Sık duyarız ve hatta söylemek zorunda kalırız: Burası Türkiye.
Bu ülkede birileri karar alır, uygular. Kimse, nedenini irdelemez. Çünkü irdelemesi için bilgilenmesi gerekir. Ama okumaz ki bilgilensin…
Geçenlerde referandum için oy verecek bir akrabam bana telefon edip hangi sandıkta oy kullanacağını öğrenmek istedi. Bir yerlerden duymuş. Bilgisayarda vatandaşlık numaranızı girince oy kullanacağınız sandığın yerini ve sıra numaranızı öğreniyorsunuz. Denileni yaptım ve bekledim bilgisayarın başında. Elli milyon seçmen var, nasıl bulunur diye merak ederek. Bir de ne göreyim…Hızır Reis ilköğretim okulu…sayılı sandık. İnanın çok şaşırdım. Şu bilgisayar denilen şeyle neler yapılıyor…
Bilgisayardan bu neticeyi alınca aklıma hemen emekli maaşlarını ödeyen Ziraat Bankası geldi.
O banka diyor ki her yıl bu bankaya geleceksin . " Ben buyum, yaşıyorum " diye kendini oradaki sorumlu memura göstereceksin. O seni görecek, "Yaşıyor...Beyin fonksiyonları yerinde, maaş kartını yenileyelim" kararı verecek. Şu ilkel formaliteye bakar mısınız? Adam 90 yaşında anasını da o bankaya götürüp arz -ı varlık yaptıracak. Böyle bir iptidai sistem dünyanın hangi ülkesinde var? Böyle işlemlerin yapıldığı ülke mi Avrupa Birliğine girecek?
İnsanlar ölüyor. Elli yere kayıt düşüyor. Ama Ziraat Bankası'nın bundan haberi olmuyor. O zaman ölmüş insanın maaşını alıyorlar. Çok büyük suç işliyorlar.
Ama sıkı durun. Bu suçu işleyecek durumda olanların tamamı Ziraat Bankası'ndan emekli maaşı alanlar ! Bu suç başka bankada işlenemez! Ben emekli maaşımı başka bankaya aktardım. Bu banka " Her yıl gel, bana yaşadığını ispatla" demiyor. Şimdi bir soru. Bunlardan biri keyfi davranıyor? Ama hangisi siz bilin…
Daha bitmedi…Geçenlerde bir arkadaşın işi için emekli maaşlarını ödeyen Ziraat Bankasına gittim. Arkadaşın işini bitirmesini beklerken seksen yaşlarında bir kadın ve çevresindekiler dikkatimi çekti . Elinde bir kağıt ve bir kalem. O kağıda imza atıyor, memura gösteriyorlar. Memur beğenmiyor, antrenmana devam. Kadının oğlu, bazı bekleyenler kadıncağızın başında, ona tarif ediyorlar, şöyle yap, böyle yap diyorlar. Merak ettim , ben de baktım. İhtiyar kadın kalemi tutmayı bile bilmiyor. Kendisi de okuma yazma bilmediğini söyledi. Anlaşılan, kendisine imza atman gerekiyor denildiğinden, kendisine bir imza uydurup atmış zamanında, aynısını atamıyor. Sonuç, yok…Memur maaşını alamaz dedi. Kadının oğlu elindeki kağıtları yırtıp anasının koluna girdi, çıkıp gittiler.
Eve gelince 50 milyonun içinden akrabamın sandığını bulan bilgisayarı açtım ve ona sordum: İmza atamayan ne yapar? Cevap: Hukuk Usulü Kanunu'nun 297.maddesi. "Okuma yazma bilmeyenler parmak basar "
Aklıma geldi : Sol kolunu benim gibi yazı yazmakta hiç kullanamayan emekli bir adamın herhangi bir nedenle sağ kolunu kullanamaz duruma geldiğini düşünün. Bir insan hastalık nedeniyle elinin titremesi nedeniyle de imza atmakta zorlanabilir. Onlara maaş yok Ziraat Bankasından. Çok merak ediyorum. Bunu ve "yaşadığını ispat etmenin" çok garip şeklini Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'na dayanarak Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüne soracağım. Bakalım ne diyecekler…