Uçakların kullandığı özel bir yakıt var. Bu yakıt da fosil yakacaklar sınıfından. Bu yüzden yandıklarında saldıkları gazlar ve tozlar motorlu kara taşıtlarınınkilerin aynısı; su buharı, karbondioksit, ozon, metan, azot oksitler, kükürt oksitler, karbon monoksit, hidrokarbürler ve duman. Yani sera gazları yine sahnede... Özellikle kalkış anında bu gazlar çok fazla miktarda salınıyor.
Fakat, uçaklar yolculuklarını çok yukarılarda yaptığından saldıkları gazlar sera etkisini arttırma işlevine hemen başlıyorlar. Bu nedenle uçaklardan salınan karbondioksidin olumsuz etkisi yeryüzünden salınana göre üç kat kadar daha fazla.
Geçenlerde bir arkadaşım anlattı: Yabancı bir kişi ekolojik tarım yapmak için arazi arıyormuş. Gittikleri bir arazi çok hoşuna gitmiş. Tam fiyat konusunda konuşmaya başlamışlarken satın almaktan aniden vazgeçmiş. Nedenini sormuşlar. Başını kaldırıp, gökyüzüne doğru bakmış .”Yukarıdan yolcu uçağı geçiyor, onların saldığı gazlar bu araziyi kirletir, burası uygun değil” demiş. Çok da doğru söylemiş..
Bunu duyunca aklıma ortalama büyüklükte bir uçağın yakıt tüketimini bir otomobilinki ile karşılaştırmak geldi. Yaptığım araştırmaya göre T.H.Y’nın en çok kullandığı iki motorlu yolcu uçağı (Boing 737) 100 km mesafe için 460 litre yakıt harcıyor. Piyasada yeni model otomobiller 100 km için ortalama 5,5 litre benzin harcıyorlar. Yani aynı mesafe için orta büyüklükte bu yolcu uçağı otomobilden takriben 90 misli yakıt sarf ediyor. Dört motorlu büyük uçakları hiç sormayın.
Gelelim sera etkisi açısından önemi nedeniyle uçaklardan salınan karbondiokside: Uçakların tükettiği bir ton yakıt 3,16 ton karbondioksit salınımına neden oluyor.
İtalya’nın tanınmış gazetesi La Repubblica’da yayınlanan bir yazıda okuduklarıma inanamadım. Burada yazılana göre bütün dünyada bir yılda hava trafiğinden salınan karbondioksit miktarı 670 milyon ton . Bu arada unutmayalım:
Yapılan hesaplara göre 2000 yılında sadece motorlu araçlar tarafından atmosfere salınan karbondioksit miktarı 1,92 milyar ton olarak hesaplanmıştır.
Şu rakamlara bakar mısınız. Başka bir kıyaslama daha yapalım. Orta boylu bir insan, aldığı besinlerin bir kısmını yakarak havaya bir günde bir kilo karbondioksit verir. Bir hektar tarladan bakterilerin solunumu sonucu havaya günde 2-5 kg karbondioksit karışır.
Bu durumda ülke içi ulaşımda elektrikle çalışan yüksek hızlı trenlere ağırlık vermek gerekmiyor mu ? Bu sağlandığında, uçak yolculuğunun başlayacağı hava alanına, üstelik en az iki saat önce gitme, vardığı yerde hava alanından şehre ulaşma için geçen zaman ve yol parası da treni tercih nedeni olmayacak mı? Unutmayınız ki bu tür trenlerin neden olduğu hava kirliliği uçağınkinin onda biri düzeyindedir. Massachusetts Teknoloji Enstitüsünün (ABD) bir araştırmasına göre son 10 yılda uçak kazalarında yılda yaklaşık 1000 kişi hayatını kaybetmiştir ama uçakların neden olduğu hava kirliliğinde yılda 10 000 kişi hayatını kaybetmektedir.
Bir de ses kirliliği var. Daha doğrusu gürültü kirliliği demek lazım. Hava alanlarının çevresinde yaşayanları düşünün. Bir yayında gördüm: Kentlerde yaşayan Avrupalıların %25’i ses kirliliğinden dolayı rahatsızlık duyuyormuş. Aynı tür araştırmayı Türkiye’de yapsanız çıkacak rakama çok şaşırırsınız.
Benim ülkemde ne karbondioksit ve atmosferi kirleten gazlar ne de gürültü kimsenin umurunda değildir. Yerdekinden korkmayan havadakinden neden korksun!.. Kırk günlük çocuğunu bebek arabasına koyup, binlerce motorlu taşıtın yarattığı zehirli havada ve onların yarattığı gürültülü ortamda, halkın sağlığını gözetmekle görevli makamların “Yürüyüş yolu” olarak tanımladığı, aslında “Zehirlenme yolu” olduğu kesin yerde gezdiren analar- babaların yaşadığı bir kentte bu bilgiler neye yarıyor dersiniz. Gel de bu duruma yanma!
Kaynak: Anonim. LENNTECH. effetto-serra/soluzioni.