Bu seçimde akademik çalışmalarım yoğun olduğu için sahada değilim. Günlük politikanın içindeyim ama sizin görmediğiniz şekilde. Kaldığımız yerden devam edelim demek isterdim ama siyaset durduğu yerde durmuyor.
Belki biliyorsunuzdur, devlet erki söylemeye cesaret edemediği bazı konuları düşük profilli gazetecilere açıklatıyorlar. Aslında bu kişiler çeşitli kurumların emir erleri ve onların dillendirmek istemedikleri dramatik, ahlaksız gerçekleri bu kişiler aracılığıyla piyasaya sürüyorlar.
Geçenlerde bir düşük profilli gazeteci “Eğer DEM Parti adayı yüzde 9 oy civarında oy alırsa Demirtaş serbest kalacak, Kavala serbest kalacak, Öcalan’ın tecridi kalkacak, kayyum atanmayacak, kürt siyasetçiler serbest kalacak” vs böyle bir liste yayıyor.
Kendi kendime “Bir hafta bekleyeyim bu adam sadece AKP adına manipüle yapan şahsi cin fikirleri ile ön plana çıkıp saraya yaranmak isteyen bir rol mü oynuyor yoksa arkasında gerçekler var mı” dedim.
Ne oldu biliyor musunuz? AKP’den de DEM Parti’den de yalanlama gelmedi. Sadece “Biz Sarayla görüşmedik” dediler. Ama böyle bir şeyin olup olmadığını söylemediler. Dahası Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında Leyla Zana İmamoğlu’na oy kaybettirecek hamleler yapmak için İstanbul’daki seçmeni DEM Parti adaylarına oy vermeye davet etti.
Erdoğan Ekrem İmamoğlu’na seçimi kaybettirebilmek için öyle konsolidasyon kurmuş ki içinde her şey var, HÜDA-PAR var düşmanı farklı Kürt hareketi çizgisinde olan DEM Parti ve aktörleri var, dolaylı olarak farklı milliyetçi aktörler var, MHP var. Bunların hepsini İmamoğlu’na kaybettirebilmek için bir araya getirebilmek çok büyük başarı. Şunu da öğrenmiş olduk: Selahattin Demirtaş da Osman Kavala da diğer Kürt siyasetçilerin tamamı da suç işlememişler, Erdoğan’ın bir pazarlıkta kullanmak üzere siyasi tutsak olarak hücrede tuttuğu siyasi esirler. Bu korkunç bir tablo.
Karşımıza nasıl bir gerçek çıkıyor biliyor musunuz? Aslında modern devletin arkasında duran tek şey askeri vesayetin korkusuymuş. Askerden çok korktukları için devlet içinde devlet kurumu varmış gibi rol yapan aktörler varmış. Askeri vesayet yerle bir olunca gerek Avrupa Birliği reformları gerekse 15 Temmuz darbe girişimi iddiasından sonra karşımızda devlet mevlet kalmadı. Bu utanç hepimize yeter! Bir modern devleti yaşatamadık. Modern devleti yaşatan demokrasi ve insan hakları ile ilgisi olmayan askeri vesayet ve onun korkusuymuş.
Ne kadar büyük bir utanç değil mi?
Erdoğan’ın Mitingini İzleyenler Burada mı?
Erdoğan’ın mitingini izlediniz mi? Ülke açık hava pavyonuna döndü. Cengiz Kurtoğlu ile birlikte düet yaptılar. Erdoğan biriyle düet yapacaksa bu kesinlikle Cengiz Kurtoğlu olmamalı. Ömrü boyunca mağduriyet siyaseti yaptığı için bence o sahneye Küçük Emrah ile çıkmalıydı, yanlış sanatçı seçmiş.
Geçen gün yürüyüş yolunda siyasi partilerin stantlarını gezerken stanttaki bir görevli – CHP değil – “tarih Erdoğan’ı nasıl yazacak” diye sordu. Erdoğan bu şekilde final yaparsa, hele hele bir de devir teslim yapmayı başarır, kendi atadığı bir adayla ülkeyi yönettirtmeye devam ederse tarih Erdoğan’ı muhafazakarların Atatürk’ü ve kurucu babası olarak yazar.
Erdoğan yeni bir devlet inşa ediyor. Bu devletin adı konulmamış ideolojisinin adı Erdoğanizm. Erdoğan çıkara ve güce dayalı, kurumları iplemeyen, demokrasi gibi bir hedefi olmayan aşırı oportünist ve popülist, aynı zamanda adam kayırmaya paternalist bir yapıya dayalı bir Cumhuriyet inşa etti. Bu rejimin adı Erdoğanizm. Bu şekilde final yaparsa muhafazakarların Atatürk’ü olur. Net bir şekilde bunu bir yere koyun. Tarihe bu şekilde geçer, paralara resmi basılır, oraya buraya heykelleri yapılır. Biz de yaşıyorsak hep birlikte izleriz.
Eski TV Programlarını Hatırlayananız Var mı?
Eskiden tv programları vardı. Farklı görüşlerdeki insanlar bir araya gelir ve tartışırlardı veya seçim öncesi liderler fikirlerini beyan eder, birbirlerini ölçer tartar ve seçmen karşısında performans sergilerlerdi.
Tüm bunlar neden yok? Erdoğan medyanın tamamına yakınını eline geçirdiği için farklı görüşten birinin ekranlara çıkıp görüşlerini paylaşmasını izin vermediği için o ekranlarda sadece koro gibi saraya hizmet eden şaklabanların boy gösterdiğine şahit oluyoruz.
Tapu Kadastro Mezunu Anayasa Mahkemesi Başkanı!
Anayasa Mahkemesi başkanlığına bildiğiniz gibi tapu kadastro mezunu birisi getirildi. Anayasa Mahkemesi’nin başına ya da üyeliğine farklı branşlardan birileri gelebilir ama bu kamu yönetimi, siyaset bilimi, hukuk mezunu biri olabilir, bazen farklı branşlardan biri de gelebilir. Fakat bu kadar absürt birinin getirilmesi şunu gösteriyor;
Erdoğan’ın çok kesin bir şekilde güvenip arkasını dönebileceği insan sayısı çok fazla değil.
İkinci nedeni Erdoğan bize “Ben sizi tapu kadastro müdürüyle de güderim” mesajı da vermiş olabilir.
Aldığı kararların tanınmadığı bir Anayasa Mahkemesi’nin başına tapu kadastro mezunu birisinin getirilmesi de çok fazla yadırganmamalı. Zaten değinilmeyen kararları uygulanmıyor. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını iptal ediyor düşünebiliyor musunuz? Yargıtay Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını iptal edebiliyor. Bu duruma gülüyorum ama çok net yazmak gerekir ki, Türkiye’de olan bu olaylara üçüncü sınıf kabilelerde bile rastlanmaz. Hele 75 sene demokrasi denemesi yapmış, laik modern bir devlet kurmuş bir toplumun şu pespaye hale gelmesi utanç verici bir durum.
Yandaş Anket Şirketleri Neden İmamoğlu Önde Diyor?
Bugünlerde yandaş anket şirketleri hep İmamoğlu önde diyor. Çünkü yandaş anket şirketleri İmamoğlu’nu önde göstererek AKP’ye sarı kart göstermeyi düşünen insanların üstünde psikolojik baskı kurmaya çalışıyor. Yandaş anket şirketlerinin amaçları “Bakın siz sarı kart göstereceksiniz ama İstanbul gidiyor” korkusuyla onları yüzleştirmeye çalışıyorlar, bu rolü oynuyorlar.
Yiyorlar mı? Kısmen yiyorlar. İnsanları manipüle etme olasılıkları çok yüksek. Sosyal medyada o sokak röportajlarına çıkan tipleri görüyorsunuz. “Reyize çok kızdım, büyükşehirde onun adayına vereceğim ama ilçede MHP’ye vereceğim vs” diyor. Sanki ondan kaçabiliyormuş, uzak bir yere gidebiliyormuş, çok sert tepki verebiliyormuş gibi.
Siyasetin topyekün nasıl çöktüğünün açıklaması. Geçen Tanzimat dönemini incelemek için tarihi karıştırdım. Tam da istibdat Dönemini yaşıyoruz. Kimse kusura bakmasın ama daha öteye geçememişiz. Elinize emeğinize sağlık.
Yüreklice,doyurucu bir değerlendirme. Yüreğine,diline sağlık Sinem Hanım!