Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Cumhuriyet'in ilanının 98. yılında soL haber portalına değerlendirmelerde bulundu. 'Evet TKP kestirip atıyor; Ekmek yoksa Cumhuriyet de yok!'
Ekmek yoksa Cumhuriyet de yok!
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Cumhuriyet'in ilanının 98. yılında soL haber portalına değerlendirmelerde bulundu.
Cumhuriyet'in kuruluşu ve onu içine alan dönemin devrimci bir dönem olduğunu, çok büyük bir tarihsel kazanım olduğunu vurgulayan Okuyan, bugün savunulması gerekenin 1923’ün tarihsel mirası ve yeni bir kuruluş fikri olduğunu ve bu kuruluşun sermayenin değil işçi sınıfının damgasını taşıyacağını söyledi.
Gelinen noktaya dair TKP'nin çıkış önerisine işaret eden Okuyan, "İnsanlar yoksul, işsiz, aç… Bunun tek bir nedeni var, küçük bir azınlık ülkenin bütün kaynaklarını sömürüyor. Hem bu saçmalık sürecek hem özgürlük olacak, demokrasi olacak, cumhuriyet olacak! Masal dediğimiz bu. Evet TKP kestirip atıyor; Ekmek yoksa Cumhuriyet de yok!" diye konuştu.
Röportajın tamamı şöyle:
Cumhuriyet’in ilanı birçok açıdan önemli. En başta pek üzerinde durulmayandan söz edeyim. Anadolu’daki milli mücadelenin Osmanlı İmparatorluğu’nun daha küçük bir ölçekte yeniden ayağa kaldırılmasıyla başarıya ulaşması mümkün değildi. Bu türden hayallerle hareket edenleri biliyoruz. Mustafa Kemal’in Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrünü doldurduğunu görmesi ve stratejisini bu gerçeğe uygun bir biçimde kurması emperyalist işgale karşı mücadeleyi de rahatlatmıştı. Tersi bir yaklaşımla Anadolu’daki askeri mücadelenin aşılması neredeyse imkansız zorluklarla karşı karşıya kalacağı ortadaydı.
Kuşkusuz Cumhuriyet’in ilanı 19. Yüzyıldan gelen ilerici birikimin tarihsel mirasından yararlandı. Bu anlamda öncesini yok sayarak bir 1923 değerlendirmesi yapılamaz. Birinci Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğu’nun ve başka imparatorlukların tükenişini perçinlediği için yeni bir düzenin kapısını aralamıştı. Bu gerçeği göremeyenler o çalkantılı yıllarda ya etkili olamadılar ya da hüsrana uğradılar.
Cumhuriyet’in kuruluşunu kapsayan Milli Mücadele, dönemin uluslararası aktörleri açısından da büyük önem taşımaktadır. Anadolu’daki mücadele, zaman zaman yaşanan türbülanslara karşın, dönemin devrimci ittifaklarının önemli bir parçası olmuştur. Rusya’da gerçekleşen 1917 Devrimi’nin ardından dünya işçi sınıfı hareketi ile emperyalist işgal ve sömürgeciliğe karşı ayağa kalkan ezilen halklar arasında kurulan ittifakın içine yerleşen Milli Mücadele, kimilerinin sandığı gibi bu ittifaktan tek taraflı yararlanmamış, bu ittifaka aynı zamanda stratejik bir katkı koymuştur.
Ve önemlisi, Cumhuriyetle beraber Türkiye’de kapitalistleşme süreci hızlanmış, eski kurum ve ilişkilerin tasfiyesi ya da yeni sisteme entegre edilmesi için adımlar atılmıştır.
Bütün bunlar Cumhuriyet’in kuruluşunu kapsayan 1919-1923 dönemini bu topraklarda şu ana kadar yaşanan en önemli ilerici adım olarak değerlendirmemiz için yeterli.
Bununla birlikte, Cumhuriyet’e önceleri daha çok ideolojik ve siyasal, sonrasında fiziki olarak hakim olan burjuva sınıfın Cumhuriyeti kendi egemenliği için bir araca dönüştürmesi ve beraberinde çürütmeye başlaması da şaşırtıcı değil. Burjuva devrimlerinin tamamı için geçerli bir olgudan söz ediyoruz. Olaylara tarihsel bir yaklaşımla baktığımız için bu dönüşüm ve çürümenin burjuva devrimine sonradan iliştirilmediğini, başından beri içkin olduğunu söylüyoruz. Kimileri bu nedenle Cumhuriyeti ve kurucu kadrolarını değersizleştirmeye, hatta suçlamaya kalkıyor. Bu tam anlamıyla bir saçmalıktır. Cumhuriyetin kuruluşu ve onu içine alan dönem devrimci bir dönemdir, çok büyük bir tarihsel kazanımdır. Bu tarihsel kazanımla birlikte önceleri yavaş yavaş 1960’larla birlikteyse bütün şiddeti ile kendini hissettiren sınıf mücadelelerinde asalak sermaye sınıfı üstün geldikçe ve işçi sınıfı yeterince etkili olamadıkça Cumhuriyet’in altının oyulması da kolaylaştı.
Bu bir mücadeledir ve bugün savunulması gereken, Türkiye’nin ilerici birikimi, 1923’ün tarihsel mirası ve yeni bir kuruluş fikridir: Bu yeni kuruluş bu kez sermayenin değil işçi sınıfının damgasını taşıyacaktır.
Sanata, tarihe, insana, emeğe, bilime karşı olan bir iktidarın AKM’yi yıkıp yenisini yapması eskiyen bir binanın yenisiyle yer değiştirmesi değildi ki! Sembolik bir anlam taşıyordu. Bugün insansızlaştırılan ve bütün tarihsel dokusundan koparılan Taksim’e bir mimari şaheser dikseniz ne fark edecek! İktidar AKM’yi bir direniş olgusu olarak gördü, yıkmaya karar verdi ve kendi sembollerinden biri olarak yeni bir inşaata girişti. İnşaat işinden anlıyorlar ama kent kültüründen, mimariden, sanattan zerre anlamadıklarını biliyoruz. Anlamak ne kelime, düşmanlar. Ellerindeki sanat kurumlarını ne hale getirdiklerini, kimlere rant kapısı olarak peşkeş çektiklerini biliyoruz. Açılışta ortaya çıkacak görüntülerin de hiç estetik olmayacağından emin olabiliriz.
Türkiye makyajla herhangi bir düzelmenin, iyileşmenin gerçekleşemeyeceği bir ülke. Bugün muhalefet tam da bu gerçeğin görülmesini engellemeye çalışıyor ve elinde makyaj malzemeleri ile çürüyen bir sistemi topluma kabul ettirmek için sırasını bekliyor. Cumhuriyet, özgürlük, demokrasi, laiklik bugünkü düzen sınırları içinde bir hayaldir. Bugünkü düzende parlamenter sistemin ne anlama geldiğini yıllarca görmedik mi? Sonra üstüne Başkanlık sisteminin yıkıcı etkisini yaşadık. Bu düzende her şeyi yaşadık. Ve hep kötüye gidiyor. İktidar bir korku filmi gibi, muhalefet ise masallarla geliyor halkımızın üstüne. Gerçekler devrimcidir. Türkiye’de Cumhuriyet fikrini sosyalizm ayağa kaldıracaktır, gerisi boş işler.
İnsanlar yoksul, işsiz, aç… Bunun tek bir nedeni var, küçük bir azınlık ülkenin bütün kaynaklarını sömürüyor. Hem bu saçmalık sürecek hem özgürlük olacak, demokrasi olacak, cumhuriyet olacak! Masal dediğimiz bu. Evet TKP kestirip atıyor; Ekmek yoksa Cumhuriyet de yok!
Partimizin örgütlü olduğu yerleşimlerin sayısı her geçen gün artıyor. Gördüğümüz halkın yaşananlara büyük bir tepkisi olduğu ama aynı zamanda çaresizlik ve umutsuzluk içinde kaldığıdır. Biz tepkiyi büyütmek ve umuda çevirmek için çabalıyoruz. Yoksulluk kader değildir, eşitsizlik bir doğa kanunu değildir. 7 Kasım aynı zamanda dünyada ilk sosyalist devrimin gerçekleştiği gündür. Yani yoksulluğun kader olmadığını düşünen emekçilerin kendi geleceklerini kurmaya başladığı gün. İşte biz 7 Kasım’da her yerde düzenlediğimiz toplantılarla bunu anlatacağız. İnsanlık iyi şeylere layıktır. Bugünkü kepazeliğe boyun eğmek zorunda değiliz.