Bu hafta Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü nedeniyle kadın ve şiddet ülkemizde ve dünyada konuşuldu.
Etkinlikler yapıldı.
Kocaeli Barosu’nun benim de katıldığım bu konudaki etkinliği ve lavanta kokulu bilgilendirme proşürlerinin İzmit’ te sokakta dağıtımı çok isabetli bir çalışmaydı.
Bu çalışmaya imza atan tüm meslektaşlarımı, Kocaeli Barosunu gönülden kutluyorum.
**
Kadın maalesef tarih boyunca hep ikinci sınıf insan gibi görülmüştür. On dokuzuncu yüzyılda bile İstanbul’da kadınların köle olarak satıldığı resmî pazarların olduğu, padişah saraylarında, kadı askerlerin konaklarında çalıştırıldıkları da bilinmektedir.
Erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi (poligami) kadını dilediği zaman boşayabilmesi; kadının iradesi dışında evlendirilebilmesi; mirasta erkeğe göre yarım hisse verilmesi, şahitliğinin erkeğe göre yarım kabul edilmesi, kız çocuklarının Anadolu’da okula gönderilmemesi, ancak bir avuç ayrıcalıklı kadının özel öğretmenlerle eğitim görebilmeleri, dolayısıyla mesleklerin genellikle kadınlara kapalı oluşu gibi eşitsizliklerin bir kısmı, ülkemizde maalesef on dokuzuncu yüzyıla kadar sürdü.
**
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda da kadınlarımız yine çiftçilik ve dışında diğer alanlarda çok aktif olamadılar.
Ancak 1926’da yasalaşan Medenî Kanunla resmi nikah, birden fazla kadınla evlenme yasağı, evlenmede yaş sınırı, boşanma da keyfiliğin kaldırılması, erkekle aynı hakların tanınması, mirasta erkekle eşit pay verilmesi gibi ciddi haklar tanındı.
Henüz, çağdaş dünyada olmamasına rağmen kadınlarımıza 1930’da belediye, 1934’te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Kadınlarımız milletvekili ve belediye başkanı, meclis üyeleri seçilmeye başladılar.
**
Kurucu liderimiz büyük Atatürk’ün bu konurda çok özel çabası ve bilinen söylemleri vardır. Bu nedenledir ki ; Tüm bu yasal değişikliklerin felsefi lideri Büyük Atatürk’ün 1938’de, ölümü üzerine Hindistan Kadınlar Birliği, “kadın haklarının tarihi boyunca gelmiş en büyük savunucularından biri” ilân etmiştir. Rahmetli Ecevit’in başbakanlığında 2001 yılında Türk medeni kanunu kadınlarımız açısından daha da geliştirildi. Şimdi kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin yasal düzenlemeler var. İşte genç cumhuriyet ve kadın ilişkileri kısaca böyle gelişmiştir.
**
Pekiyi bütün bunlar yeter mi?
Tabii ki yetmez.
Hala şiddete maruz kalan, öldürülen kadınlarımız var.
Kanunlar önünde eşitlik yetmiyor.
Devletin sosyal devlet ilkesi gereğince, kadını geliştirir ve güçlendirirken, toplumda kadına şiddeti doğuran sosyo- kültüler sakatlığın giderilmesi için özel bir çalışma yapması gerekir. Genç Cumhuriyete ve sosyal devlet ilkesine daha sıkı sarılmamız şart.
***
Kadın anadır, bacımız, kızımızdır, sevgi, nezaket, sabır ve özveridir.
Kadın sevgilimiz, iki elmanın yarısı, eşimizdir.
Anadolu’da tarlada kocasıyla çalışan, namus timsalı, savaşlarda kaybettiği kınalı askerlerin anası, acı ve ızdırabı yaşayan, içinde saklayandır.
Kadın hayattır, candır, onlar olmadan hayat olmaz, insanlık çoğalamaz, hayatın rengi olmaz .
Genç Cumhuriyetimiz ile ne mutlu ki ;kadınlarımız artık avukat, doktor, öğretmen, iş kadını, milletvekili, belediye başkanıdır.
Kadına şiddet kullanan kendi şerefini lekeler, kadına şiddet kullanan kendi acizliğini ilan eder, kadına şiddet kullanan insanlık suçu işler.