“5 DAVA DEĞİL, 25 DAVA AÇSINLAR; O SANDIK KURULACAK”

13 Mart 2025 Saat: 02:31
“5 DAVA DEĞİL, 25 DAVA AÇSINLAR; O SANDIK KURULACAK”
CHP’nin ön seçimle belirlenecek cumhurbaşkanı aday adayı, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu; Ege, İç Anadolu ve Akdeniz illerinin ardından, bu kez de Karadeniz’de vatandaşlarla buluştu.

KASTAMONU’DA İMAMOĞLU COŞKUSU

İMAMOĞLU’NDAN ERDOĞAN’A ‘DİPLOMA’ TEPKİSİ: TÜRK MİLLETİNİN HUZURUNA ÇIKIP, BENİMLE MERTÇE YARIŞACAK CESARETİ YOK

İMAMOĞLU ALEYHİNE KARAR VERMEYEN HERKESİ YOK ETMEYE HAZIRLAR

BU KÖTÜLÜK, BU KÖTÜ AKIL, CUMHURBAŞKANI’NIN ÜRETTİĞİ KORKU İKLİMİ; DÜZGÜN, NAMUSLU İNSANLARA YÜKLEDİĞİ YÜKÜN KARŞILIĞIDIR

 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ’NE ZOR SORULAR: 572 YILLIK BİR ÜNİVERSİTENİN REKTÖRÜ, BİR PROFESÖR, BİR BİLİM İNSANI OLARAK, YAZDIĞIN BU RAPORU BAKALIM İNKAR MI EDECEKSİN?”

SENDEN BU RAPORU KİM İSTEDİ? BUNU MUTLAKA AÇIKLAMALISIN

BİLE İSTEYE, KUL HAKKINA GİREREK, YASALARI İHLAL EDEREK, SUÇ İŞLEYEREK, ANAMIN AK SÜTÜ GİBİ HELAL DİPLOMAMI BAKALIM İPTAL ETTİRECEK MİSİN?

 

BİR KOLTUK UĞRUNA YEMİNİNİ Mİ ÇİĞNEYECEKSİN?

MÜBAREK RAMAZAN AYINDA BURADAN SÖYLÜYORUM: KUL HAKKI YENMESİNE MÜSAADE Mİ EDECEKSİN?

SAKLANARAK, KAÇARAK, KONUŞMAYARAK BU VEBALDEN KURTULAMAZSIN

BEN EKREM İMAMOĞLU. NAMUS VE ŞEREF SÖZÜ VERİYORUM Kİ; BEN BU SAVAŞI KAZANACAĞIM

ASIL MAHKEME-İ KÜBRA’DA SİZLERLE KUL HAKKI ÜZERİNDEN HESAPLAŞACAĞIM

SULTAN SÜLEYMAN'A KALMADI BU DÜNYA SİZE Mİ KALACAK ZANNEDİYORSUNUZ, BRE GAFİLLER?

5 DAVA DEĞİL 25 DAVA AÇSINLAR; O SANDIK KURULACAK

 

CHP’nin ön seçimle belirlenecek cumhurbaşkanı aday adayı, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu; Ege, İç Anadolu ve Akdeniz illerinin ardından, bu kez de Karadeniz’de vatandaşlarla buluştu. Kastamonu’da konuşan İmamoğlu, diploması gerekçe gösterilerek yapılan hukuksuz süreç üzerinden çarpıcı mesajlar verdi:

“Haksız, hukuksuz bir biçimde, hiç ilgisi olmayan, alakası olmayan bir biçimde savcılık devreye giriyor. Bu süreçte, daha önce 2020 yılında diplomamı sorgulayan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne, fakültem tarafından, ‘İmamoğlu'nun yatay geçişi her yönüyle uygundur’ raporu verilmişti. 2020’de bu raporu veren Dekan Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse'ye öyle baskı yaptılar, öyle canından bezdirdiler ki; yılların bilim insanı, bugün istifa etmek zorunda kaldı. Dertleri ne? Ekrem'in diplomasını iptal ettirecekler. Bakın; bu kötülük, bu kötü akıl, Cumhurbaşkanı’nın ürettiği korku iklimi; düzgün, namuslu insanlara yüklediği yükün karşılığıdır. Yılların bilim insanına bile bunu yaptırdılar. Allah sizi ıslah etsin. Nasıl bir hainlikle, nasıl bir kötülükle, milletine düşman nasıl bir akılla karşı karşıya olduğumuzu iyi anlayacağız. Yani İmamoğlu aleyhine karar vermeyen herkesi, yok etme sürecini yaşatıyorlar bu ülkeye.”

“Sayın İstanbul Üniversitesi Rektörü, 572 yıllık kadim üniversitenin Sayın Rektörü, 7 Ekim 2024’te, bir rapor imzalayıp, gönderdin. Bu raporu, 4 ay önce hazırladın. Bu raporda, ‘Ekrem İmamoğlu için, 1990 yılındaki geçiş şartlarını karşılamıştır’ dedin. Bakın böyle bir zulmü, hiçbir daim bu ülke görmedi. 4 ay önce bu raporu hazırladın. Bu raporda, 17. Maddede, ‘O şartları İmamoğlu yerine getirmiştir’ dedin. Şimdi imzanla yazdığın bu raporu hep takip edeceğim. Saat saat takip edeceğim. Arkadaşlarımla üniversitede, fakültede bu süreci takip ettireceğim. 572 yıllık bir üniversitenin rektörü, bir profesör, bir bilim insanı olarak, yazdığın bu raporu bakalım inkar mı edeceksin?” 

“Kime gönderdikleri bile gizli. Senden bu raporu kim istedi? Bunu mutlaka açıklamalısın.

Bu notu kime gönderdiğini söyleyeceksin. Söylemediğin zaman, değerli rektör, sayın rektör, biz onu tahmin edebiliriz. Ama etmeyeceğim. Sizden açıklamanızı bekleyeceğim. Bu rapora rağmen; bile isteye bakalım, kul hakkına girerek, yasaları ihlal ederek, yani suç işleyerek, şu emanet gibi, anamın ak sütü gibi helal diplomamı bakalım iptal ettirecek misin? 572 yıllık üniversitenin rektörü, bir tıp doktorusunuz. Yemin ederek göreve başlıyorsunuz. Hipokrat yemini. Ant içiyorsun, namus sözü veriyorsun. Şimdi; bizzat imzanla hazırladığın bu raporda dahi, beni haklı gördüğün ortada. Peki bana karşı apaçık kasıtlı, kötülük ve suistimal yapılırken, fakültende dekan istifa etmek zorunda kalırken, buna sessiz mi kalacaksın?”

  

“Bu şekilde davranırsan, on binlerce öğrencinin, üniversitendeki öğrencilerin, bugüne kadar yüz binlerce mezunun hakkını sen nasıl koruyabilirsin? Rektör olarak kalmak için, bir koltuk uğruna yeminini mi çiğneyeceksin? Mübarek Ramazan ayında buradan söylüyorum: Kul hakkı yenmesine müsaade mi edeceksin? Saklanarak, kaçarak, konuşmayarak bu vebalden kurtulamazsın. Ve buradan Sayın Erdoğan'ın yol arkadaşı Rektör Bey'in şahsında, bütün bu sürecin içinde olan, bütün bu hukuksuzluklara imza atanlara sesleniyorum: Bu hukuksuzlukları yapıp, eşinizin, çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız. Okula yolladığınız evlatlarınızın, torunlarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız? 19 yaşında bir delikanlının üniversiteye geçiş yaptı diye, 35 sene sonra geçişini iptal edip, hukuksuz bir biçimde diplomasını elinden alırsanız, bu ülkeye bu süreci nasıl anlatacaksınız?”

“Ben, Ekrem İmamoğlu. Namusu için yaşayan, şerefi için yaşayan, bu ülkenin milletine hizmet etmek için ant içmiş olan, ben Ekrem İmamoğlu. Namus ve şeref sözü veriyorum ki; ben bu savaşı kazanacağım. Bu savaşı kazanacağım. Bu savaşı kazanacağım. Allah şahit, buradan söylüyorum. Bu savaşı bana değil, milletin iradesini açan bu akla karşı kazanacağım. Söz veriyorum; öyle de kazanacağım, böyle de kazanacağım. Hodri meydan, hodri meydan. Söz veriyorum; Allah bana ne kadar ömür verirse, namuslu, şerefli, haysiyetli, onurlu duranların, ahlaklı olanların, ben, bu kardeşiniz, bu hemşehriniz, o insanların hep yanında duracağım. Aslanlar gibi onları savunacağım, aslanlar gibi.”

“Bu mübarek Ramazan ayında, bu kadim ve güzel şehrimiz Kastamonu'dan söylüyorum; ama asıl mahkeme-i kübra’da sizlerle kul hakkı üzerinden hesaplaşacağım. Hesaplaşacağım sizlerle. Unutulmasın; Sultan Süleyman'a kalmadı bu dünya, Sultan Süleyman'a. Size mi kalacak zannediyorsunuz, bre gafiller? size mi kalacak zannediyorsunuz? Ne yaparlarsa yapsınlar, savcıları koşsun, yazıları başlarına alsınlar kendileri götürsünler, orayı sıkıştırsınlar, burayı sıkıştırsınlar, 5 dava değil 25 dava açsınlar; o sandık kurulacak, o sandık kurulacak.”

Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGFA

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ön seçimle belirlenecek cumhurbaşkanı aday adayı olan Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “maraton” olarak nitelediği yolculuğunu Kastamonu ile devam ettirdi. İmamoğlu’nun şehirdeki ilk adresi, ev iftarı oldu. Her ikisi de diş hekimi olan Elif-Enis Nuhoğlu çiftinin evine CHP Parti Meclisi üyesi Hikmet Erbilgin, eşi Senem Erbilgin, Kastamonu Belediye Başkanı Hasan Baltacı, eşi Güneş Demirkıran Baltacı ve CHP Kastamonu İl Başkanı Dilek İlke Karabacak’la birlikte konuk olan İmamoğlu, iftarın ardından Kuzeykent Kapalı Pazar Yeri’nde Amasya, Bartın, Çankırı, Çorum, Karabük, Sinop ve Zonguldak illerinden gelen CHP’lilerle ve vatandaşlarla buluştu. CHP Genel Başkan Yardımcıları İlhan Uzgel, Murat Bakan, Sevgi Kılıç, Ensar Aytekin ve Deniz Yavuzyılmaz da Kastamonu buluşmasında İmamoğlu’na destek verdi. Coşkulu buluşmada, sırasıyla; Kastamonu Belediye Başkanı Hasan Baltacı, CHP Kastamonu İl Başkanı Dilek İlke Karabacak ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

“ZALİMLERİN KOLTUKLARI SALLANIYOR”

“Ramazan’da hepimiz; sevgiyi, merhameti, bereketi paylaşıp çoğaltmanın peşindeyiz” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:

“Ama aklında kötülük olanların, hak, hukuk tanımayanların derdi başka. Onlar, zalimliklerini büyütmenin derdinde. Çünkü, kurdukları israf ve istibdat düzeni, ancak zalimlikle ayakta kalabilir. Zulümlerin en büyüğünü, bugünkü ekonomik şartlar nedeniyle vatandaşlarımız yaşıyor. İşçinin, çiftçinin, esnafın, emeklinin eline geçen para, ekonomiyi yönetemeyen iktidarın vatandaşa zulmüdür.  İktidarın birilerini zengin edip, bunun yükünü milyonlarca dar gelirli vatandaşın üstüne bindirmesi, zalimliğin daniskasıdır. Zalimler, millet elindekiyle yetinsin isterler. Çünkü, millet hakkını talep etmeye başlarsa, zalimler koltuklarında oturamazlar. Ama o devir kapandı. Milletimiz artık hakkını almayı talep ediyor, zalimlerin koltukları sallanıyor.”

 

“BU YOLCULUĞUN TEK BİR HEDEFİ VAR: BU İSRAF VE İSTİBDAT DÜZENİNİ YIKMAK”

“CHP’nin Kastamonu’da ve Türkiye’nin dört bir yanında, ezici bir çoğunlukla yerel iktidara gelmiş olmasının anlamı budur. Milletimiz, CHP’li belediyelerin nasıl çalıştığını gördü. İcraatçılık neymiş; millet gördü. Halkçılık neymiş; millet gördü. Tüm CHP’li belediye başkanlarımızla gurur duyuyorum. Her birine yürekten teşekkür ediyorum. Bizler; israfa, ranta, partizanlığa geçit vermeyen, bütün engellemelere rağmen rekor düzeyde icraat ve yatırım yapmayı başaran, kendisini belediyelerde kanıtlamış bir yönetim anlayışını iktidara taşımak için yola çıktık. Bu yolculuğun tek bir hedefi var: Bu israf ve istibdat düzenini yıkmak, milletin hakkını millete vermek.”

 

“TEK ADAMLARIN, MASA BAŞI SİYASETÇİLERİNİN DEVRİ KAPANACAK”

“CHP, kayıtsız şartsız millete güvenmenin partisidir. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal’in hayata geçirdiği, ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesi, bizim siyasetimizin temelidir. Bu anlayışın doğal bir sonucu olarak, partimizin cumhurbaşkanı adayını doğrudan üyeler belirleyecek. 23 Mart’ta, tam da Cumhuriyetin özünde, demokrasinin ruhunda olduğu gibi, seçilmişlerin değil, seçenlerin dediği olacak. Ön seçimle birlikte, Türkiye’de tek adamların, masa başı siyasetçilerinin devri kapanacak. 23 Mart’ta tek adam rejimine karşı mücadele kararlılığımızı göstereceğiz. Önseçimde ortaya koyacağımız irade, seçim kazanma yolundaki kararlılığımızın ifadesi olacak.”

 

“HAYATIN DA SİYASETİN DE KURALI BUDUR. NE OLUR? VAKTİ DOLANLAR, PİLİ BİTENLER EVİNE GİDER”

“Evet, kararlıyız, ama ülkeyi tek başımıza yönetmenin hayalini kurmuyoruz. Bizim hayalimiz; bu ülkenin bir daha asla tek adamın, tek partinin, tek fikrin hakimiyeti altına girmemesidir. Biz; çoğulcu, özgürlükçü parlamenter demokrasiye yürekten inanıyoruz. Bu inancı paylaştığımız bütün partilerle, tüm toplum kesimleriyle sonuna kadar birlikte yürümeye kararlıyız. Ama geçmişte yapılan yanlışlardan da uzak duracağız. Bu son şansı, asla heba etmeyeceğiz. Milletimiz, artık icraatçı, halkçı, adaletli, liyakatli bir yönetim istiyor.  Cıva gibi, zımba gibi, dinamik bir kadro görmek istiyor. Böyle bir kadroyu bu kirlenmiş, bu pörsümüş iktidar Türkiye’ye veremez. Bunların vakti doldu. Yenileşme, gençleşme, değişme vakti. Hayatın da siyasetin de kuralı budur. Ne olur? Vakti dolanlar, pili bitenler evine gider. Onların yerine umut verenler, tuttuğunu koparanlar, enerjisini millete harcayacak olanlar iktidara gelirler. İktidar yolculuğudur bu yolculuk. Salonlarda, Saray’ın salonlarında keyif çatanlar, milleti unutanlar gider. Sokaklara, çarşılara, pazarlara çıkamayanlar, sığmayanlar gider. Kim gelir? Bizler geliriz. Biz kimiz? İşte bu toplum, buradaki insanlar. Yasaklarına rağmen coşkuyla bir araya gelen cesur insanlar, kadınlar, erkekler, milletin evlatları, gençler; siz geliyorsunuz. Değerli dava arkadaşlarım. Siz geliyorsunuz.”

 

“EMİNİM HER GECE RÜYASINA GİRİYORUM”

“Size hatırlatayım. 23 Mart'tan çok korkuyorlar. Doğru mu? Nasıl korkuyorlar biliyor musunuz? Zangır zangır titriyorlar. Eminim her gece rüyasına giriyorum. Ben bundan eminim. Rüyasında, kendine ait zannettiği koltuğu, millet altından çekince, gece uykusundan uyanıyor. Buradan onu hissedebiliyorum. Ama ne diyeceğiz? Korksunlar. Korksunlar. Çünkü, evet, o sandık senin değil, milletin. Millet, o koltuğu almaya geliyor. Sandıkta seni evine gönderecek, evine gönderecek. Onların partisine üye olmuş vatandaşların, kendilerine hesap sormasından da korkuyorlar. Daha kongre yapmadan, il ve ilçe başkanlarını atadıklarını gördünüz değil mi? Üyeliğin, orada üye olmanın hiç kıymeti yok. Bir kişi, sevgili dostlarım, bir kişi ne derse, o olur. Böyle bir ülke, hayırlı bir yolculuk yürüyebilir mi? Asla. Allah, bu memleketi ‘Her şeyi ben bilirim’ diyen akıldan korusun. Allah, bu memleketi, ‘Ben ne dersem o olur’ diyen kişilerden tarihler boyu korusun. Uzak tutsun.”

 

“BİR DE İMAMOĞLU'NDAN KORKUYOR”

“En çok işte bu anlayışın sonucu; korkuyorlar ki, ‘Üyelerimiz CHP'deki demokrasiyi örnek alır da biz de isteriz derse’ diye korkuyorlar. En çok neden korkuyor biliyor musunuz? Bizim en çok sevdiğimiz şey. Adı ne? Demokrasi. Biz demokrasi aşığıyız. O, demokrasiden korkuyor. Yönettiği hiçbir alanda demokrasinin ‘d'sini bile görmek istemeyenlerin tahammül edemediği işte bu. Bunu Kastamonu'da da söylemeden edemeyeceğim. Bir de ‘İmamoğlu’ ismini duyunca, tedirginlikle sağına soluna bakıyor. Çok korkuyor. Bir de İmamoğlu'ndan korkuyor. O kadar korkuyor ki, bu korku, açıkçası her daim onu tedirgin ediyor. Benimle, çağrılarıma rağmen, Türk milletinin huzuruna çıkıp, mertçe yarışacak cesareti de yok. Onun için, verdiği talimatlarla tuzaklar hazırlıyor. Bana çelme takmaya çalışıyor. Bana yaptıkları sık davetlerle, adeta ‘ikinci Saraçhane'ye döndürmeye çalıştığı savcılık, bugün alelacele, bir kez daha İstanbul Üniversitesi'ne yazı yollayarak, diplomamla ilgili baskı yapma sürecine, üniversiteyi baskılama sürecine devam etmiş. Buraya gelirken öğrendim. Çok aceleleri var.”

 

“HAKSIZ, HUKUKSUZ BİR BİÇİMDE SAVCILIK DEVREYE GİRİYOR”

“Hasan Başkan’a da söyledim. Ben, bazen özel kalemimizdeki arkadaşlara bile, ‘Şunu arayın’ dediğimde ya da ‘Şunu söyleyin’ dediğimde, orada kaygı duydukları bir şeyi bile, ‘Hani biraz geç yapalım, bazı hususları düzeltelim’ diye, benim adıma inisiyatif alıp, süreci kendileri yönetiyor ve düzenliyorlar. Bundan da mutlu oluyorum. Yahu savcıya talimat verme hakkı olmamasına rağmen, verdiği talimat üzerine, ‘Bunu hemen yapın, bir yazı daha yazın, bir yazı daha yazarak okulu zorlayın’ diyerek acelelerini ortaya koyuyorlar. Sözüm ona, muhtemelen demişlerdir ki, ‘Bu işi 23 Mart'tan önce halledin.’ Haksız, hukuksuz bir biçimde, hiç ilgisi olmayan, alakası olmayan bir biçimde savcılık devreye giriyor. Bu süreçte, daha önce 2020 yılında diplomamı sorgulayan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne, fakültem tarafından, ‘İmamoğlu'nun yatay geçişi her yönüyle uygundur’ raporu verilmişti. Bu raporu, biz bile yeni öğrendik. Bilmiyorduk. 2020’de sormuş, fakülte cevap vermiş. Altında, dekan olan profesörün de imzası var.”

 

“NASIL BİR HAİNLİKLE, NASIL BİR KÖTÜLÜKLE, MİLLETİNE DÜŞMAN NASIL BİR AKILLA KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZU İYİ ANLAYACAĞIZ”

“2020’de bu raporu veren Dekan Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse'ye öyle baskı yaptılar, öyle canından bezdirdiler ki; yahu yılların bilim insanı bugün istifa etmek zorunda kaldı. Dertleri ne? Ekrem'in diplomasını iptal ettirecekler. Bakın; bu kötülük, bu kötü akıl, Cumhurbaşkanı’nın ürettiği korku iklimi; düzgün, namuslu insanlara yüklediği yükün karşılığıdır. Yılların bilim insanına bile bunu yaptırdılar. Allah sizi ıslah etsin. Allah sizi ıslah etsin. Nasıl bir hainlikle, nasıl bir kötülükle, milletine düşman nasıl bir akılla karşı karşıya olduğumuzu iyi anlayacağız. Yani İmamoğlu aleyhine karar vermeyen herkesi, yok etme sürecini yaşatıyorlar bu ülkeye. Doğruları yazdı diye, bir bilim insanını hem de beş yıl önce yazdığı yazı üzerinden oradan uzaklaştırmak, istifa ettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Şimdi Dekan Bey gitti.”

 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜNE SORULAR: 572 YILLIK BİR ÜNİVERSİTENİN REKTÖRÜ, BİR PROFESÖR, BİR BİLİM İNSANI OLARAK YAZDIĞIN BU RAPORU İNKAR MI EDECEKSİN?

“Şimdi soralım. Sormam gerekiyor. Orada, üniversitende bir fakültenin dekanı, böylesi bir baskıyla istifa ettirilirken, peki Sayın İstanbul Üniversitesi Rektörü, 572 yıllık kadim üniversitenin Sayın Rektörü, 7 Ekim 2024’te, bir rapor imzalayıp, gönderdin. Bakın rapor burada. Rektörlüğün raporu. Bu raporu, 4 ay önce hazırladın. Bu raporda, ‘Ekrem İmamoğlu için, 1990 yılındaki geçiş şartlarını karşılamıştır’ dedin. Hatta şöyle diyor: ‘1990 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bulunan, Girne Amerikan Üniversitesi'nden İstanbul Üniversitesi'ne geçiş yapan Ekrem İmamoğlu'nu ilgilendiren hiçbir yönü bulunmamaktadır’ diyor. Hatta, ‘Varsa bir sorun, bu sorun YÖK'ü ilgilendirir’ diyor. Yahu böyle bir şey olmaz. Bakın böyle bir zulmü, hiçbir daim bu ülke görmedi. 4 ay önce bu raporu hazırladın. Bu raporda, az önce okuduğum şekliyle, 17. Maddede, ‘O şartları İmamoğlu yerine getirmiştir’ dedin. Şimdi imzanla yazdığım bu raporu hep takip edeceğim. Saat saat takip edeceğim. Arkadaşlarımla üniversitede, fakültede bu süreci takip ettireceğim. 572 yıllık bir üniversitenin rektörü, bir profesör, bir bilim insanı olarak, yazdığın bu raporu bakalım inkar mı edeceksin? “

 

“KİM İSTEDİ Kİ, BU RAPORU YAZDIN?”

“Bu raporu, bu arada yazmışlar, ama kime gönderdikleri de belli değil. Kime gönderdikleri bile gizli. Senden bu raporu kim istedi? Bunu mutlaka açıklamalısın. Bakın bunlara, biz, hep dolaylı ulaşıyoruz bu arada. Kim istedi ki, bu raporu yazdın? Ha yazdın, bizi aklayan bir şekilde yazdın. Ama bu notu kime gönderdiğini söyleyeceksin. Söylemediğin zaman, değerli rektör, sayın rektör, biz onu tahmin edebiliriz. Ama etmeyeceğim. Sizden açıklamanızı bekleyeceğim. Bu rapora rağmen; bile isteye bakalım, kul hakkına girerek, yasaları ihlal ederek, yani suç işleyerek, şu emanet gibi, anamın ak sütü gibi helal diplomamı bakalım iptal ettirecek misin? İstanbul Üniversitesi Rektörü, 572 yıllık İstanbul Üniversitesi Rektörü; buradan sesleniyorum. Şimdi elini vicdanına koy. Sen, Erdoğan İBB başkanıyken, onun daire başkanıydın. Aynı ekiptensin, biliyorum. Bol bol fotoğrafları var arşivde. Tamam, iktidara geldi, seni YÖK üyesi yaptı. 2023’te de rektör oldun. Bunu da biliyorum. Ona karşı vefa duyabilirsin. Ona da saygı duyuyorum. Elini hiç bırakmamış. Ona da saygı duyuyorum. Ama ben, esas insanın kendisine saygı duyarım.”

 

“REKTÖR OLARAK KALMAK İÇİN, BİR KOLTUK UĞRUNA YEMİNİNİ Mİ ÇİĞNEYECEKSİN?”

“Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? 572 yıllık üniversitenin rektörü, bir tıp doktorusunuz. Yemin ederek göreve başlıyorsunuz. Hipokrat yemini. O yeminde bir ifade var. ‘Bütün kasıtlı kötülük ve suistimallerden kaçınacağım’ diyor yeminin. Ant içiyorsun, namus sözü veriyorsun. Şimdi; bizzat imzanla hazırladığın bu raporda dahi, beni haklı gördüğün ortada. Peki bana karşı apaçık kasıtlı, kötülük ve suistimal yapılırken, fakültende dekan istifa etmek zorunda kalırken, buna sessiz mi kalacaksın? Bu şekilde davranırsan, on binlerce öğrencinin, üniversitendeki öğrencilerin, bugüne kadar yüz binlerce mezunun hakkını sen nasıl koruyabilirsin? Rektör olarak kalmak için, bir koltuk uğruna yeminini mi çiğneyeceksin? Mübarek Ramazan ayında buradan söylüyorum: Kul hakkı yenmesine müsaade mi edeceksin?” 

“SAKLANARAK, KAÇARAK, KONUŞMAYARAK BU VEBALDEN KURTULAMAZSIN”

“Bunların yanıtını, halkımın huzurunda soruyorum. Saklanarak, kaçarak, konuşmayarak bu vebalden kurtulamazsın. Ve buradan Sayın Erdoğan'ın yol arkadaşı Rektör Bey'in şahsında, bütün bu sürecin içinde olan, bütün bu hukuksuzluklara imza atanlara sesleniyorum: Bu hukuksuzlukları yapıp, eşinizin, çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız. Okula yolladığınız evlatlarınızın, torunlarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız? 19 yaşında bir delikanlının üniversiteye geçiş yaptı diye, 35 sene sonra geçişini iptal edip, hukuksuz bir biçimde diplomasını elinden alırsanız, bu ülkeye bu süreci nasıl anlatacaksınız? Tarihe nasıl geçeceğinizin farkında olun. Çünkü, nesiller boyu hiç ama hiç iyi anılmayacaksınız.”

“BEN EKREM İMAMOĞLU…”

“Ben, Ekrem İmamoğlu. Namusu için yaşayan, şerefi için yaşayan, bu ülkenin milletine hizmet etmek için ant içmiş olan, ben Ekrem İmamoğlu. Namus ve şeref sözü veriyorum ki; ben bu savaşı kazanacağım. Bu savaşı kazanacağım. Bu savaşı kazanacağım. Allah şahit, buradan söylüyorum. Bu savaşı bana değil, milletin iradesini açan bu akla karşı kazanacağım. Bakın sevgili gençler, söz veriyorum; öyle de kazanacağım, böyle de kazanacağım. Hodri meydan, hodri meydan. Söz veriyorum; Allah bana ne kadar ömür verirse, namuslu, şerefli, haysiyetli, onurlu duranların, ahlaklı olanların, ben, bu kardeşiniz, bu hemşehriniz, o insanların hep yanında duracağım. Aslanlar gibi onları savunacağım, aslanlar gibi. Bu mübarek Ramazan ayında, bu kadim ve güzel şehrimiz Kastamonu'dan söylüyorum; ama asıl mahkeme-i kübra’da sizlerle kul hakkı üzerinden hesaplaşacağım. Hesaplaşacağım sizlerle. Unutulmasın; Sultan Süleyman'a kalmadı bu dünya, Sultan Süleyman'a. Size mi kalacak zannediyorsunuz, bre gafiller? size mi kalacak zannediyorsunuz?”

 

“KORKAKLIĞINIZA GÜLÜYORUZ”

“Kıymetli Kastamonulular, güzel Kastamonu'nun Nasrullah Camisi'nin kürsüsünden okunan ve hayatımıza dahil olan, yüreğimizi kıpır kıpır eden, sesini duyduğumuzda ayağa kalkıp, Ata'mızla ve silah arkadaşlarıyla bir olup, Şerife Bacıların yanımızdan geçtiğini hissettiğimiz İstiklal Marşımızın kabulünün 104. yıldönümü bugün. Mehmet Akif Ersoy'un ruhu şad olsun. Bu mübarek Ramazan ayında bir kez daha Allah rahmet eylesin diyorum. Ne diyor İstiklal Marşı? ‘Korkma’ diyor. Korkma. Ama sen, kork. Sen, kork. Bu milletten kork. Bu millet, İstiklal Marşı ‘korkma’ diye başlarken, sizden mi korkacak? Bu millet sizden korkacak öyle mi? Sizden korkmaz. Ama bu millet, sizin düştüğünüz bu acizliğe, bu basit kumpaslarınıza, -hani seçimden sonra dedin ya ‘şantaj montaj’- şantajlarınıza, montajlarınıza, korkaklığınıza gülüyoruz, korkaklığınıza. Korkaklığınıza gülüyoruz. Ey milletim, benim kadim milletim, benim güzel insanlarım; bunların zerresinden korkmayın. Bunlardan asla korkmayın. İstiklal Marşı'nın size emanetini, onun dediğini yapın. ‘Korkma’ dediği gibi hareket edin. Hiç merak etmeyin; gidecekler, gidecekler, gidecekler, gidecekler.”

“HEM 2019’UN İKİ SEÇİMİNDE HEM 2024’ÜN SEÇİMİNDE, ‘HEPİNİZ BİR, BEN TEK’ DEDİM. ‘GELİN, GELİN, GELİN’ DEDİM. GELDİLER. GÖRDÜLER”

“Kastamonu; İnebolu’dan Ankara’ya uzanan İstiklal Yolu’nun ilk durağıdır. Biz, Kurtuluş Savaşımızı İnebolu sahillerinden Ankara’ya, oradan cephelere kağnılarla taşınan cephaneler sayesinde kazandık. O kağnıların başındaki cefakar kadınlar ve erkekler, bu memleketin istiklali ve ikbali için birdiler, bütündüler. O birlik ve kardeşlik duygusu sayesinde, bugün özgür bir ülkede yaşayabiliyoruz. Sizin çok güzel bir sözünüz var. Diyorsunuz ki; ‘Pazar kurulur, oyun bozulur.’ Pazarı kurduk; oyununuzu da bozacağız. Şart olsun bozacağız, şart olsun! Bakın; kazandığım bütün seçimlerde herkes bana dedi ki, ‘Rakibini biliyor musun?’ ‘Biliyorum’ dedim. Açın, televizyonlara bakın. E rakibiniz, şu, bu İstanbul seçimleri falan; ‘Yok’ dedim, ‘Ben rakibimi biliyorum. Onlar rakip değil.’ Sonra beni haklı çıkardılar. Hem 2019’un iki seçiminde hem 2024’ün seçiminde, ‘Hepiniz bir, ben tek’ dedim. ‘Gelin, gelin, gelin’ dedim. Geldiler. Gördüler. Millet onlara bir demokrasi daha vurdu ve gittiler. Karşımdaki rakibin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu biliyordum.”

“PEKİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN KİM BİLİYOR MUSUNUZ?”

“Peki Recep Tayyip Erdoğan kim biliyor musunuz? 26 Şubat 1954 İstanbul doğumlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. İnsanları, insan olarak değerlendirin. Gözünüzde kendisini konumlandırıp, sizin onu bir büyütmenizi istiyor olabilir. Öyle değil o. Toplu iğnenin müdahalesi gibi. 1954 doğumlu, 86 milyon vatandaşımızdan bir tanesidir. İşte bu devletin, şurada bulunan her vatandaşımız ne kadar sahibiyse, Erdoğan da o kadar sahibi. Bunu unutmayın. Ne oturduğu koltuk kendisinindir ne halkını unutarak içinde yaşadığı o saray kendisinindir. Hepsi milletin. Elinde ne imkan, ne yetki varsa, milletindir, milletin. Sevgili dostlar, ben de 3 Haziran 1971 Trabzon doğumluyum. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Erdoğan unutmuş ama ben çok iyi biliyorum. Bu ülkede kimin ne kadar hakkı varsa, benim de o kadar hakkım var. Ben, milletin karşısında hakkımın ne olduğunu da haddimi de biliyorum. Çünkü fark ne biliyor musunuz sevgili dostlar? Ben, cumhuriyetçiyim. Ben, demokratım. Ben, Atatürk sevdalısı. Ben, Cumhuriyet Halk Partiliyim. Aranızdaki fark bu.”

“23 MART'TA KULLANACAĞINIZ HER OY, BU İKTİDARIN ÖMRÜNÜ BİRAZ DAHA KISALTACAK”

“Bizler, hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu çok iyi biliyoruz. Atatürk'ten bu yana biliyoruz. Atatürk, tebaayı bitirdi. Birey olmamızı bize öğretti. Cumhuriyet, bize eşit hak ve özgürlükleri verdi. Biz, Atatürk'ten bu yana biliriz; İsmet İnönü'den bu yana biliriz. Bu ülkede herkes umudunu yitirebilir, ama biz yitirmeyiz. Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi'nin harcında, mayasında bitmeyen bir umut vardır, umut. Bunu unutmayın. Onun için, tek bir fire bile vermeden, sandığa gideceğiz. Cumhuriyet’e ve demokrasiye sahip çıkma bilinciyle sandığa gideceğiz. 23 Mart'ta kullanacağınız her oy, bu iktidarın ömrünü biraz daha kısaltacak. Önce biz hep birlikte, dayanışma içinde olduğumuzu göstereceğiz. Onlar, bizi sindirmek istiyor. Biz sinmeyeceğiz. Sevgili dostlarım, az önce İstiklal Marşı'nı ve Mehmet Akif Ersoy'u andık. İki kıtasıyla marşımızı söyleriz. Üçüncü kıtası biraz ihmal edilir. 10 kıtanın üçüncüsü benim ruhumda çok özeldir. Birinci mısrası ne der: Ben, ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım, taşarım.”

 

“5 DAVA DEĞİL, 25 DAVA AÇSINLAR; O SANDIK KURULACAK”

“Bu duyguları yüreğinizde taşıyın. İşinizi sıkı tutun. Ne yaparlarsa yapsınlar, savcıları koşsun, yazıları başlarına alsınlar kendileri götürsünler, orayı sıkıştırsınlar, burayı sıkıştırsınlar, 5 dava değil 25 dava açsınlar; o sandık kurulacak, o sandık kurulacak. O sandıkta her üye oy kullanacak. Sevgili dostlar; Cumhuriyet Halk Partisi başaracak, Türkiye kazanacak. Kurtuluş yok tek başına. Haydi, herkes görev başına, 23 Mart'ta sandık başına. Yolumuz açık olsun…”

 

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat