Döviz, Yabancı ülkelerin kullandığı para birimidir.
Bir ülkenin kendi parasının dövize karşı güçlü olması için cari açığının olmaması, dış ticaret fazlası vermesi gerekir.Eğer bu durumlar yoksa faizleri belli oranda tutmak zorundasındır. Ülkede büyük oranda enflasyon,işsizlik vede para rezervlerinin ekside olması malesef TL'nin döviz karşısında değer kaybına sebep olmuştur. Ülkenin ekonomisini yıllardan beri kırılganlıktan kurtaramamış bir hükümetle karşı karşıyayız.Ülkenin çok büyük kaynakları olmasına rağmen sırf kendi yandaşlarını düşündükleri için hiç bir projeyi şeffaf ve halka açık olarak ihale etmemişlerdir.
Malesef durum böyle olunca, Hükümetin kendi desteklediği kartel sınıfı oluşmuştur.
Aslında hangi hükümet yetkilisi çalıyorsa oraya kartel sınıfını koymuştur. Çalmak için buna mecburdur.Kartelcilik ve tekelcilik çalmanın meşru yoludur. Hiç düşündünüzmü?
Hükümetin içindeki bireylerin, çocukları neden devlette yada özel sektör de bir memur yada müdür olarak işe girmez? Ne hikmetse!" Hep ticaret ticaret adamı olmuşlardır". Durum böyle olunca ülke nasıl gelişip,halk refaha kavuşsun? Ülkemiz artık dolar ve euro kullanan ülkeler açısından tam bir bedava ülke konumundadır. Bir fransız düşünün elinde 3000 eurosu var bu parayla ingiltereyemi gider yoksa Türkiye yemi? Tabiki Türkiye ye gider. Bu parayla ingilterede en fazla bir hafta tatil yapar ama Türkiyede Ülkenin en güzel yerinde dolu dolu bir ay tatil yapar. Bizde Ülkenin vatandaşları olarak hiçbir yere fiyatların yüksekliğinden dolayı gidemeyiz ancak evde dizi izleriz.Yada bir Alman düşünün elinde 25000bin eurosu var sizce avrupadan bu fiyata ev alabilirmi ?Tabiki alamaz ama Türkiyede en güzel yerden alır.Ama biz vatandaşlar olarak paramız euro karşısında düşük olduğundan kendi ülkemizde bu evi alamayız.Sonra bu Alman
arkadaş aldığı evi yine Türklere euro bazında kiralar, 3 yada 4 yılda yatırdığı parayı çıkarır evde kendine kâr kalır. İşte bugün yaşadığımız durum budur.Bu duruma göz yummak tamamen halkı hiçe sayıp tanımamaktır.
Aslında birde hikaye tarzında durumumuzu anlatmak gerekirse: Bir şehir düşünelim ve bu şehire yönetici seçileceğini var sayalım.Şehirin önde gelen zenginlerini halk sevmediği için seçimlerde oy alamayacaklarını bildikleri için Halkın içinden pek tanınmamış ama halkın milli ve dini duygularıyla oynaya bilecek,çıkarcı ve iyi rol yapabilecek birini ön plana atarlar, Bu elit grup bu kişiyle görüşür;bizim istediklerimizi yapacaksın,bizim çıkarlarımıza uygun yasalar çıkaracaksın,vede bundan sende bizimle beraber faydalanacaksın derler.Her türlü desteği verirler.Bu elit grubun herşey elindedir,medya,fabrika, hanlar,hamamlar, limanlar...bunlar okadar güzel imkanlar
sunmuşlardirki hayır demek ne yana daha çok olsa diye arzulamaktadır. Artık sahneyi ona devir etmişler,her türlü imkanı vermişlerdir. Artık sayın yönetici halkı kandırarak oyları almış ve makamına oturmuştur. Yavaş yavaş sistemi yakından tanır. Zamanla çalma yollarınıda öğrenmiştir.Gördükçe görmedik olur, aldıkça doymaz herşeye göz diker olur. Artık eli çamura değmiştir sürekli eli kirlensede fark etmez elini yıkayacak suda hemen yanı başındadır. Yeni yeni çalma yöntemleri geliştirmiştir, artık onu oraya getirenleri de doyurmuştur, Daha çok çalması için yeni ekipler kurması gerekmektedir.Yeni ekibiyle hep beraber kazan-kazan sistemi uygulamışlardır.Sen kazanırsan bende kazanırım demişler ortadaki pastayı kendi aralarında paylaşmışlardır. Halbuki şehir halkı hakkı olan bu pastadan hiç birşey almamıştır. Türlü senaryolarla göz boyamalarla halkı yıllarca uyutmuşlardır. Artık yönetici ve haramiler birbirlerine mecburdurlar, çaldıkları
para ve ganimetleri bir sır olarak ömür boyu saklamak zorundadırlar.Bu hikâyenin sonunu yazmıyorum çünkü en son karar verecek olan halka bırakıyorum.