Cavit İnam
BENİM OYUM...
1 Ocak 1970 Saat: 02:33
Anayasa değişiklik paketinin referandum sürecinin sonuna gelmiş bulıunmaktayız. Siyasi arenada ve değişik platformlarda sert ve yoğun tartışmaların yaşandığı sürecinin sonucunu, 12 Eylül akşamı halkımız belirleyecektir. Bu süreçte toplumun, Evet veya Hayır siyasi sloganlar altında kamplaşması yanında, etnik temelli siyaset yapan BDP'nin boykot çağrısı içeren söylemi ile, "Yetersiz ama Evet" diyen, Tek Yol Devrim kültürden evrilmiş, liberal görüşü benimsemiş gruplarının ağırlık oluşturduğu izlenmektedir.
Öncelikle, Anayasamızın 26 maddesinde yapılacak değişiklik girişimine, salt demokratikleşmek çabası olarak bakmamak, 12 Eylül anayasasının değişitirilmesi olarak düşünmemek gerekmektedir. Özellikle değişiklik paketinin 2 maddesinin, rejim tercihi açısından önemini kavramak icap etmektedir. Anayasa Mahkemesi(AYM) ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oluşumu ile ilgili değişiklik önerisi ile; kuvvetler ayrılığı üzerine kurulmuş parlementer sistemimizin yapısının değiştirilmesi, seçilmişlerin sistemin tek hakimi konumuna getirilmesi hedeflenmektedir. AKP'nin, Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi yönünde yapılan değişiklikle başlanan süreç, sözkonusu anayasa paketi değişiklikleri ile tamamlanmaya çalışılmaktadır. Hiçbir demokratik ülkede var olmayan yüzde 10 seçim barajı oranı ile, halkın oylarının parlementoya yansıması engelenerek, 2 partili bir sistem içinde çoğunluk partisinin ve de liderinin sisteminin tümüne hakim olması ve dolayısıyla sivil vesayet rejiminin önünün açılması öngörülmektedir.
Ülkemizde anayasal uygulamalar irdelendiğinde; gerek 1924, gerek 1961 ve gerekse 1980 anayasalarının hazırlanmasında askeri ve sivil bürokratların ekinliğini ve yönlendirici işlevini kabul etmek gerekmektedir. 1924 ve 1961 anayasalarının, dönemin şartlarına göre özgürlükler açısından ileri haklar içeren, demokratik yapıda olduklarını rahatlıkla ifade edilebilmektedir. 1961 anayasası sayesinde; 1964 yılında rahmetli Bülent Ecevit'in girişimi ile emekçilere örgütlenme, sendikal ve grev hakkı tanınmıştır. Uygulanan Milli Bakiye sistemi sayesinde tüm toplumsal dinamiklerin mecliste temsiline olanak sağlanmıştır. Bu sayede Türkiye İşçi Partisi'nin mecliste 15 milletvekili ile yer alması, siyasi arenaya yeni bir renk getirmiştir. Sağlanan ileri haklar merkez sağ politikacılarınca bir türlü benimsenememiş, ülkemize bol geldiği söylemi ile 1980 anayasasına giden süreç başlatılmıştır.
1970 yılları boyunca gençler arasında sürgit devam eden sağ-sol çatışmalar, siyasi partiler arasında kan davasına dönüşen çekişmeler ve nihayetinde toplumun kamplara bölünmesi 12 Eylül darbesine giden yolu açmıştır. Batı dünyasının ve özellikle ABD'nin desteğinin sağlandığı tahmin edilen darbe günlerini takip eden süreçte; sol örgütlenme ve kadroların tasviyesine yönelinmiş, partiler kapatılarak parlementer sisteme son verilmiştir. Resterasyon sürecinde ise; Batı dünyasının doğu bloka karşı uyguladığı "Yeşil Teori" kapsamında islami güçleri kullanma projesine paralel olarak, darbenin lider kadrosuda benzer uygulamaya yer vermiştir. Evren'in söylemlerinde ayetlerden örnekler okuması, İmam Hatip Lİse açılışlarına hız verilmesi ve Orta Öğretimde Din derslerinin zorunlu kılınması sağlanmıştır. Bu şekilde, siyasi islam projesinin önü açılmış, kadroların yetişmesine imkan sağlanmıştır. 24 Ocak kararlarının mimarı olan, küresel sistemle entegrasyonu öngören rahmetli Özal'ın, hükümette etkin konuma getirilmesi, 12 darbe projesinin bir parçası olarak algılamak gerekmektedir. Bu şekilde neo-liberal politik uygulamaların uygulanması imkanlı kılınmıştır.
1980 anayasası dönemin konjonktörel koşullarına göre ve toplumu uzun vadede biçimlendirmeye yönelik bilinçli olara askeri ve sivil bürokratlarca hazırlanmıştır. Bu projeye uygun kurumlar yaratılmıştır. Örneğin YÖK yasası ile Yüksek Öğrenim Kurumları kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Halen devam eden bu kurumun tasfiyesi konusunda siyasetçilerin, 8 yıldan bu yana iktidar olan AKP'nin bir çabası olmamıştır. 1980 anayasası Cumhurbaşkanı seçimi ile birleştirilerek, 1980 darbesi koşullar altında ve çeşitli baskı yöntemleriye halk oylamasına sunulmuş, yüzde 93 destekle onanmıştır. Bugüne dek yapılan kısmi ve bugün için öngörülen değişikliklere rağmen sistemin mantığı korunmaya çalışılmıştır.
Halen anayasamızca öngörülen yasama, yürütme ve yargı erki temelinde oluşturulan kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlementer sistem yürürlüktedir. Sistemin ideal işleyişi, güçlerin fonksiyonlarını yeterince yapmaları ile mümkün olabilmektedir. Yargının bağımsızlığı ve siyasi etkileşimin dışında kalması sistemin işleyişi açısından çok önemlidir. Yürütmenin yasama üzeride hegemonya kurma çabaları ise, sistemin işleyişini olumsuz yönde etkilemektedir.
Demokratik sistem içerisinde zaman zaman kuvvetler arasında çatışmalar yaşanmuştır. Ancak, AKP iktidarı döneminde bu çatışmalar had sahfaya ulaşmıştır. AKP'nin mevcut sistemi içine sindiremediği, Anglo-sakson rejim uygulamalarına, ABD'nin sistemine öykündüğü bilinmektedir. Uygulanan ve uygulamada kararlı olduğu anlaşılan yüzde 10'luk seçim barajı ile yüzde 40 oy oranı ile parlementoda yüzde 65'lik temsile ulaşması, antidemokratik seçmen, partiler ve seçim yasası sayesinde lider oligarşisi yaratılmasına imkan sağlanmaktadır. Anılan anayasa değişiklikleri arasına sıkıştırılan 2 madde ile seçilmişlerin tüm sistem üzerinde egemen olunmasının yolu açılmak istenmektedir.
Anayasalar uzlaşma metinleridir. Toplumsal dinemiklerin mutabakatı şarttır. 12 Eylül anayasasının tümüyle değitirilmesi, YÖK ve RTÜK gibi antidemokratik kurumların tasfiyesi, vatandaşlık tanımı dahil ileri demokratik haklar içeren yeni bir anayasa ihtiyacı ortadadır. AKP'nin kendi ihtiyaç ve sistem anlayışı doğrultusunda öngördüğü değişikliklerin onanmasını, ülkemizin geleceği açısından sakıncalı bulmaktayız. Halkın gerçek iradesinin parlementoya yansımasına engel teşkil eden yüzde 10'luk seçim barajının makul sınırlara çekilmesi dahil, tüm antidemokratik yasaların değişikliğine gidilerek, yapılacak seçim esnasında partilerin yeni anayasa ile ilgili düşünce ve projelerini açıklamalar ve yeni anayasa oluşumunu seçim sonrasına bırakılması gerekmektedir. Bu açılımı, demokrasi naraları atanlara, 12 Eylül'le hesaplaşma iddasında olanlara önermekteyim. Bu ara, anayasa değişiklik paketinin reddi halinde demokratikleşme açısından ülkemizin önünün açılacağına inanmaktayım.
Bu gerekçeler ışığında sizi bilmem ama, BENİM OYUM HAYIR'dır.
Kocaeli Haberci Tavsiye Formu
Bu Yazıyı Arkadaşınıza Önerin
Yazarın Diğer Yazıları
Sarıkamış'ta başlayan yaşam serüvenini: çocukluk hayali ve sevdası, tiyatro sanatçısı olma kararlılığını, her türlü engellere rağmen, ısrarla sürdüren Burhan Akçin;
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na önerimdir
Mahalli seçimlerde, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'in, "Türkiye İttifakı" söylemi ile, birinci parti olarak elde ettiği büyük başarı, demokratik güçler açısından, geleceğe yönelik umut oluşturmuş, sevinç yaratmıştır.
Sosyal belediyecilik ve halkçı uygulamalar doğrultusunda; İzmit Belediye Başkanı, Sayın Fatma Hürriyet Kaplan'ın girişimlerini takdir ile karşılıyorum.
İzmit tarihini arıyor. Bu doğrultuda yapılan arkeolojik çalışmaların tanıtımına yönelik; Nikomedia: Roma İmparatorluğu Başkenti'nden, Türk Endüstri Başkentine temalı konferans harikaydı.
Tüm Yazıları