Ona bu ağacı buda demişler Elinde testere, aklına gelen dalı, aklına gelen şekilde kesiyor.
Hangi dalın kesileceğine o karar veriyor. Dalın neresinden kesileceğine de o karar veriyor. Kesilecek dal miktarına da.. Çünkü onun için budama demek kesmek demek.
Ona “Ağaçlar mutlaka budanmalıdır” demişler. Ona “ Ağaçtan ne kadar dal kesersen ağaç o kadar kuvvetlenir “ demişler. Bu yüzden ona “Ağacın bu kadar dalı kesilir mi?” veya ” Bu ağacı neden budadın?” diyen olmuyor...Çünkü bunları söyleyecek kişinin, yaprakların fotosentez sayesinde kökten gelen besi suyu ile havadaki karbondioksiti güneş ışığı sayesinde birleştirip ağacın odununu yaptığını, bu olay sonucu glikoz ve oksijen oluştuğunu, glikozun bir kısmını ağacın amido halinde depoladığını bilmesi gerekiyor
Dayanabileceğinden daha fazla dalı kesilen zavallı ağaç kışa girerken depoladığı “amido”nun tamamını baharın girişinde yeni sürgünler için harcıyor. Bütün uyuyan gözleri sürgün veriyor. Çünkü yapraksız nasıl yaşanır? Çıkan sürgünleri görenler “Aman efendim…Gördünüz mü şu canlılığı! Budamanın faydasını....Ağaç adeta şahlanmış…” diyorlar.
Halbuki ağaç can derdinde…yeterli miktarda yaprağa kavuşabilmek için sürgünler veriyor. Ama, sürgün vermede zorlandığı için iğne yapraklı ağaçlar daha da perişan oluyor.
Ağaç bünyesinde sakladığı bütün amidoyu tüketiyor. Yaprak sayısı azaldığı için kışa girerken yeterli miktarda biriktirdiği amidosu olmayacak. Bütün ümidi gelecek baharda oluşturacağı yapraklarda… Fakat o da ne? Yine testereli adam. Baharda oluşturduğu dalları kesiyor. Üstelik eski budama yerlerini yine kesince, bir önceki ameliyat yeri kesilen hastanınki gibi oluşan yara kolay kapanmıyor. Yine can derdine düşüp bütün uyuyan gözleri çalıştırıyor. Amido’yu yine tüketiyor. Çıkan sürgünleri görenler yine “Gördünüz mü şu canlılığı! Budamanın faydasını! Ağaç adeta şahlanmış!..” diyorlar.
Eline testere verdikleri adamın, ağaçların yaprakları ile fotosentez yaparken dışarı oksijen saldığından da haberi yok. Haberi olsa “ne kadar yaprak o kadar oksijen” diyecek, aklı elini frenleyecek. Bilgisizlikle budanan ağaçlar kısa vadede, insanların dışarıdan farkedemediği büyük sıkıntılar yaşıyorlar. İçten içe çürüyorlar. Örnek mi istiyorsunuz; Gezdiğinizde “Çoluk-çocuk zehir soluduğunuz” Yürüyüş Yolu denilen yerdeki çınarların gövdelerindeki oyuklara bakın, gövdelerindeki şekilsizliğe bakın.
Eli testereli adam her yerde. Dalları, etrafındaki hiçbir yere temas etmeyen ağaçlar bile ondan kurtulamıyor. Çünkü ona “Ne kadar budarsan ağaç o kadar kuvvetlenir” demeye devam ediyorlar. Bu yüzden elinde testere, buduyorum diye ağaçları mahveden adamın günahı yok. O üstelik nereden bilsin ki ;
Kent ağaçları –ortada hiçbir neden yok iken- budanma ihtiyacında değildir,
Kentteki ağaçların sistematik olarak budanmasının bilimsel bir nedeni yoktur,
Budama ağaç için bir sıkıntı kaynağıdır. Doğru yapılmadığında onu ölüme götürecek kadar zarar verebilir,
Hiç budanmamış ağaç daha fazla yaşar ve soğuğa karşı daha iyi direnç gösterir,
Budama işlemi yaprağını kışın döken ağaçlarda mümkün olduğu kadar az yapılmalı, iğne yapraklılarda yapımından kaçınılmalı ve onlarda ancak özel durumlarda uygulanmalıdır,
En güzel ağaç, budanmamış olan ağaçtır,
A.B.D’inde yapılan bir araştırmada kentlerin yeşil alanlarında, bitkiler tarafından tutulmuş karbondioksidin her yıl takriben % 15’i, budama ile ağaçtan alınan materyalin ayrışmasıyla tekrar havaya karışmaktadır.
Eline motorlu testere verilmiş adam bunları da bilmiyor. Bu gerçek. Ama onu görevlendiren bunları biliyor ve testereli adam böyle yapıyorsa ne demek gerekiyor? Ya görevlendiren kişi bunları bilmediğinden onu doğruya yönlendiremiyorsa ne diyeceğiz.?
Bunları işi buyuran bilecek. Bilince buyurduğuna öğretecek. Dünyanın her yerinde işler böyle iyi yürüyor. Tanganika’da bile….