Sosyal medya’da bazen düzeyli tartışmalara şahit oluyorum.
En İlgimi çekeni ise, başlıktaki konuyu tartışan gruptakilerin ortaya koyduğu görüşlerdi:
- İnsanoğlu kısacık ömründe göremeyeceği şeylerin peşinden gitmek yerine, o an için kişisel çıkarına en uygun olan neyse onu tercih ediyor sanki. Oysa son tahlilde ‘’Küreselciliğin’’ de, ‘’Milliyetçiliğin’’ de, ‘’Dinciliğin’’ de daha güzel bir dünya yaratmayacağı açık. Ama talan bunlarla sürüyor, sürdürülüyor. Talanın içinde kendine küçük de olsa yer bulanlar, bunlardan birine yanaşıyor. Yoksa Avrupa’nın ve gelişmiş Dünya’nın orta sınıfları Afrika’nın, Asya’nın, Güney Amerika’nın ve Dünya’nın daha bir çok bölgesindeki halkların mağduriyetini mutlaka görüyorlardır.
- Dünya’nın orta sınıfları ne zaman ki pragmatik faydalıcılıktan vazgeçerler, işte o zaman bir şeyler daha güzele doğru hareketlenir.
- Çağdaş ve evrensel değerleri benimsemiş, demokrasiyi özümsemiş, insan haklarını içselleştirmiş orta tabakaların, aydınların, entelektüellerin olumsuz gidişi engelleyecek güce sahip olduğunu görüyoruz.
- Bu günün esas meselesi; anılan kitlelerin ve bu doğrultudaki kadroların vahşi kapitalizmin yarattığı sorunları giderici boyutta ve küresel bazda alternatif çözümler üretememesinden kaynaklanmıştır. Bu nedenle; reel siyasi tablonun dünya düzeninin bir kaosa doğru sürüklendiği sinyalini vermesi karşısında, karamsarlığın artmasına yol açmıştır.
- Her şeye rağmen; insanlığın, eşitliğin, hukukun, adaletin, barışın, farklılıklara rağmen birlikte yaşama isteminin egemen olduğu bir dünya düzenine ulaşmayı umabilmeyi dilemek, sadece bir iyi niyet beklentisinin ötesine geçemiyor.
- Duyarlı orta sınıfların ortaya koyduğu bu görüşler, yani doğruluğu ispatlanmış gerçekler, acaba geniş halk kesimleri tarafından ne kadar biliniyor?
- Bunun için önce istek, sonra merak ve de bilgi birikimi gerekmiyor mu?
- Bunlara sahip olmadan, önerilen doğru politik mesajların algılanması ve tercih edilmesi nasıl mümkün olacak;?
Her türlü ekonomik ve sosyal sıkıntıyı yaşadığına şahit olduğum çevremdeki kavruk insanlar, hiç de böylesi sorgulamalara kafa yormuyorlar.
Yukarıdaki paragraflarda tanımı yapılan orta sınıfların da (en azından bizim Ülkemizde) böyle bir dertlerinin olduğunu maalesef düşünmüyorum.
Belki idealist aydınların, hümanistlerin ve de sosyal duyarlılıkları yüksek bencil olmayan azınlıktaki insanlarımızın böylesi kaygıları ve alternatif geliştirme düşünceleri olabilir. Ama ne yazık ki sayıca çok azlar.
Son olarak;
Esas ekonomik düzenin değişmesi talebinin geniş halk kesimlerinden gelmesi ve bunu demokrasi kuralları içersinde başarmaları gerekir. Yolu ise siyasal örgütlenmedir.
Mevcut siyasi partilerin içinde yukarıdaki düşünceleri programına alan siyasal parti hangisi ise, onun tercih edilmesi şarttır.
Ama siyasi partilerin ekonomik, sosyal programlarını takip eden, onların iktidara geldiklerinde neleri değiştireceklerini bilen seçmen oranı yüzde kaçtır? Bileniniz var mı?
İşte bu gerçekler beni maalesef umutsuz kılıyor.
Belki bu sorunun çözümü, iddialı bir siyasi kadronun ortaya çıkarak halkın bu konulara önce ilgisini çekip, sonra da desteğini kazanabilmesine bağlıdır. O noktada da, inandırıcılık sorunu ortaya çıkıyor. Çünkü, hatırlarsak bir önceki genel seçimlerde, ana muhalefet partisinin dar gelirlilere yönelik mükemmel hazırlanmış ekonomik programı olmasına rağmen, maalesef seçmen çoğunluğu tarafından tercih edilmemişti.
Belki bu konularda duyarlılığı olan orta sınıfların daha fazla sorumluluk almaları gerekiyor.