Başlığın neyi ifade etmek için atıldığını anlamak için, önce ‘’Orta gelir tuzağı’’ en basit tanımıyla neyi ifade ediyor bir bakmak lazım:
Alt gelir grubundan ( 1.000 ABD. Doları ortalamasından) bir üst gruba çıkabilmeyi başarmış olan Ülkeleri bekleyen tehlike olarak anlatılabilecek bu durumu rakamlarla ifade edecek olursak, kişi başına düşen gelir ortalaması yaklaşık 10.000 ABD. Doları düzeyindeki Ülkelerde, çok bilinen nedenlerle (AR-GE’ye dayanmayan, rekabetçi olamayan üretim modeli, büyümeyi sadece tüketimle ve borçlanarak sağlayan ekonomik işleyiş) yeniden gelir artışı sağlanamayınca ‘’Orta gelir tuzağına’’ düşmüş Ülke değerlendirmesi yapılıyor.
Ülkelerin alt gelirden orta gelir grubuna çıkarken kullandıkları bu
ekonomi politikaları, bu noktaya gelindikten sonra aynen uygulanmaya devam edilmesi, ekonomik büyümeye engel oluyor, durağan hale gelinince de büyüme sağlanamadığından hep aynı seviyede kalınıyor.
Bu olumsuzluktan çıkış için önerilenler, yazının başlığını oluşturan soruya yanıt vermeyi gerekli kılıyor.
Daha açık ifadeyle anlatalım:
Ülkelerin ekonomi politikalarındaki tercihler, vatandaşların siyasi tercihlerine göre şekillenir.
Seçmenine varlık ve bolluk vaat eden politikacılar, bunun kaynağını da oluşturmak durumundadırlar. Olmayan bir varlığı dağıtmak mümkün olmadığına göre, önce varlığı oluşturmak gerekir. Halkın bu noktadaki siyasi tercihi, ne yazıktır ki sadece kısa vadeli çıkar ilişkileriyle şekillendiğinden, daha geniş değerlendirmelere (Sorgulamalara) ihtiyaç duyulmuyor. Örneğin;
Makarna, kömür vs. dağıtımı, oy avcılarının en kolay avlanma yöntemi oluyor. Yoksulların istismarı diye açıklanabilecek bu durumdan, karşılıklı bir bağımlılık ortaya çıkıyor.
Şöyle ki; hakkında çok inanılır yolsuzluk suçlamaları olan bazı üst düzey politikacılar, yoksul seçmenler tarafından büyük bir hoşgörü ile karşılanıyor, seçimlerde bu kesimlerden her şeye rağmen oy almaya devam edebiliyorlar. Karşılığında kamu gücüyle nemalandırılanlar, durumlarından hoşnut olmaya devam ediyorlar.
Ancak; bunun sonucu garip bir ekonomik model işleyişi ortaya çıkıyor. Ekonomi sağlıklı büyümediğinden, belli bir sınırda takılıp durağanlaşıyor. İşte ‘’Orta gelir tuzağı’’ bu noktada başlıyor ve şayet radikal dönüşüm sağlanamaz ise, sürdürülemez bir ekonomik işleyişe mahkum olunuyor.
Elimden geldiğince kısa ve net anlatmaya çalıştığım bu olumsuz tablo’nun değişmesi için önce vatandaşın siyasi tercihinin büyük oranda değişmesi gerekiyor.
Peki; böyle bir beklenti gerçekçimidir?
Bazılarının dediği gibi, acaba vatandaşın iyice dibe batması mı gerekir?
Veya; vizyon sahibi dürüst politikacıların, her şeyin doğrusunu söyleyerek ve alternatif önerileri de sunarak mı değişimi sağlamalarını beklemek lazım. Bence doğrusu ve yapılması gereken budur.
‘’Orta gelir tuzağı’’ gibi ilk bakışta sıradan vatandaşlar için anlaşılması zor olan bir durumu ancak yaşamdan somut örnekler vererek açıklamak faydalı olur düşüncesindeyim.
İçinde bulunduğumuz günlerde, bunu en iyi yapabilecek politikacıların başında Kocaeli milletvekili Hurşit Güneş’in şansı olduğunu sanıyorum. Çünkü; CHP. adına yeni hükümet programının eleştirisini yapma görevi kendisine verilmiş. Bu durum, başta sayın Hurşit Güneş kadar, bence herkes için iyi bir fırsattır. Umarım doğru değerlendirilir.