İzmit’imizde, tren eski hattının geçtiği, asırlık çınar ağaçları ile süslü yola halkımız “Yürüyüş Yolu” demekte. Bu isimde, yürümekle spor yapma, daha doğrusu yürüyüş sporu algısı gizli.
Yürüyüş yapmanın sağlık açısından ne kadar faydalı olduğu gerçek. Ama, bu “Yürüyüş Yolu” denilen yerde yürümezsen. Çünkü o yolda bulunan herkes, yolun çevresindeki binalarda oturanlar dahil sürekli olarak zehirli hava soluyorlar.
Bu yolda, spor yapıyorum diye yürüyenler daha sık ve derin nefes aldıklarından daha çok zehirleniyorlar. Küçük çocuklar ise orada bulunanlar içinde, farkında olmadan zehirlenme rekoru kırıyorlar. Çünkü çocuklar yaşamlarının her anında yetişkinlere göre daha sık nefes alıyorlar.
Zehirlenen yalnız insanlar mı? Oralardaki kediler, köpekler, kuşlar ve hatta bütün bitkiler zehirleniyorlar.
Neden zehirleniyorlar? Kirli havadan. Havayı ne kirletiyor? Motorlu araçlar.
Üstünde yürümesi spor yapma anlamında da önerilen bir yolun her iki tarafından sürekli olarak yüzlerce motorlu araç geçiyor. Hava akımı yüksek binaların oluşturduğu geometrik düzen içinde kısıtlı durumda. Bu nedenle zehirli maddelerle kirlenmiş hava yerinde kalıyor ve gün içinde zehir oranı sürekli artıyor.
Motorlu araçların egzozlarından zehir etkili maddeler çıkıyor. Şimdi dikkat: Araç ne kadar düşük süratte giderse egzozdan atılan zehirli madde miktarı o derece artıyor. Daha bitmedi, araçlar dur-kalk yaptığında da atılan zehirli madde miktarı arttığı gibi, lastiklerin zemine sürtmesi sonucu asfalttan ve lastikten çıkan görülmeyen zerreler havaya karışıyor. Fren balatalarından çıkanlar da cabası.
Egzozlardan çıkarak havayı zehirleyen bu maddeler neler? İçinde neler yok ki; karbonmonoksit, hidrokarbürler, azotoksitler, amonyak, hidrojen sülfür, karbon sülfür (COS), kükürtdioksit, sülfatlar, kükürdün organik bileşikleri, aldehit’ler, keton’lar, fenol’ler organik aminler, nitroamin, alkol, ağır metaller ve bieşikleri... Bilimsel çalışmalarda egzozlardan çıkan maddelerin kimyasal açıdan binlerce çeşit olduğu ifade ediliyor. Yoğun trafik nedeniyle olayın neye vardığını göstermek için karbonmonoksidi ele alalım: Kuzey yarımkürede, atmosferdeki karbonmonoksidin ortalama konsantrasyonu 0,06-0,4 ppm seviyesindedir. (ppm, gaz halindeki kirleticiler için kullanılan bir birimdir. Milyonda kaç olduğunun karşılığıdır) Ama birçok kent merkezinde günlük ortalaması 5-20 ppm olarak belirlenmiştir. Halbuki normal değer olarak 0,1 ppm kabul edilmektedir. Ancak kentlerde trafik nedeniyle bu değer aşılmakta ve hatta serbest hava akımı olmayan yeraltı geçitlerinde çok kısa zamanda da olsa 150-200 ppm değerlerine çıktığı görülmektedir.
Bunların sağlık açısından yarattığı tehlikeleri açıklamaya bu sayfalar yetmez. Ekzozlardan çıkan gazlar ve toz halindeki maddeler özellikle akciğerlerde, önceleri görülmeyen ve zamanla ortaya çıkan zararlara neden oluyor. Farkında olunmayan bir diğer konu da bu çıkan gazların havada başka kimyasallara dönüşerek zararlı olması. Örneğin egzozdan çıkan azotdioksidin, güneş ışığını doğrudan alan yerlerde havadaki hidrokarbürler ile reaksiyona girmesi sonucu ozon gazı oluşmaktadır. Ozondan en fazla, astımı olanlar ve yaşlılar zarar görür. Böyleleri gazın düşük konsantrasyonunda bile astım nöbeti geçirebilirler. Hamileler, çocuklar ve açık alanda spor yapanlar -solunumları arttığından- bu gazdan çok etkilenirler. Açıkta fiziksel aktivitede bulunanların akciğer fonksiyonu ortalama % 15 azalır. Hassas insanlarda bu oran % 30 ve üstüne ulaşır.
Ozona tekrar tekrar maruz kalma durumunda akciğer dokusunda sonradan düzelemez yapısal değişimler ortaya çıkar ve akciğerler normal işlevini yapamaz. Bu duruma genç yaşta uzun süre maruz kalma halinde solunum problemleri doğmaktadır. Sıcak ve güneşli günlerde, ozon konsantrasyonunun en fazla olduğu öğle ile akşamüstü arasında yoğun fiziksel uğraşılardan ve sportif aktivitelerden kaçınılmalıdır. Böyle aktiviteler tercihen ozon konsantrasyonunun en düşük seviyede olduğu sabah saatlerinde uygulanmalıdır.
Anneler ve babalar…. “Yürüyüş Yolu” diye önerilen bu yolda mecbur olmadıkça yürümeyin. Orası ”Zehir Yolu”. Çocuklarınızı bu yoldan uzak tutun. Çünkü onların körpe akciğerleri sizinkilerden daha fazla zehirleniyor.
Bazen düşünüyorum: Bir eylem yapayım; Kocaman bir kartona “Analar ve babalar bu yolda çocuklarınızı gezdirmeyin. Siz zehirleniyorsunuz bari çocuklarınız zehirlenmesin” yazıp, bunu uzun bir sırığın üstüne monte ettikten sonra, yanıma alarak bir bankın üstünde sabahtan akşama kadar sessizce oturayım diyorum. Acaba başım derde girer mi ?!… Çünkü, bu yolda özellikle pusette çocuk görünce içim “cız” ediyor.
Şimdi bir soru? Bu yol belli saatlerde trafiğe kapatılsa ne olur? O caddenin bir yerlerinde işi olanlar 20 adım fazla yürür o kadar. Kaldırımlara masalar atılır, ağaçların altında çaylar, kahveler içilir, yemekler yenilir. İleri ülkelerin kentlerinde böyle yerler günün belli saatlerinde veya sürekli olarak trafiğe kapalıdır ve orada bu nedenle kıyamet! kopmaz. Bu yolu trafiğe kapatmayı ne engelliyor, çok merak ediyorum.
Unutmadan… Bu yolda spor yapıyorum derken zehirlenen hemşehrilerim sizin oradaki gürültüden -yani ses kirliliğinden- haberiniz var mı? Avrupa'da yaşayanların % 25'inin sağlığını ve hayat kalitesini etkileyecek derecede ses kirliliğinden zarar gördüğü belirlenmiştir. Siz Roma’nın en işlek caddesine gidin korno sesi duymazsınız. İşte o Avrupa’da bile ses kirliliğinin etkisi bu.
Bu yolu trafiğe kapatmıyormusunuz. İnsanların zehirlenmesine neden olyorsunuz. Sebep-sonuç ilişkisi bu kadar net.