Biz insanlar tabiatta olup-bitenin çok azının farkındayız.
Çoğu olayı ancak kitaplardan öğreniyoruz. Tabiatta bilinen ama görülemeyen olaylar var. Bunlar bilim adamlarının dışındakiler için sır durumunda. Bu sırların içeriği bizim yaşamımızı, doğrudan veya dolaylı olarak ama çoğunlukla çok derinden ve çok yavaş etkiliyor.
Bunlardan biri havadaki karbondioksit artışı. Bu yüzden başımıza çok şey geliyor ve bu gidişle korkarım gelmeyecek şey kalmayacak. Her şeyden önce küresel ısınma oluyor. Yani dünyadaki ortalama hava sıcaklığı artıyor. Bu yüzden olanları ve olacakları bu satırlara sığdırmak çok zor. Örneğin denizlerin seviyesi yükseliyor. Çok değil, 50 cm yükselme olsa olabilecekleri düşünün. İnsanların yaşam süresi olanları belirlemeye yetmiyor. Fark edilmeyince sanki tehlike azalıyor gibi geliyor.
Tabiatta hep sebep-sonuç ilişkisi geçerlidir: Yani her olayın nedeni ve sonucu vardır. Halkımızın tabiriyle hiçbir şey “durup dururken olmaz”. Örneğin bir çam ağacının üstündeki erkek ve dişi çiçekler aynı anda olgunlaşmaz. Neden? İnanmayacaksınız ama akraba evliliği olmasın diye…
Ama biz insanlar öyle şeyler yapıyoruz ki… Tabiat yaptıklarımız cevabını kesinlikle uzun veya kısa vadede veriyor. Adeta “Sen böyle yaparsan ben de böyle yaparım “ diyerek. Bunun sonunda en fazla zarar görecek biz insanların olacağı kesin. Kimin umurunda? Benden sonrası tufan deniliyor adeta. Bu yüzden gelecek nesillere acımamak mümkün değil. Bilim insanları özellikle siyasileri uyarmaktan yoruldular. Netice yok. Nutuklarla işin içinden çıkılacağı zannediliyor.
O kadar tuhaf bir milletiz ki! En hayati konuları içeren yayınları bile okumuyoruz. “Bu millet okumaz” denilir ve “mürekkep yalamış olanların hep okuduğu” zannedilir. Öyle değildir. Örnek verelim: filanca konuda yapılması gerekenlere ilişkin bir simpozyum yapılır. Bilim adamları tebliğler verir, konuşmalar yaparlar. Simpozyumun kitabı yayınlanır, pırıl pırıl kağıtlı, parlak kapaklı. İlgili insanlara dağıtılır. Bu konuyla ilgili en üst konumda zata bu kitap özel olarak takdim edilir. Genelde beyefendi veya hanımefendi bu zat, kitabı odasındaki dolabın rafına koyar. Bir gün açıp da ne söylenmişti, ne yazılmıştır diye bakmaz. O kitap bir süsten ibarettir.
Ben bu olayı bütün meslek hayatım boyunca belirlemiştim ve hala böyle. Bir kitap yazdım: bir bölümü “Kentteki ağaçların budanması”nı içeriyor. Kitabımı imzaladım ve kendi elimle dağıttım, hani şu mürekkep yaladığı için okumasını ümit ettiklerime. Geçenlerde bunlardan biri bana telefon ediyor:
- Necdet bey… Bizim evin bahçesinde bir Çitlembik ağacı var? Şimdi budanır mı?
- Benim sana verdiğim kitabın 18. bölümünde bu sorunun cevabı var, okuyun görürsünüz.
Yani kitabın kapağını bile açmamış. İçeriğinden bile haberi yok.
Gelelim konumuza: Örnek olarak denizlerin karbondioksit alma işlevini basit olarak açıklayalım:
Denizler atmosferden büyük miktarda karbondioksiti kimyasal ve biyolojik olmak üzere iki yolla adeta emmektedir.
Kimyasal olanında, sudaki ve havadaki asitlik farkına dayalı olarak denizin suyu, kendisiyle temas eden havadaki karbondioksiti adeta kapmaktadır.
Biyolojik olanı ise fitoplankton fotosentezi ile gerçekleşiyor. Fitoplanktonlar deniz suyunda yaşayan mikroskobik bitkilerdir. Bunlar suyun üst yüzeyine yakın yerlerde yaşıyorlar ve fotosentez yapıyorlar. Bu nedenle atmosferden karbondioksiti alıp kullanıyorlar
Dünya deniz sularının suda erimiş karbondioksit ve karbonat halde içerdiği karbon miktarı yeryüzü atmosferinin karbondioksit halinde içerdiğinden 50 kat daha fazladır. Şu farka bakar mısınız?
Atmosferdeki karbondioksit miktarı açısından durum bu kadar önemli iken denizlerde neler olduğunu görelim:
Denizler havadaki fazla karbondioksiti almaktan pes etme durumuna gelmek üzereler. Çünkü onların yüzeysel sularında da karbondioksit oranı çoğaldığı için asiditeleri artmakta ve atmosferden karbondioksit alma kapasiteleri azalmaktadır. Bu artıştan dolayı fitoplanktonlar da yaşamakta zorlanmaktadır.
Denizleri bile pes ettirdik. İnsanoğlu bunun sonucuna katlanmak zorunda kalacak…Karbondioksit salmaya devam ederken denizleri kirletmeye, ormanları yok etmeye devam edin !..
Kaynak:
[1]: Anonim.2013.Universita degli studi di Padova. Facolta di agraria. Dipartimento Territorio e Sistemi Agro – Forestali . Analisi dei processi di generazione di deflusso in un piccolo bacino boscato durante severi eventi di precipitazione. Anno accademico 2012-2013
[2]: Bellouard P. 1977. Le climat, l’environnement et la foret de production. La foret privée. Mars- Avril.1977.