Yaşadığımız bu ekonomik sıkıntılar aslında bağıra bağıra geldi.
Özellikle 2010 yılından sonra her alanda gerileme başladı.
Tüm yetkilerin tek kişiye verildiği yıldan sonra ise, kopuk uçurtma gibi her alanda çöküşler olmaya devam etti.
Pandemi sonrası tüm dünya artan enflasyonu durdurmak için, kademeli faiz artışı yaparken, biz “NAS “var söylemleriyle tam tersini yaptık.
Politika faizi %8,5 lara kadar düştü. Düşük kredi faizi nedeniyle piyasaya bol miktarda sıcak para girdi. Ardından doları baskılamak adına kur korumalı bir ucube uygulanmaya başlandı.
Sonuç fiyasko tabi. Enflasyon%120 lere kadar fırladı.
Garip ki, daha önceleri hırsızlık da suçlanan sayın Mehmet Şimşek bu kez kurtarıcı olarak maliye Bakanlığı’na atandı.
Artık” NAS” tan söz edilmez oldu. Faizler de kademeli olarak %50 ye kadar artırıldı.
Peki şimdi durum olumlu mu gidiyor?
Bence olumlu gitmiyor. Mevcut koşullarda gitmesinin de mümkün olamayacağı kanaatindeyim.
Öncelikle şunu çok iyi anlamamız gerekiyor. Ekonomi tek başına incelenecek ve değerlendirilecek bir alan değildir.
Diğer bir ifadeyle, ekonominin olumlu veya olumsuz gelişimini etkileyen önemli faktörler vardır.
Bu faktörler güven veren bir demokrasi ve hukukun üstünlüğü dür.
Maliye Bakanı 3-4 ay önce bir vergi tasarısı hazırladı. Bu tasarının içinde çağdaş ülkelerde de uygulanan, gider bildirimi ve nereden buldun sorusunun sorulabileceği hükümler de yer almaktaydı. Ancak bu tasarı olduğu gibi meclise sunulmadı. Siyasetçe engellendi. Çoğulcu sistemin olmadığı tek kişinin karar verebildiği bir mekanizmada bunlar her zaman olması muhtemel şeylerdir.
Dünyada belki en çok teşvik veren ülkeyiz. Ama bir türlü karşılığını alamıyoruz. Niçin çünkü kime nasıl verildiği ve sonuçlarının ne olduğu ile ilgili hiçbir inceleme yok. Demokratik denetim merkezlerinin hiçbiri sağlıklı çalışmıyor.
Dünyada demokratik durumu ölçen endeksler yer almaktadır yapılan bir endeks çalışmasında ülkemiz 2019 yılında 100 üzerinden 32 puanla” özgür olmayan” ülke durumuna düştüğü belirtilmektedir. Diğer bir ifadeyle 167 ülke arasında 110. sıradayız.
Sonuçta bazı Afrika ülkelerinin bile altındayız.
Kendi içimize böyle kapanınca dibe doğru gidişimiz, özellikle son 5-6 yılda daha hızlı şekilde kötüleşiyor.
Diğer bir alan hukuka güven alanı.
Bu alanda da ne yazık ki farklı bir durum görülmemektedir.
2019 yılında yapılan hukukun üstünlüğü analizinde ülkemiz 126 ülke arasında 109 sırada yer almıştır.
Mozambik bizden bir yukarıda, Myanmar hemen altımızda yer almaktadır.
Temel haklar konusunda ise, 122 sıradayız.
Görüldüğü üzere hukuk alanında, demokrasi yapımızdan çok daha vahim bir durumdayız.
3 binden fazla vatandaşımıza bir akademik araştırmada, yargıya güveniyor musunuz diye soruluyor. Sadece %40 vatandaşımız yargıya güvendiğini söylüyor. Ne yazık ki %60 vatandaşımız kendi yargımıza güvenmiyor. Yargı ile bir şekilde ilişkisi olanlarda bu oran çok daha yükseliyor.
Kendi halkımızın güvenmediği bir yargıya yabancının güvenmesi beklenebilir mi?
Dünyada, demokrasisine ve hukukuna güvenilmeyen bir tek ekonomik anlamda kalkınan ülke gösterilemez. Bu iki alan ekonominin hayat damarıdır.
Ekonomi güven ve açıklık üzerine gelişir. Ülkede ekonominin arzuladığı bu ortamı oluşturamazsak kim gelirse gelsin sonuç ne yazık ki olumsuz olmaya mahkumdur.
O nedenle geleceğe iyimser bakamıyorum.