Geçtiğimiz birkaç gün içinde bilgi saldırısına uğradım. Bir tarafta Türkiye’nin değil Dünyanın önemli ve güçlü şirketlerinden biri olan Ford Otosan’ın İnsan Kaynakları Müdürü Aşkın Çavaş’ın anlattıkları diğer tarafta
Her iki konuşmacı iki ayrı alanın temsilcileri idi. Otosan, kendisinde çalışmayı isteyenleri nasıl seçtiğini kısa fakat önemli mesajlarla açıkladı. İşe alım süreçlerini üç parametre ile özetledi: Standart, Hız ve İletişim…
Standart denildiğinde en önemli konu global bir şirket olma sebebi ile İngilizce’de yoğunlaşıyor. Bu standardın hemen her sektörde artık ilk sırada yer aldığını bilmemiz gerekiyor. Hız ve İletişim konularını merak edenlerimiz olursa bir başka konuşmayı kaçırmamalarını öneriyorum. Salonu dolduranlar yalnızca Spor Bilimlerinden değil, Endüstri Mühendisliği, İnsan Kaynakları, Teknoloji Fakültesi, İletişim Fakültesi gibi farklı kaynaklardan gelmişlerdi. Sanıyorum, bir işe girmede minimal görünen ama aslında çok önemli birkaç ölçütün değerini burada anlama fırsatı buldular.
Spor pazarlaması için şirketlerin öncelikle Fransa’da neler yaptıklarını doksan dakikaya sığdıran Dr. Tribou’nun konuşmasını Spor Yöneticiliği Bölümü öğrencileri yüksek ilgi ile dinlediler. Erasmus kapsamında bir haftalığına aramızda misafir olan hocamızın anlattıklarını kısaca özetlemek istiyorum:
Yalnız spor ürünlerinin pazarlamasında değil, 60’lı yıllardan sonra insanlar kendi ihtiyaçları dışındaki sektörlerden alışveriş yapmayı tercih etmeye başladılar. O yıllara kadar günlük ve basit gereksinimler için harcama yapan tüketiciler daha sonra bu alışkanlıklarını eğlenceye aktardılar. Modaya takıldılar ve paralarının büyük bir bölümünü keyif alacakları sektörlere yatırmaya başladılar. Evlerinde fırından yeni çıkmış ekmek arasına koyulmuş beyaz peynirli sandviçler yerine ışık hızı ile üretilmiş ve iştah arttıran tuzlarla bezenmiş fast food grubuna atlayınca, çağımızın en önemli sorunlarından biri olan obezliğe doğru yelken açtılar.
Mağazalara girince nerelerinde en çok alışveriş yapılır olduğunu incelemişler. Reyonların görevlilerinin müşterilere olan yaklaşımını araştırmışlar. “Buyrun, size nasıl yardımcı olayım?” sorusunu soranlar olursa müşterilerin bundan hoşlanmadıklarını belirlemişler. Köşeler ve köşe başlarında en çok satış yapılıyormuş. Böyle olunca o bölgeye satılması güç olan ürünleri koysanız bile mutlaka satıldığı görülmüş.
Spor ürünleri arasında bir firmanın % 60 civarındaki bölümünü oluşturanların spor yapmayanlar arasında yer aldığını görüyoruz. Tenis raketi satılan bölümdeki satıcının ya da diğer adı ile satış danışmanının tenis oynamış olması önemlidir. Tenis raketi satılırken yazılan rakamlar tüketici için kandırıcı olabilmektedir. Reyonda bulunan raketlerin fiyatları 100, 50, 30 ve 20 Euro civarındadır. Danışman, alıcıya 50 Euro’luk olanını tavsiye etmektedir. Böylelikle sanki tüketici korunuyor gibi olsa da aslında burada farklı bir kârlılık durumu söz konusudur. Aslında 100 Euro’luk bir raket satılmış olsa şirket % 10’luk kâr edecektir. Ama 50 Euro’luk raketten kazandığı pay en az % 25 olmaktadır.
Daha başka bilgiler de vardı. Konuya ilgi duyanların Yrd. Doç. Dr. Cem Çetin hocamızın derslerini izlemelerinde fayda var. Çünkü onun aktardıkları da benzer özellikler içeriyor. Tüketeceklerimizin sağlam ve kullanışlı olmasını istiyorsak markaların cazip renklerine takılıp kalmamak gerekiyor. Aynı özellikte olan ve marka ürünlere göre daha dayanıklı olanlar varsa onları satın almayı tercih etmeliyiz.
Geçen haftayı böylelikle özetlemiş oldum. Haftaya motosiklet üzerine konuşacağız…