Yıl 1968. Bir Orman İşletme Müdürlüğünde staj yapmam gerekiyor.
Tirebolu’ya gittim. Sahile sırtınızı dönüp baktığınızda yerleştiği yamacın yemyeşil dokusu içinde tarihi ve beyaz badanalı evleri ile çok güzel bir yer.
Birkaç gün sonra batı yönde, 10 km uzaklıktaki Espiye üzerinden küçük bir köy otobüsü ile Karaduğa Orman Bölgesine ait üretim alanına vardım.
Gittiğim yer, etrafı ladin ormanlarıyla çevrili, deniz seviyesinden 1600 m yüksekte, yemyeşil, çok güzel, doğal bir kamp alanı. Burada, ormanda üretim yapan işçiler için tamamen ağaç malzeme ile yapılmış, baraka tarzında ama oldukça kullanışlı basit yapılar var. Bunlardan biri mutfak olarak kullanılıyor. Yemekleri bu barakanın önündeki masalarda yiyoruz.
Bu alanın ormanla olan sınırında ortalama 50-60 cm derinlikte, berrak ve oldukça soğuk suya sahip geniş bir dere akıyor. İçinde kırmızı benekli alabalıklar yüzüyor. Bazı günler bunlardan avlayıp, orada görevli muhafaza ve ölçü kesim memurlarıyla kendimize ziyafet çekiyoruz.
Kamp alanının çevresinde her iki yüzü çok güzel ormanlarla kaplı derin vadiler uzanıyor. Yakın köylerden gelmiş orman işçileri bu ormanlarda tomruk ve yakacak üretiminde çalışıyorlar.
Burada, daha ilk gün, çok ilginç bir durum dikkatimi çekti: Arazide ıslık sesleri hiç durmuyor. Meğer bir yamaçtan diğerine uzaktan haberleşmek için ıslık kullanılıyormuş. Önceleri belli kelimeler için belirli bir ıslık olduğunu sanmıştım.
Islık çalarak belleğinizde olan bir melodiyi seslendirebilirsiniz. Ama ıslıkla konuşmak nasıl olabilir!
Durumu net olarak anlayabilmek için çok güzel ve gökyüzünde tek bir bulutun görülmediği bir gün ormanda çalışan bir işçinin yanına gittim. Karşı yamaçta bir başka işçi görülüyordu. Yanına gittiğim işçiye karşıdaki arkadaşına, hiçbir el kol işareti yapmaksızın ıslıkla “Yağmur yağacağını” söylemesini istedim. Islık çalması bitince karşıdaki kişi kafasını kaldırıp, elini alnının üstünde tutup gökyüzüne baktı. Sonra “Sen benimle dalga mı geçiyorsun !” anlamında bir işaret yaptı. Anladım ki onların ıslıkla ifade edemeyecekleri söz ve cümle yoktu.
Sonradan öğrendiğime göre o çevrede birkaç köy ıslıkla konuşuyormuş.
Yurdumuzda bu yeteneğin kaynağı Giresun’un Çanaklı içesinin Kuşköy isimli köyü. Buraya gelen “Biyoakustik” uzmanlarının tespitlerine göre buranın halkı “i-ö-o-f-k-ç” seslerini ıslıkla oluşturarak heceler üretiyormuş. Bu yeteneğin kaybolmaması için Kuşköy köyünde, 1997'den beri, Mart ve Nisan ayları arasında, köy sakinlerinin özel yeteneklerini kullanarak mümkün olduğunca karmaşık mesajları iletmek için birbirlerine meydan okudukları bir festival düzenleniyor.
Yaptığım araştırmada ıslıkla konuşma açısından dünyada çok tanınan bir başka yerin Kanarya takım adalarındaki volkanik “La Gomera” adası olduğunu öğrendim. Bu adada yıllardır “Silbo” olarak tanımlanan bir ıslık dili varmış. Geçmişte çobanlar tarafından, adadaki derin vadilerde iletişim kurmak için kullanılmış bir ıslık dili.
Şimdi çok iyi bir haber: Yurdumuzda Kuşköy ve çevresinde “ıslıkla konuşma” uygulamasınınUNESCO tarafından, “Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine alınması, 2016 yılında G.Kore’nin Jeju adasında yapılan toplantıda kabul edilmiş.
Ama aklım almıyor ! Somut olanı koruyamıyoruz, somut olmayanını nasıl koruyacağız?
Kaynak: Silbo gomero.2021.Wikipedia, l'enciclopedia libera.