Kentimizden geçecek olan YHT inşası için gerekli taş ve mıcır ihtiyacının doğa harikası olan Maşuki’ye beldemizden karşılanma düşünce ve eylemi kent gündemimizi işgal etmiş bulunmaktadır.
Bir yandan “Özgür Kocaeli” gazetesi başta olmak üzere, yerel basınımızın değerli kalemleri, yöre halkı, STK temsilcileri ve bireysel gönüllüler, söz konusu çevre katliamına şiddetle karşı çıkarken, halkın temsilcisi konumunda bulunan başta Sayın Karaosmanoğlu ve yerel yönetim kadroları ise projeye destek vermektedir.
Ne yaman bir çelişki ve ne hüzün verici bir tablo. Daha da ötesi; Sayın Başkan hızını alamayıp, duyarlı bireyleri “Tatlı Su Yosması” diye tanımlamasının en basitinden şık bir çıkış olmadığı ortadadır.
Esasında olaya makro açıdan bakıldığında; tartışmaların bir çelişki değil, temsil edilen aşağıdaki paragraflarda vurgulayacağım farklı dünya görüşlerinin bir mücadelesi olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Küresel kapitalist sisteme entegre olma süreci; rahmetli Özal’ın önderliğinde; 12 Eylül darbesini takiben uygulan 12 Eylül 1980 kararlarıyla birlikte başlamıştır. Neoliberal politikaların uygulanmaya başlanması ile birlikte, yaşanan süreci bir kez daha gözden geçirmek gerekmektedir.
Söz konusu dönemin başlamasıyla birlikte çevreye yönelik tahribat da gündeme taşınmıştır. 1980/1990 boyunca görev yaptığım Trakya bölgesinde; Özal hükümetinin yerel yönetimlere sağladığı olanaklar bağlamında, çevrenin ne denli hoyratça tahrip edildiğinin canlı şahidi olmanın hüznünü yaşamaktayım.
ANAP’lı Belediye Başkanları’nca; uygun arazi olmasına rağmen, birinci derece tarım arazilerinin imara açılarak, başta deri fabrikaları olmak üzere, İstanbul dışına çıkarılan ağır sanayi tesisleri bölgeye konuşlandırılarak, yörenin ova ve akarsuları kirletilmiştir. Çevre tahribatının ortaya çıkardığı sorunlar bugünlerde bile çözülememiştir.
Küresel kapitalist sistemin işleyişinde, çevre ve insan faktörünün hiçbir öneminin olmadığı bir gerçektir. Sistemin yasaları ve kurumları, ticaret ve sermaye hareketlerin önündeki her türlü engeli ortadan kaldıracak şekilde dizayn edilmiştir. Uluslar arası şirketlerin faaliyetlerindeki kısıtlamalar kaldırılmıştır. Her türlü ticari anlaşmazlıklar tahkim kurlunda sonlandırılmakta, ulusal hükümetlerin insiyatifi sınırlandırılmaktadır.
Sosyal devlet ilkesi rafa kaldırılmıştır. Özelleştirme uygulamaları her alanda yaygınlaştırılmıştır. Piyasa kutsanmış, her türlü müdahaleden arındırılmıştır. Kamunun etkinliği sınırlandırıldığı için vatandaş piyasa koşullarında korunaksız bırakılmıştır. Piyasa tekelleşme ve kartelleşme uygulamalarına açık hale gelmiştir. Bu nedenle dünya genelinde; gelir dağılımı en bozuk ülke konumuna yükselinmiş, çelişki en üst düzeye çıkmıştır.
Tüm bu gerçekler ışığında Sayın Başka’nın “en duyarlı çevreci benim” söylemi havada kalmaktadır. “Ainesi Kişidir Lafa Bakılmaz” atasözü tamda bu beyanatla örtüşmektedir. Kandıra’da “Gıda Organize Sanayi Bölge” kurma girişimine destek veren zihniyet “taş ocağı kurma girişiminde de kendini göstermiştir.
Sayın Başkanımızın, çevreciyim deyip aksi yönde karar verme eyleminin izahını AKP zihniyetinde aramak gerekmektedir. AKP “Küresel Ekonomik Sistem”in en önemli aktörü ve uygulayıcısı konumundadır. İslami aidiyetin hakçılıkla bir ilgisi bulunmamaktadır. Ticareti kutsayan zihniyet kodlarını islamiyetin ticareti teşvik eden kurallarından almaktadır. Gülen hareketi de bu mantık üzerine konuşlanmış , dünya genelinde kabul görmüş ve başarılı olmuştur. AKP bu uygulamadan ilham ve güç alarak siyasi hayatımızda yer almıştır. Dolayısıyla kararlarında bir çelişki yoktur.
Netice olarak; sistem itibariyle AKP’nin programı bağlamında; çevre konusundaki yerel yönetim yetkililerin tavrını doğal karşılamak gerekmektedir. Çıkış yolu içine kapanmak değil, küresel sistem içinde; ileri demokrasi ve hukuk kurallarına sadık kalarak, sosyal politikaları önceleyen çevre ve insan faktörünü dikkate alarak, uluslar arası düzeyde, neoliberal politikalar karşıtı yeni bir siyasi hareketi ortaya çıkarmaktadır.
Saygılarımla,
Cavit İNAM,
cavitinam@hotmail.com