Manisa’da askerler yedikleri yemekten zehirlenmiş.
Yedikleri bir yemek fabrikasından geliyormuş. Ben 1970-71’de Kars’ta Hudut Taburunda yedek subay iken askerin yemeği, taburun mutfağında pişer, hem sağlık ve hem de kalite açısından bir aksaklık olmaması için levazım subayların yanı sıra nöbetçi subaylar görevlendirilirdi. Hazırlanan yemeklerden her öğün öncesi alınan örnekler, önceden komutana götürülür ve onun tadarak onay vermesinden sonra askerler doyurulurdu.
Bu sistem nedense terk edilmiş. Neden böyle yapılmış, bu yazımın konusu değil. Ben bu tür zehirlenme olaylarının önlenmesi için alınan kanuni tedbirlere değinmek istiyorum. Unutmadan yazayım; zehirlenme belirtileri her zaman şiddetli ağrı, kusma vs ile ortaya çıkmadığından kişi bazen zehirlendiğinin farkına varamaz. Ama bunun tekrarı sonradan ve hatta yıllar sonrasında çok hayati sağlık problemlerine neden olabilir. Manisa’daki kışlada böyle olmadığını kim garanti edebilir? Bunu araştıran var mı? Yok…Analar- babalar çocuklarını askere gönderecek, onlar yedikleri yemekten zehirlenecekler…Şu felakete bakın. Ayıptır, yazıktır ve günahtır.
Türkiye’de bu durumda suçlu, “günah keçisi” konumunda bellidir!...Yemek fabrikasında çalışan gıda mühendisleri (Kanuna göre gıda mühendisi dışında, kimya mühendisi veya ziraat mühendisi de olabiliyor). Onlara sorulacak; kontrolü neden gerektiğince yapmadın, uyarılarda bulunmadın?
Özel sektörde görev alan gıda mühendisi gerekli tedbirleri nasıl alacak ve nasıl aldıracaktır? Durumu ekmek üretimini örnek alarak irdeleyelim bakalım:
Belli bir kapasitenin üstünde üretim yapan ekmek fırınları da yemek fabrikaları gibi gıda, ziraat veya kimya mühendisi çalıştırmak zorunda. Ne için ? Üretim safhasında uygulamaların, kullanılan malzemelerin sağlığa uygunluğunu belirlemek ve denetlemek için. Bu mühendis, uygunsuzluk görünce olaya müdahale edecek…Maaşı, işyerinin sahibi tarafından ödenen, herhangi bir uygulamaya itiraz ettiğinde işten atılabilen bir gıda mühendisi bu kontrol görevini gereken şekilde ve yoğunlukta yapacak öyle mi!.. Sözü dinlenmediğinde görevli makamlara şikayette mi bulanacak işten atılacağını bile bile. Nasıl olsa dışarıda böyle bir iş bekleyen çok iken…
Bu o kadar geçersiz ve kokuşmuş bir sistemdir ki ben ekmek üretimi yapılan ticari kuruluşta bu görev için işe alınıp sürekli olarak, “ekmek satan tezgahtar” olarak çalışan mühendisler gördüm.
Üstelik bir başka acayip durum da söz konusudur : Bu mühendisler işverenin başlangıçta suçlanmasını, yapması gereken işi yerine getirmekle değil, sadece var oluşlarıyla önleyen kalkan durumundadır: Bir zehirlenme olayı veya sağlık şartlarına aykırı bir durum mu belirlendi işverenin silahı bellidir: İşveren “Bizim bütün üretimimiz mühendis kontrolünde yapılmaktadır” diyecektir.
Siz böyle bir sistemin dünyanın bir başka yerinde de var olduğunu duydunuz mu? Sistem sadece formaliterdir.
Olayın başka ve çok komik bir yönü daha var. Böyle mühendisleri kanunen, sadece belli bir kapasitenin üstünde üretim yapan iş yerleri tutmak zorundadır. Çünkü Türkiye’de küçük işletmeler de kir-pas olmaz, sağlığa aykırı işlem olmaz! Bu yerleri Tarım İl Müdürlüklerinin ilgili birimleri ve Belediyeler de denetler gözüküyor. İngilizlerin meşhur bir atasözü vardır; “İki sahibi olan öküz açlıktan ölür” derler. Burada öküzün aç kalması konu olamaz, o zaten ölüm döşeğindedir. Olan bu değil mi? Gerçek budur ve gerçekleri saklamakla veya görmezden gelmekle problemlerin çözülemeyeceğini bu toplum öğrenmek zorundadır.