Deri: İnsan ve hayvanların vücudunu kaplayan örtünün adıdır.
İçinizden deri savaşı da ne demek sorusu geçebilir? Yanıtını yazımın ilerleyen tümcelerinde görebilirsiniz. Çocukluluğumda anımsadığım Kurban Bayramında kesilen hayvanlardan; büyüklerimiz köy yerlerinde inek derisinden çarık ve kamçı yaparlardı. Koyun derisinden ise davul ve uzun süre peynir saklamak için tulum yapıldığı aklıma ilk gelen görüntüler…
1985 yılından önce kesilen kurbanların derileri köylerde istenildiği şekilde değerlendirilirdi. Yani kimsenin deri toplama gibi bir niyeti yoktu. Kentlerde ise kurban derileri THK veririlerdi yurttaşlar. Yâda belirli camilere yardım maksadıyla toplanırdı. Deri savaşı 1985 yılından sonra yavaş yavaş kök salan tarikatlarla birlikte başladı. İrili ufaklı tarikatların kentlerde kesilen kurbanlar daha soyulmadan kapının önünde tünerlerdi. Deri toplama savaşı köylere kadar sürer giderdi. Kendisine cemaat adını yakıştıran Fetöcüler en büyük payı kapmak için dört koldan saldırıya geçmişlerdi.. Başka tarikatlara hiçbir alan bırakmıyorlardı. Öyle ki deri için her türlü tehlikeyi göze almışlardı. Özellikle iktidarda olan siyasi partilerle ilişkilerini sıcak tutmak için her yolu denerlerdi. Deri toplamayla yetinmeyen Fetöcüler; deri ile ilgili daha kaymaklı alanlara yönelmişlerdi. Özellikle Devlet dairelerindeki deri koltuklu mevki ve makamları ele geçirmek için yapmadıkları ayak oyunları kalmamıştı.
Deri savaşları daha sonraları kademe atlayarak hükmet üyelerine milletvekillerine, müsteşarlara, valilere, kaymakamlara, genel müdürlüklere, daire müdürlüklerine, general ve amirallere kadar sirayet etti. Çünkü meclisteki koltuklar ve tüm makamlardaki koltuklar artık ceylan derilerinden imal edilmişti. Ceylan derisinden koltukta oturmak cazibesi dillere destan olmuş, bu koltukta oturmak artık ayrıcalıklı sayılıyordu. Makam için her türlü ayak oyunları geçer akçe hele gelmişti. Deri savaşlarıyla köşeyi dönen tarikatlar olduğu gibi; derinin sayesinde kademe atlayan zatlar bu kez koltuklardaki deri sevdasına dayanamayıp her türlü yola başvurmayı yeğliyorlardı. Geçmişin solcuları yani yetmez ama evetçileri bu güruhtan geri kalırlar mı hiç; onlarda deri savaşı için sırayı girmeyi ihmal etmediler. 2010 yılındaki Anayasa değişikliği referandumuna evet demek için sıradaki yerlerini almışlardı. Ne yazık ki sonraki yıllarda bu kişiler avuçlarını yaladılar. Bir kez daha kıyakçılığın sonunun ayakçılık olduğu ispatlanmış oldu. Derinin rengini gören takla atmak için iktidar ve muhalefet partilerinden deri koltuk kapmak uğruna rakiplerini bir biçimde ekarte ederek sıraya girmişlerdi.
Deri savaşları son yıllarda kademe atlayarak ivme kazandı. Fetöcüler devlet katında ele geçirdikleri derili makamlarla yetinmeyerek; 15 Temmuz 2016 yılında devletin tüm deri koltuklu makamlarını ele geçirmek için askeri darbe yapmaya yeltendiler. Gerçek yüzlerini halk bir kez daha görmüş oldu. Bu darbe laiklikten uzaklaşınca tarikatların bir ülkede devlete nasıl hâkim olacağını kanıtlamış oldu.
Öyle görülüyor ki mevki ve makam isteği olduğu sürece deri savaşlarının hızı kesilmeden devam edeceğe benziyor.