Bir tarafta adaletin hızlı, güvenilir, caydırıcı olması gerektiği düşüncesi var; diğer tarafta ise toplumun huzurunu bozan suçluların affedilmesi gibi tartışmalı bir uygulama. Özellikle, çocuk istismarcıları, katiller ve diğer ağır suçlara bulaşmış kişilerin aftan yararlanması, hem hukuk hem de toplum vicdanında derin yaralar açıyor.
Adaletin İşleyişine Gölge Düşüren Af Yasaları
Af yasaları, tarih boyunca sosyal barış ve toplumsal iyileşme adına çeşitli ülkelerde uygulanmıştır. Ancak mesele, bu afların hangi suçlar için geçerli olduğu ve neden uygulandığıdır. Türkiye’de son yıllarda sıkça gündeme gelen af yasaları, topluma hizmet etmekten çok suçluları ödüllendirme gibi algılanıyor. Ağır suç işleyen bireylerin serbest kalması, toplumda hem güvenlik hem de adalet duygusunu zedeliyor.
Çocuk istismarı gibi son derece ağır ve geri dönüşü olmayan suçlar söz konusu olduğunda, affın bir seçenek olarak düşünülmesi bile kamu vicdanını derinden yaralıyor. Bu tür suçları işleyenlerin cezasının azaltılması, yalnızca mağdurlar için değil, toplumun tamamı için kabul edilemez bir adaletsizlik olarak algılanıyor. Toplum, suçluya verilen cezanın caydırıcılık taşımasını beklerken; affedilmeleri, suça eğilimli bireylere adeta bir cesaret kaynağı oluyor.
Suçlulara Af Mı, Mağdurlara İkinci Bir Ceza Mı?
Af yasalarının bir başka yüzü ise mağdurlar ve mağdur yakınlarıdır. Ceza indirimleri veya af düzenlemeleri, kurbanları ve yakınlarını derinden yaralıyor. Çocuklarını kaybeden bir aile, tecavüz kurbanı bir kadın ya da haksızlığa uğramış bir birey, haklarını adalet sisteminde arıyor. Ancak af yasaları, bu kişilerin adalet duygusunu yok sayarak suçlulara ikinci bir şans sunuyor. Bu durum, mağdurlara ikinci bir travma yaşatmak anlamına geliyor.
Toplum olarak adaletin her birey için eşit ve caydırıcı olmasını bekliyoruz. Ancak, sürekli af yasaları çıkarılarak suçluların topluma geri dönmeleri, adalet terazisinin şaşmasına neden oluyor. Bu durum, adalet sistemine olan güveni sarsarken aynı zamanda toplumun suçlulara karşı tahammül eşiğini de düşürüyor.
Af, Yeniden Suç İşleme Olasılığını Artırıyor
Araştırmalar, suçluların çoğunun cezası tamamlanmadan serbest bırakıldığında yeniden suç işleme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Özellikle ağır suç işlemiş bireyler için bu oran daha da yükseliyor. Öyle ki, birçok ülkede bu konuda yapılan çalışmalar, suçluların rehabilite edilmeden topluma kazandırılmalarının ciddi bir risk oluşturduğunu ortaya koyuyor. Yani af, suça meyilli bireyleri rehabilitasyon sürecinden geçirmeden topluma kazandırmaya çalışmak gibi yanlış bir uygulama oluyor. Sonuç olarak, topluma salınan bu suç makineleri yeniden suç işlemeye devam ederek toplumsal huzuru bozuyor.
Adaletin Gücü Caydırıcılığında Saklıdır
Toplumda adalete olan güvenin sarsılmaması için, suçlulara af gibi düzenlemelerin çok daha dikkatli ve toplumsal ihtiyaçlara uygun şekilde yapılması gerekiyor. Adalet sisteminde caydırıcılığın güçlendirilmesi, toplumun güvenliğini artırır ve bireylerin kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Hukuk sistemi, yalnızca suçluları cezalandırmakla değil, aynı zamanda toplumu koruma amacıyla da şekillenmelidir.
Suçlulara tanınan aflar, toplumun vicdanında derin yaralar açarken, mağdurları ve yakınlarını bir kez daha mağdur ediyor. Toplumun beklentisi, adaletin herkes için eşit bir şekilde işlemesidir. Ancak af yasaları, adalet sisteminin bu temel ilkesini gölgede bırakıyor. Adaletin caydırıcılığını kaybettiği bir toplumda ise huzur ve güven ortamı sağlamak neredeyse imkansız hale geliyor.
Özellikle şehir dışından gelen misafirlerin yaşadığı konaklama ve yemek sorunları, bu tür bir etkinliğin sadece yerel değil, ulusal çapta etkili olabilmesi için ne denli dikkatli planlanması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Geleneksel hale gelen ve onuncusu düzenlenen bir şenliğin, misafirlerin ihtiyaçlarını karşılayamaması düşündürücü.