Erol Evgin’in bir dönemler çok popüler olan şarkısının ismi ‘’İşte Öyle Bir Şey’’ idi.
’Seni düşündüm dün akşam yine
Bir garip duygu doldu içime’’
diye başlayıp özlem dolu aşk sözcüklerinin birbiri ardına sıralandığı muhteşem şarkının sözleri kolay unutulur gibi değildir.
Ama benim siz değerli okurlarıma bu yazımda konu edineceğim olay böylesi güzelliklerden bahseden bir yazı olmayacak. Katı gerçeklerin anlatılmaya çalışılacağı kısa ve basit bir köşe yazısı olmasını hedefliyorum.
Birkaç gün önce basında çıkan haberlere göre, Türkiye’de son döviz kuru artışından sonra ilginç bazı ekonomik gelişmeler yaşanıyormuş.
Örneğin; ekonomik şartlar gereği içinde bulunduğumuz (hayat pahalılığından en çok yakınılan, temel gıda ürünlerinin bile en zor satın alınabildiği) süreçte, belli bir kesim durumdan oldukça mutlu olmuş gözüküyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarında çıkan haberlere göre, lüks otomobil ve pahalı gayrimenkul satışlarında adeta patlama yaşanıyormuş. Geçmiş yıllar aynı dönem satış kıyaslamalarına göre, bu sektörlerde olağanüstü satış artışları ortaya çıkıyor.
Yastık altı tabir edilen döviz cinsinden ‘’tasarrufun’’ hızlı kur artışı nedeniyle ortaya çıkartılıp bozdurulmasıyla yaratılan kaynağın kullanılması, bahsi geçen sektörlerde satış patlamasına sebebiyet veriyor.
Şimdi bu olaya iki farklı pencereden bakarak yorum yapılabilir.
Birincisi; ‘’Ne güzel işte, piyasalar hareketleniyor, satışlar arttıkça ekonomi büyüyor. Tahsil edilen vergiler artıyor, ortaya çıkan para her bakımdan faydalı sonuçlar doğuruyor’’
İkinci bakış açısına göre ise; bozdurulan dövizin bazı vatandaşlarımız tarafından nasıl ‘’Tasarruf’’ edilebildiği soruluyor. Daha doğrusu, bu tasarrufçuların nasıl olup ta hemen herkes zar zor geçinirken, kazandıklarını temel harcamalarına bile yetiştiremiyorken, ancak borçlanarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorken, azınlık bir grubun bu ‘’tasarruf’’’u nasıl başardıklarını anlamaya çalışıyor.
Değerli okurlarım;
Bu noktada size bir itirafta bulunayım:
Aslında benim gördüğüm kadarıyla, böylesi sorgulamalara bizim toplumuzda pek sık rastlanmıyor. Yukarıda bahsettiğim ikinci farklı bakış açısı gibi değerlendirmeler ne yazık ki yapılmıyor.
Benim esas merak ettiğim de bu!
Acaba neden?
Kadercilik mi? Beyin tembelliği mi? Yoksa; belki benim de karşıma fırsat çıkabilir, durumdan ben de yararlanırım diye mi düşünülüyor?
Sebebi her ne olursa olsun, haksız kazanç, gelir dağılımı adaletsizliği, fırsat eşitsizliği, ve daha bir çok olumsuzluklar, bana göre sorgulanmalı ve çözüm üretilebilmeli. Bunu toplu adına yapması gereken oluşum ise, demokratik Ülkelerde siyaset kurumudur.
O halde; tek tek bireyler olarak kendimizi asla çaresizlik içinde hissetmememiz gerekiyor.
Yapılması gereken; yaşananlara karşı ilgili ve bilgili olmak, daha sonra da doğru siyasi tercihlerde bulunmak olmalıdır. Önümüzdeki seçim süreci bize bu imkanı sağlıyacaktır.
Vatandaşlarımızın her ne sebeple olursa olsun, kendilerini sömürtmelerine izin vermemelerini, uyanık olmalarını ve maddi kazanç söz konusu olduğunda, birilerine kendilerini manevi değerleri kullanarak istismar ettirmemelerini temenni ediyorum.
Aksi taktirde bu gün çaresiz gibi gözüken geniş halk kesimlerinde yaşanan ekonomik olumsuzluklar hep devam eder ve bizler de ‘’Ne yapalım, kaderimiz böyleymiş’’ demeye ve sonunda aynen Erol Evgin’in şarkısındaki gibi, yaşadığımız hayata ‘’İşte öyle bir şey’’ deriz.