Geçenlerde elime bir yayın geçti, İtalya’da, Ferrara üniversitesinde yapılmış bir araştırma. Konusu domates. Çok kapsamlı bir çalışma.
Bu yayından domatesin anavatanının Meksika ile Peru arasında kalan bölge olduğunu öğrendim. Avrupa’ya 1540 yılında İspanya üzerinden ilk getirildiğinde, ülkemizde “Köpek üzümü” olarak bilinen bitkiye çok benzediğinden zehirli olduğuna inanılmıştır. Bu nedenle ilk zamanlar özellikle İspanya’da önce botanik ve tıp bahçelerinde dikilmiş, pencereleri ve avluları süsleyen süs bitkisi olarak kullanılmıştır. Fakat Hollandalı bir bitki bilimcisinin, domatesin cinsel gücü arttırdığı fikrini yayması üzerine Fransızlar ona “Pomme d’amour” yani “Aşk elması” ismini vermişler. Öyle ki Fransa’da bir zamanlar kibarca ilan-ı aşk etmek için kadınlara sunulurmuş. İngilizler de Fransızlara uyup ona “Love apple” demişler. İşin tuhafı anavatanı Peru’da da domates süs bitkisi olarak kullanılıyormuş.
Süs bitkisi olarak domates yetiştiriliciliği İspanya’dan Fas yoluyla bütün Akdeniz havzasında yayılır. 1596 yılında gelişimi için çok uygun iklim şartları bulduğu İtalya’da yetiştirilmeye başlanır. Sonradan yavaş yavaş besin değeri anlaşılır ve domatesi ilk yiyenler de İtalyanlar olur. Oradaki isminin aşkla filan ilgisi yoktur. İtalyanca’da adı “Pomodoro”dur. Anlamı “Altın elma”. Çünkü o zamanlar rengi altın rengi imiş, sonradan yapılan seleksiyonlar ve aşılamalarla rengi kırmızı olmuş.
Dünyanın hemen hemen her yerinde yayılmış olması domates bitkisinin uyum kabiliyetinin çok yüksek olduğunu gösteriyor. Yani toprak ve iklim şartları açısından titiz değil... Ancak soğuk iklimlere ve çok düşük sıcaklıklara adapte olamıyor, kuruyup soluyor. Ama onun asıl derdi sudur. Suya olan ihtiyacı, toprak şartlarına ve üretim gücüne göre değişmesine karşın oldukça yüksektir. Özellikle kurak ortamlarda ilkbahar-yaz periyodunda yağışın az olduğu yerlerde sulanması, ürünün randımanı ve kalitesi üzerinde çok etkilidir. Sulama işlemi doğru zamanda ve yeterli düzeyde yapılmadığında domatesin olgunlaşması gecikmekte ve bekleme süresi azalmaktadır.
Bu sebzenin su içeriği fazla ve şeker içeriği azdır. Bu nedenle hemen kullanılabilir enerji sağlar. Etli kısmında organik asitler, özellikle sitrik ve malik asit bulunur. Bunlar domatesin karakteristik kokusunu verir, sindirimi kolaylaştırır, tükrük salgısı ile iştahı arttırır, dokuları canlandırır ve minerallerle kombine olarak domatese alkalik özellik kazandırır. Yanı sıra suda çözünen bütün vitaminler ile C vitaminin mükemmel kaynağıdır. Bir ergin kişi her gün bu vitaminden 80 miligram almalıdır ve orta büyüklükte bir domates bu miktarın %40 kadarını içerir. Bilindiği gibi C vitamini demir alımını kolaylaştırmakta, hemoglobinin ve kemik iliğinde kırmızı alyuvarların üretimine katkı yapmaktadır.
Domates üstelik β-carotene formu altında provitamin A içerir. Domatese kırmızı rengini veren β-carotenedir: 100 gr domates ile her gün alınması gereken β-carotene miktarının %15 i alınmış olur. Farklı miktarlarda olan B grubu vitaminleri (B1, B2 ve B6) unutmayalım. Bunlar da domateste vardır ve hücrelerin oksijenlenmesi ve oksijen alış-verişini iyileştirme açısından çok önemlidir.
Domatesin kıymetini bilin...
Kaynak:
Università degli Studi di Ferrara. Caratterizzione dei sottoprodotti della filiera del pomodoro per un potenziale sviluppo industriale.