25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Günü” olarak benimsenmesinin temelinde trajik bir öykü yer alıyor.
1930 yılında Dominik Cumhuriyetinde askeri darbe yapan Rafoel Trujillo tam 31 yıl ülkeyi yönetmiştir. 25 Kasım 1960’ta askeri diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva, Maria Mirabal “Clandestina” adlı direniş adlı örgütü kurmuşlardı. Diktatör yaptığı konuşmada kiliseyi ve üç kardeşi vatan haini ilan etti. Konuşma yapmasından 20 gün sonra Maribel kardeşler eşlerini hapishaneden ziyaretten dönerken, Darbe yanlıları tarafından tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıktı. Onlar diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü oldu. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında, 1981 yılında Dominik’te, toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı 25 Kasım’ı, kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele yılı olarak kabul etti. Daha sonra Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999’da, 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesine karar verildi. Kadına karşı uygulanan şiddet her yerde insanlık suçu olarak görülmelidir. Kadına yönelik şiddet kanıksanarak son yıllara da ülkemizde korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bir ülkenin gelişmişliği kadına verilen değerle ölçülür. Demokrasisi gelişmemiş ülkelerde kadılara evlerine kapatılarak; çocuk doğurup ev işleriyle meşgul olmaları yeğlendiği görülür. Toplumda kadın mutlu değilse hiç kimse mutlu olamaz. Kadını sosyal yaşamın dışına itilmesi; sanat, kültür ve edebiyattan mahrum bırakılması tolumu cehalete sürükle. Hele ki son yıllarda siyasetin dilinin sertleşerek; yöneticilerin argo sözcükleri kullanılması toplumsal ilişkileri iyice germesine neden olmaktadır. Toplumda mizahın terk edilmesi insanları bunalım noktasına getirdiğini intihar eden insanların çoğaldığını haberlerden ve basından duyuyoruz veya tanık oluyoruz. Kadın özgür olmayınca hiç kimse özgür olamaz. Bir ülkenin kalkınması demokrasi, insan hakları ve çalışma ortamlarının düzenlenmesi ile mümkündür. Toplumu ayrıştırarak ülke kalkınmasına katkı sağlayamazsınız. Kadınları dışlayarak, yok sayarak, sosyal hayatın dışına iterek, ötekileştirerek ülkenin geleceğine sürdürülebilirlik sağlayamazsınız. İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırarak her gün bir kadının ölümüne sebebiyet vererek kadın haklarına kötülük yapmış olursunuz. Bir tolumda hak, hukuk ve adalete güven sarsılırsa çoğu insan kendisini öteki görmeye başlar. Kadınlar bir toplumun birleştirici gücüdür. Kadını yok sayarak ilerleme sağlayamazsınız. Kadına yönelik her türlü şiddete karşı toplumsal bir duyarlılık gerekir. Yoksa oturup geleceğimize ağlarız.
KADINA ŞİDDET İNSANLIĞA İHANETTİR