Çalıştığınız resmi kuruluşa, ilgili bakanlıktan yabancı bir hükümet veya bilimsel kuruluşun sağlayacağı bir bursla ilgili yazı gönderilir.
Çalıştığınız resmi kuruluşa, ilgili bakanlıktan yabancı bir hükümet veya bilimsel kuruluşun sağlayacağı bir bursla ilgili yazı gönderilir.
Bakanlıktan gelen yazıda bursun amacı şöyle ifade edilir. “Bilgi ve görgüsünü arttırmak”
Ama gittiğin o dış ülkede bu “görgü” ile edindiklerini değerlendirip Türkiye’de uygulamaya kalkış da göreyim seni! Sen eski köye yeni adet mi getiriyorsun! Bunu üst makama hakaret bile sayarlar. Dışlanırsın…
Yaşadığım bazı örnekleri vereyim de durum daha net anlaşılsın:
Ben İtalya Hükümetinin verdiği burs ile Roma’da çalışacağım Araştırma Enstitüsünün kapısından içeri adımımı attığımda “görgüyü arttırmanın” önemini anında anlamıştım. Aman efendim! Müdür bir profesör, iyi ama o odanın hali ne! Ahşap koltuklar, normal büyüklükte bir masa. Üstelik sonra gördüm ki her çalışanın masası müdürün odasında olandan…
Müdür sabahları arabası ile işe geldiğinde enstitünün bahçesinde, gölgesinden faydalanacağı bir ağaç arayıp tur atıyor. Ama enstitünün lokantasında çalışan şu güzel bayan Viviana hep o ağacın altını, minicik arabasıyla hep nasıl müdürden önce kapıyor! İdari işler müdiresi bayan ona neden “Buraya arabanı bırakma, burası müdür beyin yeri” demiyor? Ne kadar tuhaf! Bana çok tuhaf geldiğine göre görgümü arttırmam için çok çalışmam lazım!
Öğle yemeklerini enstitünün üst katında şahane manzaralı yemek salonunda yiyoruz. Masalar dört kişilik. Müdür içeri girdiğinde şöyle bir etrafa bakınıyor, hangi masada yer var ise orada oturuyor. Bu örneğin makinistin masası olabiliyor. Benimle de birçok defa aynı masada yemek yedi. Hiç unutmam, yine geç kaldığı bir gün benim oturduğum masada yer bulmuştu. Yemekleri arabası ile dağıtan kadın görevli Emma (toprağı bol olsun) yanından geçerken “Emma…Çok acıktım..Benim yemeğimi versen” dedi ve Emma’nın cevabı şu oldu. “Bay müdür… Sen en son geldin, yemeğini en son alacaksın” Hani kulaklarına inanamazsın derler ya…öyle oldum..Yani hala görgümü yeterli şekilde arttıramamışım!
Ama şunu öğrendim: İş zamanı dışında, kimsenin tahsilinden ve mevkiinden dolayı üstünlüğü ve önceliği yoktu. Görgü açısından bu öğrendiğim Türkiye için yeter değil mi!...
Bir gün beraber çalıştığım profesör bana Genel Müdürün geleceğini söyledi. Beni de toplandıkları yemek salonuna çağırdılar. Şoföründen temizlikçi yaşlı kadına kadar herkes oradaydı.Orada tanıştık. Elimi sıktı, bir isteğim olup olmadığını sordu, benimle tanıştığı için çok memnun olduğunu söyledi. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra “nerede getirdiğim şampanyalar” deyince herkesle kadeh kaldırdı. Ama beni orada müthiş etkileyen bir başka şey yaşadım; Türkiye’de 100 sene memuriyet yapsanız göremezsiniz. Üc kat merdiveni, her gün elinde bez, ana koridorlarda camların ve çerçevelerin tozunu alan yaşlı kadın işçinin koluna girerek indi. Bu görüntüye o kadar imrendim ki hiç sormayın. O görüntü aradan 40 yıl geçmesine karşın hala gözümün önünde, hiç aklımdan çıkmadı.
Hey gidi Türkiye!…Resmi kurumların yemek salonlarında müdür ve şürekâsı için özel masalar, özel tabak ve bardaklar ayrılan ülke. Bu olayı yaşadığımdan bu yana 40 sene geçti. Değişemedik..