İnanılır gibi değil ama yüzlerce benzer durumu tatlılıkla çözmeyi başaran birisi olarak bu defa tam tersi olunca kaleme sarılmak zorunda kaldım.
Kavşaktan dönüyorum, cep telefonum çalıyor, sağa sinyal verip, otobüs durağı olan yerin oldukça gerisine dörtlülerimi yakıp geçici olarak bekliyorum. Telefonu açıyorum. Motosiklet ailesinden bir genç kardeşimle konuşuyorum. Tam bu sırada ön yan kapım açılıyor, içeriye doğru uzanan birisi “dükkanımın önüne neden park ediyorsun?” diye dalıyor. Şaşırıyorum ama sabrımı koruyorum. Karşıya park etmemi ve tam iftar zamanı olduğunu söylüyor. İşin ilginç yanı, ben telefon için durunca eşim o markete girip kavun almak için içerde bulunmaktaydı.
Kısa süreliğine durduğumu, telefon konuşması sonrasında gideceğimi söylememe rağmen aynı kişi bu defa yeniden otomobilimin içine doğru girerek el kol hareketi yapmaya başladı. Konuşmakta olduğum arkadaşa biraz sonra arayacağımı söyleyip telefonu kapattım ve bir vatandaş olarak 155’i aradım. En az 15 kez çaldıktan sonra bir memur arkadaşıma kısaca derdimi anlatıyordum ki, market çalışanı veya sahibi bu defa sürücü tarafına gelip cama vurmaya başladı. Bir marketçinin saldırısına uğradığımı söylerken, onun karşıya park etmemi istediğini, ama oranın askerlik şubesi olduğunu söylediğimde memur kardeşimin verdiği cevap şu oldu: “Orası askerlik şubesi, oraya park etme, adam doğru söylüyor!” dediğini duyunca 155 ile olan konuşmamı sona erdirdim. Zaten beni dinlemedi...
Bundan sonraki gelişmeleri özetliyorum:
Memur kardeşimin bu garip cevabı esnasında zaten otomobilimin camını açmıştım. Marketçi bu defa neden polisi aradığımı sormaya başladı. Kapı kilitli idi, kapıyı da açtım, buyursun diye. Emniyet ile konuşmam sanıyorum hafiften de olsa onu biraz frenlemiş oldu. Bak dedim, senin marketinden çıkan bayan var nereye geliyor? Sağ ön kapı açıldı, eşim arabada, elindeki torbaları önce bagaja koyup sonra öne doğru gelip otomobile bindi. ‘Tanıyor musun’ dedi market sahibini? ‘Biraz önce tanıştım!’ dedim...
Devam ediyorum; “Eğer inersem sizde kalıcı hasarlar bırakabilirim, bunu tehdit olarak algıla!” dedim. Arkasından şimdi dönüp dükkânına gitmesini söyledim... Benim söylediklerim mi, eşimin onun marketinden gelmesi mi yoksa emniyeti aramam mı etkiledi bilmiyorum dönüp gazeteleri toplamaya başladı.
Sağ ön kapıyı açıp içeriye doğru yönelip, ellerini kollarını bana doğru uzatmasında iftara çok yakın zamanda düşen kan şekerimdem hareketle acaba bir Wenger (Rescue Tool) mi işe yarardı yoksa Smith-Wesson mu? Ya da otomobilimden inip halen sürdürmekte olduğum Full-Contact-Karate sevgisinden hareketle özel egzersizler mi uygulamalıydım?
Hiçbirini yapmadım. Kıymetli kardeşim Onur Akıllı’nın sözleri aklıma geldi: “Hocam sen sabırlı bir adamsın! Sabra devam! Dediğini yaptım ve konuyu bir arkadaşıma anlattım. Ondan duyduklarımı asla yazmam. Onun başına gelenleri yapsaydım, birkaç gün devam edecek televizyon haber dizisinde ekran mezesi olabilirdim...
Aslında, televizyon ekranlarından benzer olayları izlemiyor muyuz? Ona yan baktı, bıçaklandı; yolda önünü kesti ileride kurşunlara hedef oldu. Park yeri kavgası ölümle sonuçlandı, gibi... Ne yazık ki bu türden basit olayların sonu insan yaşamını değil tehdit doğrudan ölümle sonuçlanabilecek hale gelebiliyor. Ben sabır ve itidal ile konuyu geçiştirdim.
Ama buradan iki önemli dersin çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Bir kere 155’deki görevli kardeşlerim yorum yapma yerine önlem alma pozisyonunda olmalıdır! Nerede park edilip edilmeyeceğini ondan çok ben bilirim! Konuya çözüm yerine başka konularla geçiştirmekten vazgeçsinler!
Marketçi arkadaşım için şunu öneriyorum: Bu işlerin bir odası veya birliği varsa oradan ciddi eğitimler almalıdır. Yoksa hiç beklenmedik tablolarla karşılaşabiliriz. İşin daha komik ve vahim yanını sizle paylaşayım; kendi dükkanı önüne park edilmesini istemeyen bir zihniyete karşın kendi arabası günde 12 saat otobüs durağı önünde park etmeye devam ediyor. Buna ne buyrulur?
Hayat böyle bir şey işte...