İki aydır belki de ticari yaşamda en çok konuşulan konuların basında döviz kurlarındaki artış olmuştur.
. Yılbaşında 3,77 TL olan dolar kuru Ağustos ayı başına kadar belli seyirde ama ufak oranda artışlarla 4,50 TL seviyelerinde iken, Ağustos ayından itibaren hızlı bir artış trendine girerek 6,68’ler seviyesine kadar çıkmıştır. Bu günlerde de 5,70’ler seviyesinde devam etmektedir. Dolayısıyla artış oranı % 77‘lere kadar çıkmıştır.
Bunun ticari hayata yansıması da çok olumsuz olmuştur. Üzerinde duracağımız husus oluşan yüksek kur farklarından doğan artı borçlanmalar ve bu kur farklarından alınan KDV ile ilgilidir.
Esasen Danıştay vergi dava daireleri kurulu 13.12.2017 tarihinde verdiği E. 2017/548 K, 2017/606 kararında lehte oluşan kur farkları için KDV hesaplanmaması gerektiğini belirtmiştir. KDV yasasının 24/e maddesindeki düzenleme şöyledir. “Vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlarda sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve giderler” KDV’ye tabidir. Vergi idaresi kur farkı gelirlerini de GİBİ kapsamı içinde değerlendirerek yayınladığı tebliğlerde kur farkını da KDV kapsamında değerlendirmiştir.
Kur farkı KDV’ye tabiimidir?
Konuya ilişkin olarak yukarıda belirttiğimiz yüksek yargı kararına göre tabi değildir. İlgili kararda tabi olmamanın gerekçesi de kanaatimizce çok doğrudur. Şöyle ki;
Kur farkı, dövizin, değişik kurlardan ulusal paraya çevrilmesi sonucu ortaya çıkan fark olarak tanımlanmaktadır. Dövizli işlemler sonrasında mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişi tarafından her zaman ilave bedel elde edilmesi mümkün olmadığından ve döviz kurunun düşmesi halinde alıcı lehine bir durum oluştuğundan kur farkı, niteliği itibarıyla maddede sayılan diğer gelir unsurlarından farklılık arz etmektedir. Kur farkı niteliği itibarıyla Katma Değer Vergisi Kanununun, matraha dahil olan unsurların düzenlendiği 24’üncü maddesinde sayılan gelir unsurlarından farklılık arz ettiğinden sözü edilen maddede yer alan “gibi” ifadesinden yola çıkarak, kur farkının, vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle katma değer vergisi matrahına dahil edilmesi verginin kanuniliği ilkesine aykırılık oluşturacağı düşünülmektedir. Ayrıca dava konusu Tebliğ ile katma değer vergisi matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesi, vergilendirmenin temel öğelerinin kanunla belirlenmesi gerekliliğini de kapsayan verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.
Yargı kur farklarının KDV’ye tabi olmaması gerektiğini iki temel gerekçeye oturtmuştur.
1) Kur farkının sayılan vade farkı, fiyat farkı vs. GİBİ bir gelir olmadığını, zamanla kur zararının da oluşabileceğini, dolayısıyla belirtilenler gibi değerlendirilip KDV’ye tabi tutulmasının doğru olamayacağını,
2) Tebliğ yolu ile vergi alınamayacağını, bu durumun verginin kanuniliği ilkesine aykırı olduğu belirtilmiştir.
Şimdi ne olacak
Bu yargı kararına karşın vergi idaresi kur farklarından KDV almaya devam etmektedir. Döviz kurlarının aşırı artışı nedeniyle kur farkları yükselmiş ona bağlı KDV’lerde ciddi yük haline gelmiştir. Örneğin A firması düzenlediği 2 Milyon TL kur farkına 360 Bin TL KDV hesaplanmaktadır. Daha büyük rakamlarında piyasada oluştuğunu görmekteyiz. Firmalar bu konuyu yargıya taşıyabilirler mi? Taşırlarsa hangi mahkemeler yetkilidir? Gibi hukuki sorular akla gelmektedir. Kur farkını ve KDV’yi ödeyen firma, ödemeyi vergi dairesine değil, mal aldığı firmaya yapmaktadır. Dolayısıyla burada taraf vergi idaresi olmadığından davanın vergi mahkemesine açılması uygun olmaz diye düşünüyorum. KDV satıcı firmaya ödendiğinden davanın tarafı da KDV’yi tahsil eden satıcı firma olmalıdır. Dolayısıyla bu konuda yetkili mahkemenin de ticaret mahkemeleri olması gerektiği kanaatindeyim. Konu hukuki bir konudur. Bu konuda yorumu da hukukçuların yapması daha yerinde olur. Ancak sınırlı hukuk bilgimizle sadece kanaatimizi belirtmiş oluyoruz.
Dileğimiz böylesi uyuşmazlıklar yaşatılmadan vergi idaresinin, yargı kararları doğrultusunda görüş bildirmesinde zaman ekonomisi açısından önemli yararlar olduğunu düşünüyoruz.