Siyaset

CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL’DEN SERT AÇIKLAMA

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Merkezinde gerçekleştirilen İl Genel Meclisi Üyeleri Buluşmasında konuştu.

20 Şubat 2025 Saat: 03:32
CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL’DEN SERT AÇIKLAMA
CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL’DEN SERT AÇIKLAMA
ÖZGEN SARIKAYA
Editör
ÖZGEN SARIKAYA

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “Ellerindeki Kiri Partimize Bulaştırmaya Çalışıyorlar

“SALDIRDIKLARI ŞEY AŞEVİNDEKİ BEDAVA YEMEKTİR”

“KABUK KIRILDI, ÖNÜMÜZ AÇIK”

“MİLLETİN SEÇECEĞİ BİR SONRAKİ CUMHURBAŞKANINA DARBE YAPMAYA KALKIYORLAR”

“ERDOĞAN’A SORUYORUM: SEN BU DARBENİN NERESİNDESİN?”

“BİZ AYAKTAYSAK OTURANLAR UTANSIN, SUSANLAR UTANSIN”

Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGFA

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Merkezinde gerçekleştirilen İl Genel Meclisi Üyeleri Buluşmasında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Bugün burada, bu salonda sizleri ağırlamak, sizlerle birlikte olmak benim için çok önemli. Biliyorsunuz 2011’den beri 14 yıldır, 13 yıl milletvekili olarak hemen hemen gitmediğim herhangi bir il yok. 973 ilçenin çok önemli bir kısmına partimiz adına gidip, oralarda siyasi faaliyetler yaparken büyükşehir olmayan illerde il genel meclisi üyeleriyle temas eden, onların önemini kavrayan, onların taleplerini duyan, hatta zaman zaman sitemlerini duyan, onları genel merkeze taşıyan en önemli aracılarınızdan biri bendim” ifadelerini kullandı. Özel, şunları söyledi:

 

KONUŞMANIN TAMAMI              https://youtu.be/EwGUnU9wki0

“BİZZAT TAKİP EDECEĞİM”

“Çok sefer il genel meclisi üyelerinin önemine ve onların emeğinin görünür olmasına, siyasette fikirlerinin, görüşlerinin alınmasına, onlardan gelen geri bildirimlere göre siyaset kurulmasına yönelik fikirlerimi hep ifade ettim, hep bunları konuştuk. Geçtiğimiz dönem Sayın Seyit Torun liderliğinde ilk kez Ankara’da bütün Türkiye’deki il genel meclisi üyeleri bir araya gelmişti. Bu dönem Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Gökan Zeybek ve yardımcıları ile birlikte… Ki biri Sayın Cavit Arı, il genel meclisi üyeliğinden geliyor, biraz önce de size hitap etti, zaten sürekli temas halindesiniz. Ecevit Bey, Baran Bozoğlu ilk günden itibaren bu konuya çok önem verdiler, önemine binaen de sürekli il genel meclisi üyeleriyle ilgili çalışmalarda bulundular. Bugün de sizleri buraya, Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel merkezine, baba ocağımıza davet ettiler. Sadece gelip bizleri dinleyip gideceğiniz ya da burada fotoğraf çektireceğiniz bir toplantı da planlanmadı. Ben toplantının açılış kısmından sonraki kısa sunumlardan oluşacak bölümü bizzat takip edeceğim. Bundan sonra da öğleden sonra da sizler geleceğe yönelik olarak hem sahada gördükleriniz, hem geleceğe yönelik çalışmalarla ilgili önemli paylaşımlarda bulunacaksınız. Bu bizim açımızdan çok önemli. Heyecanlı bir toplantı ama maalesef buruk başladık. Türkiye’de zaten her gün bir büyük acı, her gün can sıkıcı haberler geliyor. Dün beni grup toplantımda izlemiş, ardından Meclis’teki makamımızda heyet halinde Uşak İl Genel Meclisi üyeleri ziyaret etmişlerdi. Sevgili Mithat Şahin, çok kötü bir haber aldı, hepimiz kötü haber aldık. Oğlu Hakkı’yı, 30 yaşındaki evladını bir trafik kazasında kaybetti. O yüzden Uşak heyeti burada değil. Ben Mithat Başkan’a ve ailesine başsağlığı diliyorum. Hakkı’ya Allah’tan rahmet diliyoruz. Yine Kırklarelimizin İl Genel Meclis Başkanı Aydın Karakoç uzun yıllar sizin yaptığınız görevi başarı ile yapmıştı. Geçtiğimiz yıl kendisini kaybetmiştik. Onu da bir kez daha rahmetle anmak isterim.”

“YERELDEKİ BAŞARILAR, İKTİDARIMIZIN ANAHTARIDIR”

“Ülkenin dört bir yanında kırsala ve köylere hizmet etmenin sorumluluğunu taşıyan sizlerle bir aradayız. Tabii aslında biliyorsunuz, açılış konuşmalarında ifade edildi ama bazı bilgileri, bazı rakamları, bazı gerçekleri tekrar etmek isterim. Çünkü o aşamadan itibaren birçok televizyon canlı yayında veriyor. Dinleyenler tarafından bilinmesi gereken önemli detaylar var. İl genel meclisleri, büyükşehir olmayan 51 ilde il özel idarelerinin karar organları olarak görev yapıyor. İl genel meclisleri, yerel yönetimlerin önemli bir organı olarak halka en yakın olan, ihtiyaçlara en hızlı cevap vermesi gereken oluşumlar şüphesiz. Bu da il genel meclislerine çok önemli sorumluluklar yüklemiş durumda. Kırsala hizmet götürüyorlar. Kentin yanı sıra kırsalın ve köyün kamu hizmetlerini eşit alabilmesine çaba sarf ediyorlar. Kırsal kesimlerde bugün halen kullanılan ve devletin köye geldiğini, kırsala geldiğini hissettiren hizmetler… Örneğin içme suyu, kanalizasyon, elektrik, telefon hatları hep köy hizmetlerinin ya da il genel meclisleri tarafından götürülmüş altyapı hizmetleri. İl genel meclisinin görevleri arasında il özel idaresinin faaliyetlerini görüşmek, karara bağlamak, bütçe ve kesin hesabı görüşmek, il çevre düzeni planı ve belediye sınırları dışındaki alanların imar planlarını görüşmek, karara bağlamak, il özel idaresi yatırımlarında karar alıcı olmak gibi çok önemli görevler var. Genel merkez olarak bu görevlerinizi hep çok önemsediğimizi hem de teknik olarak da siyasi olarak da yapabileceğimiz tüm katkıları sizlerden esirgemediğimizi, bu anlayışla arkadaşlarımızın görev yaptığını ifade etmek isterim. Hep söylüyoruz yerel yönetimlerimizdeki başarılar, partimizin gelecekteki iktidarını yol haritasıdır; anahtarlarıdır. Bu salonu dolduran 412 idi seçildikleri günde, bugün 414 belediye başkanımız bu salona geldiklerinde onlara şunu söylemiştim. ‘Cebinizde birer anahtar var. Bu anahtarlar yönettiğiniz belediyelerin kapısının ya da kasasının anahtarı, şehrin altın anahtarı değil; Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının anahtarıdır’ diye. Onların kendi görev alanlarındaki sorumlulukları malum ve bu kadar önemli.”

“IRAKTAKİ KÖYLERDE VERİLEN EMEĞİN DE SAHİBİ SİZLERSİNİZ”

“Biraz önce çok kıymetli veriler paylaştı Sayın Zeybek. Sizin görev yaptığınız alan Cumhuriyet Halk Partisi’nin nispeten gücünün daha zayıf olduğu ve hizmet götürme noktasında… Geçmiş dönem sadece iki il genel meclisinde çoğunluk bizdeydi, seçime girerken üçtü. Çanakkale’de bir istenmeyen süreç yaşanmıştı, ikiye düşmüştü. Bu seçimde Çanakkale’yi de kazandık, rakam yediye çıktı. Ancak 51 il genel meclisinin yedisinde deyim yerindeyse; iktidarız. Elbette yedi yerde iktidarız ve onlar adeta belediye başkanları kadar önemliler. Diğer il genel meclislerinde siyaseten varız. Ama orada muhalefet pozisyonundayız. Ancak bir belediye meclisindeki belediye meclis üyesinin muhalefeti orayla sınırlı, salonla sınırlıdır. Elbette şehri görür, gelir, konuşur. Ancak il genel meclis üyesinin yapacağı muhalefet, yapıcı muhalefet, gördüğü eksikleri söylemek, giderilmesine katkı sağlamak, giderilmiyorsa bunu görünür kılmak, görevli olduğu ilin her metrekaresinde, her kahvesinde, her köşesinde zorunludur. Sizler tarafından yerine getirildiğinde de partimizin oralarda varlığının hissedilmesi açısından son derece kıymetlidir. Bu alanda ekonomik zorlukların, lojistik zorlukların olduğunu biliyoruz. Bu konuda çeşitli iyileştirmeler yapılmasına, bu konuda sorunlara çözüm üretilmesine yönelik adımlar atılıyor. Yenileri için de gayretler gösteriliyor. Ancak ben hep şöyle düşünmüşümdür. Bizim güçlü olduğumuz bir yerde, iktidarda olduğumuz bir yerde, belediyenin bizde olduğu bir yerde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir yöneticisi olarak, bir seçilmişi olarak, bir üyesi olarak görev yapmak çok önemlidir, çok onur verici bir görevdir ama kolay bir görevdir. Esas zor olan olmadığımız yerlerde, çok geride olduğumuz yerlerde bazen tek bir kişinin ta ırakta, uzaktaki bir köye gidip, orada bir çay içip, dertleri dinleyip, onların sorunlarına çare olmak için gösterdiği emek kadar değerli bir emek yoktur. O emeğin de sahipleri, o emeği verenler de sizlersiniz. Bunu görüyor, biliyoruz. Her birinize ayrı ayrı minnetlerimi ifade etmek istiyorum.”

“KABUĞU KIRMANIN YAŞANDIĞINI RAKAMLAR GÖSTERİYOR”

“Şu anda Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi açısından işler rakamlara baktığınızda çok iyiye gidiyor. Nereden bakarsanız iyiye gidiyor. Sizin alanınızda bundan iki seçim önce 154 il genel meclis üyesi varken, bugün 300 il genel meclisi üyemiz var. Tam ikiye katlamış durumdayız. Bir önceki seçimde 184 olan rakamı, bu seçimde yüzde 63’lük bir artışla, büyük bir sıçramayla 300’e çıkarmış durumdayız. Cumhuriyet Halk Partisi, aslında geçtiğimiz seçimlerde oy oranını önceki genel seçimde beş ittifak ortağı ile birlikte toplamda 25’ten 38’e çıkarırken ve orada çok önemli adımlar atarken, burada da yüzde 63’lük bir büyük sıçramanın aslında başarının tam da geçmişte söylendiği gibi kıyı şeritlerine sıkışmadığını, ‘Sivas’ın doğusunda yoksunuz’ şeklinde olmadığını, esas büyük dinamizmin, büyük hareketlenmenin kabuğunu kırmanın, cam tavanı tuzla buz etmenin esas olarak kırsalda yaşandığını da bize rakamlar gösteriyor. Geldiğimiz nokta kesinlikle yeterli değil. Ancak bu yüzde 63’lük sıçrama, potansiyelimizin olduğunu ve aslında bu durumun nasıl bir başarıya gebe olduğunu çok açıklıkla ortaya koyuyor.”

 

“ERDOĞAN’IN KENDİ SÖZLERİYLE SINANDIĞI BİR SÜREÇTEYİZ”

“Bir zamanlar ‘Sivas’ın doğusunda yoksunuz’ diyenlerin… Aslında şunu duymaları gerekiyor, bunu size emanet etmek isterim. Kendi coğrafyalarınızda, illerinizde, ilçelerinizde bunun altını çizin. Herkes siyasette kendi sözleri ile sınanır. Aslında Erdoğan’ın kendi sözleri ile nasıl sınandığı ve tarih önünde nasıl mahcup duruma düştüğü, kendi sözlerinin onu nasıl mahkum ettiği bir süreçteyiz. Örneğin rahmetli Ecevit’e yönelik ne söylüyorsa, hatırlayın 68 bin öğretmen atanmamış durumdaydı. ‘Efendim madem atamayacaksın, bu evlatları, bu sabileri niye mezun ettin? Geldiğimizde bütün öğretmenleri atayacağız’ diye gelen Erdoğan, rahmetliye 68 bin öğretmenin hesabını soran Erdoğan bugün 1 milyon atamadığı öğretmenin gözlerinin içine bakmak durumunda ve 1 milyon atanmamış öğretmen var. ‘Bu sabileri atamayacaktın, niye okuttun?’ sorusu, kendi sözü kendisini sınıyor, tarih önünde kendisini mahkum ediyor. Yine depremde, depremin üçüncü günü oldu, ‘Nerede bu devlet, halen daha çadırı olmayan depremzedeler var’ diyen Erdoğan, depremin 33’üncü gününde ‘Nerede bu devlet, hala daha 33 gün olmuş çadırı olmayan depremzedeler var’ sözüyle sınandı, bunun karşısında kaldı. Bunun gibi onlarca örnek dile getiriyoruz, getirebiliriz. Ama bugün ‘Sivas’ın doğusunda yoksunuz ya’ diyen Erdoğan’a şunu diyebiliriz. Türkiye’de yedi bölgede, belediyesi olan tek parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. ‘Ee Erdoğan Ege’de yoksun ya’ dediğimizde Ege’deki bütün büyükşehirleri ve il belediyelerini sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin aldığını, bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi dışında yedi bölgede il, ilçe ve büyükşehir belediyesi olan herhangi bir partinin ifade edilemeyeceğini, Erdoğan’ın ‘Yedi bölgede yedisinde de varız’ diyemeyeceğini ve ona bizim… Bu kürsüdür o kürsü. İlk akşam erken saatlerde çıkıp, ‘TRT’ye bir sürprizimiz vardı. O sürprizi ilan etmenin zamanı geldi’ diye çıkıp, ‘Sürpriz odur ki 47 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin yeniden birinci partisidir’ diye TRT ekranlarında gösterdiğimiz kürsüdür bu kürsü. Biz başarı ne kadar büyük olursa olsun onu rakiplere karşı bir zafer ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kazandığı bir zafer yerine kimsenin kaybetmediği bir sorumluluk akşamı olarak nitelendirmiştik. Çağrımız; ‘Kazandık, kaybedeni incitmeyelim. Kazandık, kaybedeni üzmeyelim, alay etmeyelim. Yarın sabahtan itibaren görevimizin başına dönelim ve işimizi yapalım, hizmet yapalım’ olmuştu. O yüzden dönüp de Erdoğan gibi kinayelerle, alaylarla, rakiplerini küçük görmeyle asla meşgul olmadık. Ama yine de Türkiye’de yedi bölgede, Türkiye’de Ege Bölgesi’nde bütün belediyeleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin aldığını ve Erdoğan’ın Ege Bölgesi’nde olmadığını ifade etmek gerekiyor. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin her bölgede olduğunu ve bundan sonra da her bölgede olacağını ifade ederim. Ama bugün de mutlaka konuşulacak, İl Genel Meclisi üyelerimizi, hatta birlikte görev yaptıkları diğer partilerden seçilmiş İl Genel Meclisi üyelerini dinlediğimizde hiçbiri mutlu değil. Sürekli ihtiyaçların çok, kaynakların az olduğundan şikayet var. Vatandaşın taleplerine yetişilemediğinden şikayet var. Ve bu şikayetlerin odağında da şu var. 2008 yılında 5779 düzenlendiğinde, İl Özel İdareleri vergi gelirlerinden yüzde 1.15 pay alıyordu biliyorsunuz. Ama 2012 yılında 6360 sayılı kanuna madde eklediler ve bu yüzde 1.15 olan payı yüzde 0.5’e indirdiler. Yani bugün İl Genel Meclislerine ne kaynak aktarılıyorsa, örneğin 50 birim para geliyorsa aslında 115 birim geliyordu bunu 50’ye çektiler. Meselenin özünde bu var ve meselenin özünde oy deposu olan yerlere yönelip, oyun az olduğu yerlere daha az önem vermek var. Ve bunu yaparken AK Parti’yi yöneten güya stratejik akıl, buraya çok masraf ama hedef kitle çok az işte, 9 milyon kişi. ‘Bu tarafta yığınlar var, oralara daha çok hizmet edelim.’ Böylelikle kentleşme oranı artar ki bu hedeflenecek doğru bir şey değil. Bu; göçü teşvik eden, yoksulluğu teşvik eden, barınma sorununu artıran, istihdam sorunlarını artıran bir mesele.”

“YANLIŞIN ÜSTÜNE GİDİYORLAR”

“Esas teşvik edilmesi gereken mesele 70’lerde Ecevit‘in çok üzerinde durduğu, çok çaba sarf ettiği gibi köyleri bulunduğu yerde kalkındırmak. Oraya bir ekonomi kazandırmak, onları genel ekonominin vazgeçilmez bir parçası olarak orada güçlendirmekken, maalesef böyle bir yanlışın üstüne gidiyorlar. Ama esas mesele şu, bir yere 115 lira para ayırıyorken ona 50 liraya düşürüyorsan, oradaki tepkiden korkmuyorsun demektir. Oradaki seçmeni çantada keklik görüyorsun demektir. Şunu bilin ki, tek inandıkları ve güvendikleri iş, bu seçimde altüst oldu. Düşük eğitim seviyesinden, düşük gelir seviyesinden ve kentli olmayan seçmenlerden sorgusuz sualsiz hesapsız miktarda oy aldığını düşünenler, bugünkü sizin yaşadığınız, hizmet ettiğiniz ya da hizmet edilmesine aracılık etmek istediğiniz, eksiklikleri dile getirdiğiniz coğrafyaları çantada keklik görüyorlardı. Bu seçimlerde ve her ay yapılan biraz önce de bahsedilen anketlerde görülen mesele, Cumhuriyet Halk Partisi bundan önceki dönemlere göre tam tersi biçimde kendi oy aldığı seçmenin kırılımlarına bakıldığında, en yüksek oyu en düşük gelir seviyesinden almaya başladı. Bu 31 Mart zaferini getiren ve sonrasında incelendiğinde bütün anketçilerin ‘Cumhuriyet Halk Partisi yıllardır yapamadığı bir şeyi başarıyor, esas buraya dikkat etmek lazım’ dediği konu. Aldığımız oyun seçmenin eğitim seviyesine göre kırılımında en düşük eğitim seviyesinden, seçmenin gelir seviyesine göre kırılımında da en düşük gelir seviyesinden aldığımız oy, diğer seviyelere göre daha yüksek. Bu şu demek, ifade ettiğimiz bütün söylemler yani emekliyi kucaklamamız, asgari ücretliyi kucaklamamız, istihdam sorunlarına değinmemiz, yoksullukla mücadeleyle ilgili kurduğumuz dil ve dahası, yönettiğimiz yerlerde belediyelerimizin bütün projelerini bunun üzerine kurmuş olması, günün ihtiyaçlarına doğru cevap veriyor olmamız, yıllardır oturmuş ve bir kanun gibi ifade edilen ‘CHP kıyılardan oy alır, zenginlerden oy alır, üniversitelilerden oy alır’ bilgisini tersyüz etti, allak bullak etti. Cumhuriyet Halk Partisi eskiden oy aldığı herkesten oy alıyor. Ama daha çok yoksullardan ve düşük eğitim seviyesinde olan ve CHP’ye uzak olduğu düşünülen seçmenden artık oy alıyor. Bu mesele de kabuğun kırıldığının ve önümüzün ne kadar açıldığının göstergesi.”

“SOSYAL DEMOKRASİNİN TEMSİLCİSİ CUMHURİYET HALK PARTİSİDİR”

“Peki, bu neye dayanıyor diye baktığımızda ne görüyoruz? Bu seçmen CHP’den memnun, CHP’li başkanlardan razı. Ama niye razı? ‘Sen hangi hizmetten memnunsun’ dediğimizde, karşımıza en başta anne kart yani beş yaşına kadar, dört yaşına kadar çocuğu olanlara İstanbul’da başlayan şimdi bir çok belediyemizde uygulanan ücretsiz ulaşım hizmeti geliyor. İnsan şaşırıyor önce. ‘Ya bu, bu kadar mı önemliymiş?’ diyorsunuz. İtiraf edeyim, ben bu kadar beğenildiğini duyduğumda, ‘Bu kadar mı önemliymiş?’ dedim. İstanbul’da Ekrem Başkan ile yoksul mahallelerde gezerken, seçim otobüsüyle geçerken çocuğunu bir koluna alıp, çantasının içine elini daldırıp bir eliyle Ekrem Başkan’a kalp yapan bir sürü anne görmüştüm ben. Kartı çıkarıp gösteriyor. Teşekkür ediyor anne kart için. Aslında anne kart, yoksulluğun ve çaresizliğin bambaşka bir tezahürü. Anne kart, ücretsiz ulaşımla küçücük çocuğunu alıp ücretsiz ve mümkünse anasına, babasına kardeşine, bir bildiğine emanet edip gündelik bir işe koşmanın kartıymış. Anne kart, bir şehirde yaşayan üç dört kız kardeşin her gün birinin evinde toplanıp, öbür üç evde soba yakmamanın, doğalgaz harcamamanın kartıymış. Anne kart, o kartı eline alıp o evladını eğer o kart olmasa götüremeyeceği doktora, hastaneye koşmanın kartıymış. Ve o anne kartla beraber en çok beğenilen hizmetlere baktığımızda özellikle kreşler, hoş geldin bebek paketleri, kent lokantaları ve yapılan diğer sosyal yardımlar peşi sıra geliyor. Asfalt falan çok gerilerde artık. Çünkü millet elbette ki yol istiyor ve yapılıyor. Millet elbette ki binalar istiyor, taziye evleri istiyor, düğün salonları istiyor ve bunlar da yapılıyor. Ama millet temel altyapı hizmetlerinin tamam olmasından sonra veya bunlar olsa da olmasa da bu yoklukta bu yoksullukta kendisine uzanacak sıcak bir el istiyor. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olduğunda bugün yerel yönetimlerden imkanları ölçüsünde yapabildiği kadarıyla uzattığı o sıcak eli, devletin şefkatli sol eli olarak… Devletin iki eli var. Bir tanesi vergi toplayan sağ elidir. Adil olması beklenir, orada büyük bir sıkıntı var. Ama esas devletin vatandaşa değen eli, sol elidir. İşte o yoksulu gören, yoksula sahip çıkan, onun yoksulluğunu yöneten değil yok etmek için projeler yapan ve onun her zor durumunda yanında olan ve o zorlukları bir daha yaşamasın diye çabalayan devlet yönetimi ve milletin beklediği o devletin sol elini ulaştıracak olan bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal demokrasinin temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bundan başkası değildir.”

“TÜRKİYE’DE İKİ DUYGU YARIŞIYOR

“Kreşlerimiz yurt kendilerinde 697’ye çıktı. Bu konuda verdiğimiz ilk hedef bindir. Buna doğru ilerliyor bütün arkadaşlarımız. Kent lokantalarımızın sayısı 119’a çıktı, verdiğimiz hedef 100’dü. Onu hızla geçtiler. Şimdi yeni bir hedefe doğru 200’e, 250’ye doğru hızla ilerleyecek arkadaşlarımız. Yaptığımız anketlerde belediyelerde memnuniyet oranımız yüzde 58 noktasında. Ve belediyelerimizi, il belediyelerimiz ölçerken gördüğümüz yönettiğimiz il özel idarelerinin kırsaldaki hizmetleri noktasında da benzer bir memnuniyet var. Ve oldukça iyiye gidiyor işler. Şimdi burada Türkiye’de durumu ifade edip sözlerime son verip biraz da sizi dinleyeceğim. Türkiye’de iki duygu yarışıyor. Bu duygulardan bir tanesi 31 Mart’ın ortaya koyduğu umut duygusu. 31 Mart bir büyük mutluluk yarattı. Ama esas yarattığı duygu, umut. Bu iktidar değişebilir. Bu iktidar gidebilir, yerine adil yönetecek, hakça yönetecek, israf yerine hizmet getirecek, eşit davranacak ve bizleri kollayacak bir iktidar kurulabilir. Bu umut, 31 Mart’tan sonra birilerinin beklediği gibi emanet oylar gidecek, ki gidebilir, gitmesi normaldir, kaçınılmazdır. Öyle istenmiştir zaten. Yani ‘Verin bize oyu, bu bir genel seçim değil yerel seçim. Adayımız iyi, partinize bu yerel seçimde sadece bir sarı kart gösteriyorsunuz, sizi duymazsa kırmızı kartı gösterirsiniz’ diye konuştuğunuz bir seçimde gelen oyların gitmesi beklenir, evlerine dönmesi beklenir. Önemli kısmı dönmemiştir. ‘Umudum sensin’ demiştir. ‘Verdiğim oyun karşılığını sahada alıyorum, genel siyasette de bu oyun kıymetinin bilindiğini görüyorum’ demiştir. ‘Madem ki Türkiye İttifakı dediniz, sosyal demokratları, muhafazakar demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratları birlikte kucakladınız. Biz bir araya geldik, biz birbirimizi de sevdik, sizi de sevdik’ demişlerdir. Ve geldikleri yerde önemli olarak Cumhuriyet Halk Partisi'ni, bir an önce ifade edildiği gibi neredeyse yapılan tüm anketlerde birinci parti olarak çıkarmıştır. Bugüne kadar seçimden beri yapılan ve belli kriterleri sağlayan yani ciddi, büyük herkesin takip ettiği önemli şirketlerin ortalamasında ilk altı şirket ortalamasında da, ilk dokuz şirket ortalamasında da Cumhuriyet Halk Partisi belirgin şekilde 3,5-4 puanlık farkla tüm anketlerin ortalamasında birinci partidir.”

“ERDOĞAN’IN HAZIMSIZLIK DUYGUSUNU TETİKLEMİŞTİR”

“Ve bu bir başka duyguyu tetiklemiştir. Sayın Erdoğan’ın hazımsızlık duygusunu tetiklemiştir. Ve bu hazımsızlık duygusuyla 31 Mart seçimlerinde yüzde 38 oyu önce kızdı, hazmedemedi. Hatta bir aralar biliyorsunuz ‘Seçimin kazananı AK Parti‘dir’ dedi. Ama rakamları denkleştiremedi. Sonra bizi tebrik etti. Önce açıktan tebrik etmedi, ama sonra tebrik etti. Ve kendi partisinin başarısız olduğunu ifade etti. Ama onu kısmen hazmetmişti 38’i, 31 Mart seçimlerinin sonucu olan. Ama 31 Ekim anket sonuçlarını, Aralık sonuçlarını Kasım sonuçlarını hazmedemedi. Ve gördüğü Cumhuriyet Halk Partili belediyelerden, yerel yönetimlerden memnuniyet oranını biz 58 ölçtük, o 61 ölçtürmüş. İkimiz de biliyoruz, aylardır da söylüyorum. ‘Hayır ben 61 ölçtürmedim’ demiyor. Yaptırdığı şirket belli. CHP’den memnuniyet yüzde 61’e çıkmış onun ölçümünde. ‘Bugün yerel seçim olsa’ sorusunda, 38’in bizde 49, onda 50.5 göründüğünü ikimiz de biliyoruz. Bunun için dönüyor ve diyor ki ‘Silkeleyin. Paralarını kesin, hizmet edemesinler.’ Çok ayıp bir şey. Çünkü saldırılan şey, kent lokantasındaki dört kap yemeğin çorba fiyatına satılmasıdır. Hatta büyükşehirlerde lokantadaki çorbanın yarı fiyatına satılmasıdır. Saldırdığı şey, aşevindeki bedava yemektir. Saldırdığı kreştir, anne karttır, hoş geldin bebek diye verdiği bedava pişik kremidir. Hoş geldin bebek diye verdiğimiz o çocukla ilgili ilk bir ayda ne alınacaksa, ona alınacak parası olmayan babanın küçücük bebesinin daha doğar doğmaz bir eşitsizliğin içine doğmamasıdır. Onun saldırdığı iş, doğalgaz destekleridir. Kapıya konulan süttür, kapatılan veresiye defterleridir, verilen protein destekleridir. İşte aylık bir kilo iki kilo ettir. Sadece o tencereye giren ete saldırıyor. Ayda bir kere et giriyor, o ete saldırıyor. Erdoğan’ın ‘Silkele’ dediği budur. Yoksa lanet olsun, onun AK Partili belediyenin, MHP’li belediyenin yapıp yapıp ödemediği, ‘Nasılsa bana haciz gelmez’ diye şişirdiği SGK parası onun olsun, vergi borcu onun olsun. Ama saldırdığı başka bir şey. Bunu görmek lazım, bunu göstermek lazım.”

“ADALETİ KATLETTİ”

“Bu durumun, bu silkeleme meselesinin bir de başka bir tarafı var. O Ankara’ya çektiği, geçmişte bütün berbat kararları, mahkeme mahkeme gezdirerek, biliyorsunuz bir hakem iyiyse yerine tutarlar, kötüyse sürerler. Oysa bir hakim, Akın Gürlek, geçmiş dönemde İstanbul’da dünyanın en çok hareket eden hakimi. Bakın hani çip takıyorlar ya araçları izlemek için falan. Çip taksan haritada en çok dolaşan hakim. Çalıştı arkadaşlar, dünyada ondan daha mobilize bir hakim yok. O kadar sürede o kadar mahkeme değiştiren bir başka hakim yok. Nerede lazım, gitti orada adaleti katletti. Nerede lazım, gitti orada adaleti katletti. Ben de ona ‘Adalet giyotini’ dedim, ‘Seyyar giyotin’ dedim. ‘Siyasi giyotin’ dememişti. Şimdi yanlış söyleyecek gibiydim ama, aslında yaptığı iş aslında hukuk değil, siyaset. Siyaseten aldığı talimatları yerine getiriyor. Sonra ‘Aferin Akın.’ Ankara’ya gelmişti, siyasi bir makama geçmişti. Sonra ‘Ya Akın gibisi yok’ diye, ‘Hadi Akın’ dediler, akın akın yine adaleti katletmeye gitti. Şimdi İstanbul’da 9 Ekim’den beri saldırmadığı hiçbir alan kalmadı. Hiçbir alan kalmadı. Ne gazeteci bıraktı, ne akademisyen bıraktı, ne belediye meclis üyesi bıraktı, ne belediye başkanı bıraktı, ne öğrenci bıraktı, ne sanatçı bıraktı, ne parti genel başkanı bıraktı. Bırakmıyor, kimi bulursa saldırıyor ve içeri atıyor. Yani birinci duygu umutken, ikinci duygunun karamsarlık olması için çaba sarf ediyor. Bizim bütün seçilmişlerimiz, hep beraber umudu yükseltmeye çalışıyoruz. Tayyip Bey ve atanmışları korkuyu yükseltmeye çalışıyor. Bu iki duygunun mücadelesi, bugün Türkiye’nin temel duygu durumudur. Burada hepimize düşen enseyi karartmamak, morali bozmamak, bu karamsarlığa teslim olmamak, dimdik ayakta durmaktır. Bunun dışında başka bir çaremiz yoktur. Çünkü o umudu örgütleyemeyenler, bekleneni veremeyenler, umudu örgütleyenlere ve umutlananlara karşı korkuyu örgütlemeye çalışıyorlar. Dünyada bütün diktatörler böyle yapar. Ya kardeşim zaman zaman mesela Ekrem Başkanımız dün diyor ki, ‘Kent lokantası yapmaktır yarışmak.’ Doğru söylüyor, yerden göğe kadar. Ama adamın öyle bir dünyası yok. Adamın memnun ederek koltukta kalma gibi bir derdi yok. İlk geldiğinde dünyadan gelen sıcak paralarla, bir önceki hükümetin krizden çıkmak için koyduğu acı reçetenin acısı önceki hükümete, getirdikleri kendisine kalmışken, bir dönem vatandaşın memnuniyetine önem veriyormuş gibi davrandılar. Ama sonra o koltukta yerini sağlamlaştırdıktan, tırnakları koltuğa geçirdikten sonra umurunda değil onun vatandaşın memnuniyeti. Dünyanın bütün diktatörleri gibi Türkiye’yi yöneten siyasi akıl da şu anda sadece ve sadece kendi iktidarının devamına, bunun da ancak baskı ve korkuyla olacağına inanmış durumdadır.”

  

“TÜRKİYE’DE BİR SİVİL DARBE MEKANİĞİ HAREKET HALİNDE”

“Bu yüzden dün grup toplantımızda da ifade ettiğim bir sivil darbe mekaniği, şu anda Türkiye’de hareket halindedir, çalışmaktadır. Şu anda Türkiye’de bir sivil darbe hazırlığı, hatta bir sivil darbe sürecinin içindeyiz. Biz bütün askeri darbeleri kınıyoruz, geçmişteki. Bütün askeri darbelerden zarar gördük. Bunu net ifade ediyoruz. Çünkü askeri darbeler, bu ülkede cumhurbaşkanı yargıladı, hapse attı. Başbakanı astı, bakan astı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanlarını içeriye attı. Darbeyi hazırlayan süreçte il başkanlarımız katledildi, öldürüldü. Üyelerimiz, yöneticilerimiz işkenceden geçti, işkencede sakat kaldı. 15 Temmuz akşamı ‘Ankara’da uçaklar uçuyor, biri köprüyü kesti’ dediklerinde işin darbeye döndüğünü görünce bu binaya Ankara’daki bütün milletvekillerimizi çağırdım, Meclis’in olmadığı bir günde. Toplandık ve Meclis Başkanı’nı aradık. Meclis Başkan Vekilleri’ni, AK Partili yöneticilerini. ‘Meclis’i açın oradan direnelim. Çünkü darbeciler Meclis’i kapatırlar. Her zaman öyle olmuştur, başka yolu yok. Yönetimi ele alacak, eski seçilmişleri kapatır. Açın direnelim’ dedik. Açtırdık gittik, direndik. Dedik ki ‘CHP olarak yeni bir seçime kadar ana muhalefet partisiyiz, gözümüz bir yerde değil. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasında bu darbecilerin karşısındayız’ dedik. Biz her darbeye karşı olduğumuz gibi 15 Temmuz’da bu iktidara yapılan darbede, ki darbeler iktidarlara yapılır, bütün dünya döner o ülkedeki muhalefete bakar, ana muhalefetin gözünün içine bakar, ne diyor diye. Bir toplumsal destek bulursa, olur o iş. ‘Hayır’ dedik, ‘Asla’ dedik. ‘Hadi oradan’ dedik. Buraya telefon açtılar genel başkanımız uçaktaydı, özel kalemi bana iletti. ‘Genelkurmay‘dan genel başkanımıza bir not var. Mustafa Kemal’i destekleyen Atatürkçü subaylar da darbenin arkasında.’ Dedim ‘Değillerdir, inanmıyorum. Ama kim yapıyorsa yapsın o darbenin karşısındayım’ deyip, kendilerine, darbecilere doğru en sert ifadelerle mesaj yollamışız. Daha genel başkanımız uçakta, İstanbul hava sahası kapalı, tankların ne yaptığını millet aymamışken sin kaflı cevap yolladık darbeyi yapanlara. Sonra anlaşıldı ki Atatürkçü subayların hiçbir tanesi bu pisliğe alet olmamış. Hiçbir tanesi. Ve biz orada öyle durmuşuz, darbeye karşı tutumumuz belli. Bugün bir sivil darbe mekaniği işliyor ve Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sivil darbe mekaniğine karşı ne söyleyeceğini merak ediyorum. Bugün birileri Cumhuriyet Halk Partisi'nin hepinizin gözü önünde, hepimizin gözü önünde, bütün dünyanın da takdir ettiği şekilde, Türkiye’de demokrasi bir partide olsun işliyormuş dedikleri şekilde yapılmış demokrasi kurultayını birileri 1,5 yıldır bekleyip bizi düşüremedikleri tuzağa, düşürdüklerini bulup da onları ifadeye çağırarak başlattıkları bir süreçte, ellerindeki kiri partimize bulaştırmaya çalışıyorlar. Ve tertemiz kurultayı, dün 81 il başkanımız geldi, diyorlar ki ‘46’mız genel başkanın karşısındaydık, 35’imiz yanında. Bütün delegeler bize bağlı. Aynı uçakla, aynı otobüsle geldim, aynı otelde kaldım, aynı kahvaltıyı ettim. Ben bu kurultayda bu söylenenlerden bir tanesini duymadım’ diyen 81 ilin 81 il başkanı geldi dün baba evinde açıklama yaptı. Ama bir darbe mekaniği. O sonucu hazmedemeyenlerin, karşımızda daha doğrusu darbe ittifakı var.”

“31 MART’IN MAĞLUPLARI…”

“Sonucu hazmedemeyenlerin, o sonucun ürettiği 31 Mart’ın mağluplarının ve esas olarak da bugün yükselen umudu korkuya çevirmeye çalışanların örgütlediği bir darbe mekaniği var. Siyasi darbe, yürütmenin başına yapılır. Siyasi darbe, eskiden başbakana yapılıyordu şimdi cumhurbaşkanına yapılır. 15 Temmuz’da sahip çıktım, bu gece yapsınlar yine karşısındayım, yine sonuna kadar seçilmişlerin arkasındayım. Ama bugün bir siyasi darbe yapılıyor bir cumhurbaşkanına, mevcut cumhurbaşkanına değil. Bu milletin seçeceği bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalışıyorlar. Bir sonraki cumhurbaşkanına. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Darbeyi sana yaparlarsa ben karşısındayım. 15 Temmuz’da gördün. Soruyorum, sen bu darbenin neresindesin? Akın Gürlek’in yürüttüğü, adli tarafını yürüttüğü, Ankara’da yürütülen, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, baba evimize, baba ocağına, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiye darbe yapmaya çalışanlar. Adayımızı belirlemeye çalışıyoruz, aday adaylarının başvuru günlerindeyiz. 23 Mart’ta yapacağımız ön seçimi yaptırmamaya çalışanlar, çıkaracağı cumhurbaşkanı adayının seni yeneceğini bildiğiniz için mi bu darbenin içindesiniz, yönetimindesiniz? Değilseniz çıkın, bu darbe girişimine karşı bir tutum alın. Alamıyorsanız, susuyorsanız biz 15 Temmuz’da susmadık, yarın olsun yine susmayız. Ama sana darbe yapıldığında sana sahip çıkan, bu demokrasinin mimari Cumhuriyet Halk Partisi’ne darbe yapmaya çalışanlara da içinde olanlara da işbirlikçilerine de göz yumanlara da yazıklar olsun. Söz veriyorum başaramayacaksınız. Söz veriyorum başaramayacaksınız. Söz veriyorum başaramayacaksınız. İl Genel Meclisleri ayağa kalkmış, Belediye Başkanları ayağa kalkmış, milletvekilleri ayağa kalkmış. Biz ayaktaysak oturanlar utansın. Biz ayaktaysak susanlar utansın. Hepinize teşekkür ediyorum.

 

 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat