu için kendisine eş zamanlı ve eş güdümlü olarak potansiyel ikinci adayın sahaya çıkmasına izin vermiş olabilir.
Bir başka olasılık ise Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını sonuna kadar bastırıp altılı masadan adaylığını geri çekmesi karşılığında iki belediye başkanından birinin adaylığına kendisinin karar vermesi garantisini alması. Bunun çok düşük bir olasılık olduğunu belirtmeliyim.
Kemal Kılıçdaroğlu Ekrem İmamoğlu’nu neden tercih etsin?
Çok büyük bir olasılıkla, eğer, siyaset olağan akışında seyrederse, bir sonraki CHP genel başkanı Ekrem İmamoğlu olacak. Mansur Yavaş dışarıdan gelmiş, partiye entegre olmuş, Ankara yerel seçimlerini kazanma projesi. Ekrem İmamoğlu ise partinin içinden geliyor. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti örgütüne çok daha güçlü bir şekilde sunabileceği bir aday. CHP tabanına “Bir CHP’liyle seçime gideceğiz ve seçimi bir CHP’liyle kendi kimliğimizle kazanacağız” demek Kılıçdaroğlu’nun elini parti içindeki hiyerarşide çok daha fazla güçlendireceği için muhtemelen kartlarını İmamoğlu’ndan yana oynayarak İmamoğlu’nu aday yapacaktır.
Araştırmalarda Mansur Yavaş önde görünüyor ama Ekrem İmamoğlu da Erdoğan’a karşı seçimi yaklaşık 5 puan farkla kazanıyor. Bunu yazdım ya şimdi “Hocam önceki gündeki yazında Metropoll’un verilerinde 49.5’a 40.5 vs çıktı, 5 puan nasıl oluyor?” diye soracaksınız.
Şöyle oluyor; kararsızları da dağıtıp bir hesaplama yaptığınızda muhtemelen 55’e 45 gibi bir oranla Ekrem İmamoğlu şu anda Erdoğan’ın önünde görünüyor. Mansur Yavaş İmamoğlu’nun birkaç puan önünde görünüyor ama Ekrem İmamoğlu da seçimi kazanabiliyor.
Henüz seçim sathı mailine girilmedi, propaganda süreci başlamadı. Dolayısıyla bu oranları adayların muhtemel performanslarına bakarak da “ölçüp değerlendirmek” gerekiyor. Mansur Yavaş çok seviliyor, inanılmaz bir popülaritesi var ve Ekrem İmamoğlu’ndan birkaç puan fazla alabiliyor. Ekrem İmamoğlu 50’lerde Yavaş 53’lerde. Ama Mansur Yavaş’ın polemik yarışlarında, kendi fikirlerini açıklamaya başladığında nasıl bir performans göstereceğini bugünden bilemiyoruz. Bu bir soru işareti olarak duruyor. Bence, Mansur Yavaş popülaritesini artırmakta çok doğru bir taktik yaparak en sevilen ve en güçlü aday pozisyonuna oturmuş olsa da kendisini aday olarak belirleyecek aktörlerin elini zayıflatan bir hamle yaptı. Ayrıca, kısmen çok önemli konularda açıklama yapmayarak aday olma sürecinde O’nu daha cesur bir şekilde desteklemek isteyen güçlü aktörlerin elini zayıflatıyor. Bu açıdan da bakıldığında Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içinde kendi hiyerarşisinde Ekrem İmamoğlu’nu hem örgütüne hem de altı liderin kendi partisinin hiyerarşisine bu gerekçelerle anlatıp sunması daha kolay olacaktır.
Özetle CHP açısından baktığımızda her iki aday da Erdoğan karşısında bir şekilde seçimi rahat bir süreçte kazanabiliyorsa, CHP örgütü de CHP karar alıcıları da kartlarını Ekrem İmamoğlu’ndan yana oynayacaklardır. Kartlarını Ekrem İmamoğlu’ndan yana oynayacaklarının işaretlerini vermeye başladıkları için İmamoğlu da Karadeniz turuna çıktı ve adaylık sürecini açıklama sürecini işlemeye başladı.
Anketlerde Mansur Yavaş açık ara önde giderken Ekrem İmamoğlu’na bile 3-3.5 puan fark atabilirken Erdoğan siyasi yasaklama için dava açma sürecini neden İstanbul’dan Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu’ndan başladı?
Erdoğan, en az Kemal Kılıçdaroğlu kadar belki Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çok daha güçlü verilerle potansiyel adayın kim olduğunu biliyor. Yani, Erdoğan’ın elindeki listede de bir numarada Kılıçdaroğlu aday olmayacaksa Ekrem İmamoğlu var. Bu nedenle çok daha ağır yenilgi ve hezimet yaşama ihtimali olmasına rağmen Mansur Yavaş’a etkisiz eleman muamelesi yapıyor, ona dokunmuyor. Erdoğan bu nedenle Ekrem İmamoğlu’nun seçimde aday olamayacak şekilde siyasi yasak getirme sürecini İstanbul’dan başlattı
Ahhh O Fotoğraflar
Gelelim Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde verdiği fotoğraflara .. En çok eleştirilen fotoğraflar yanına çağırdığı gazeteci tetikçileri ve rejimin borazanlarıydı. O fotoğraf o kadar itici ki! Herkesin “Seçim olduğunda hiçbir şey değişmeyecek mi? Bunlar yine baş köşede mi oturacaklar?” sorusunu sormasına neden oldu.
Ekrem İmamoğlu’nun insanların sinir sistemiyle oynayan, despot rejimin döşenebilmesi için taşları tırnaklarıyla yerleştiren, entelektüelleri, akademisyenleri, muhalif basını tehdit eden aktörleri otobüsüne alması seçmene “Sen seçildiğinde hesap sormayacak mısın” sorusunu da sordurdu.
Rövanşist olunmayacak. Olunmasın zaten. Seçimlerin ardından iktidara gelen yeni hükümet ideolojik nedenlerle AKP sempatizani zeki çocukları mülakatlarda elemesin, ideolojik nedenlerle çok iyi çalışan AKP’li bürokratları görevinden almasın, işsiz bırakmasın, ağaç kabuğu yemeye mahkum etmesin.
Ama …
Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medyada, basında ve farklı mecralarda dolaşan o fotoğraflardan sonra Halkın Millet İttifakına sorduğu şey şu:
Suça bulaşmış, rekabetçi bir ortam olmaksızın, bir denetim olmaksızın iktidar partisiyle gizli maddi ortaklık kurup tüm ihaleleri alanlardan hesap sormayacak mısınız?
Medyayı kamu kredileriyle ele geçirip o krediyi bile kamu bankasına ödemeyen bu ülkeyi despot bir tek adam rejimine çeviren aktörlerden hesap sormayacak mısınız?
Tek bir delil olmamasına rağmen on binlerce akademisyeni, gazeteciyi, bürokratı işsiz bırakan, Gezi Davasında dosyasında tek bir delil olmayan aktörleri müebbet hapse mahkum eden hakimlerden hesap sormayacak mısınız?
Bu sorular uzar gider …
Ekrem İmamoğlu’nun verdiği fotoğraf bu endişeleri o kadar yükseltti ki yerinde olsam aynı kareyi bir kez daha tekrarlamazdım.