Türkiye’nin istikrarına katkı sağlamaktansa, zaman zaman Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden unsurlara – bilhassa da terör örgütlerine – verdikleri destekle, bölgede gerginliklerin tırmanmasına sebep oldular. Bu durumu daha da karmaşık hale getiren unsurlardan biri de Batı'nın Kürt milliyetçiliği üzerinden Ortadoğu’da Kürdistan fikrini destekleyerek Türkiye’nin egemenlik haklarını ve toprak bütünlüğünü hiçe saymaları oldu.
Oysa, bölgede uzun vadeli bir istikrar sağlanmak isteniyorsa, Batı'nın Türkiye'nin ulusal çıkarlarına daha saygılı bir yaklaşım sergilemesi şart. Bu doğrultuda, Türkiye’nin “Misak-ı Milli” hedeflerini destekleyen, kendi egemenlik sınırlarını savunmasına zemin hazırlayan bir politika değişikliği zaruri hale gelmiştir.
Batı’nın Yanılgısı: Türkiye’yi Destekleyerek Kazanacakları
ABD ve AB ülkeleri, Türkiye'nin bölgesel bir güç olduğunu, bu durumun da yalnızca Türkiye’nin çıkarlarına değil, tüm bölgenin istikrarına hizmet edeceğini göz ardı ediyor. Türkiye, tarihsel ve kültürel bağları ile yalnızca Orta Doğu’da değil, Avrupa’nın ve Asya’nın denge unsuru olarak da stratejik bir konumda. Türkiye'nin istikrarlı ve güçlü bir müttefik olarak varlık göstermesi, aslında Batı’nın da çıkarlarıyla örtüşmektedir. Ancak Batı’nın, özellikle de ABD’nin, kendi “Ortadoğu Projesi” kapsamında bölgede sınırları yeniden çizme arayışları, Türkiye'nin hem askeri hem de diplomatik anlamda zorlayıcı bir sürece girmesine sebep olmuştur.
Bu noktada, Batı'nın, Kürt devleti hayalinden vazgeçmesi ve bölgedeki Kürt milliyetçiliğini Türkiye'nin aleyhine olacak şekilde desteklemekten geri durması gerekmektedir. Çünkü bu, yalnızca Türkiye'nin güvenliğini tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda NATO müttefikleri arasında güvensizlik duvarları da örüyor. Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarına yönelik hassasiyetlerini anlamak ve bu bağlamda Türkiye’nin kendi güvenlik kaygılarına destek vermek, Batı'nın Türkiye'yi yeniden kazanmasına zemin hazırlayabilir.
Alternatif Güçler Yükseliyor: Rusya, Çin ve Kuzey Kore Tehdidi
Öte yandan Batı'nın Türkiye üzerindeki baskıları ve Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarını göz ardı eden politikaları, Türkiye’yi alternatif güç merkezlerine doğru yönlendirebilir. Halihazırda Rusya, Çin ve Kuzey Kore’nin güçlenmekte olan bir tehdit olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle Rusya, Türkiye ile tarihi, stratejik ve ekonomik bağları nedeniyle Batı’nın sağlayamadığı bir işbirliği potansiyeline sahiptir. Ancak, Batı bu durumu doğru okuyup Türkiye ile ilişkilerini onarma yoluna gitmezse, dengeler Türkiye-Rusya eksenine doğru kayabilir. Bu da Batı için hem Ortadoğu’da hem de Akdeniz’de yeni riskler anlamına gelir.
ABD ve AB’nin bu potansiyel tehdidi öngörerek, Türkiye ile olan ilişkilerini yeniden değerlendirmesi, yalnızca Türkiye için değil, Batı için de kritik bir karar olacaktır. Batı, eğer gerçekten bölgede uzun vadeli istikrar sağlamak istiyorsa, Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarına yönelik taleplerine duyarlı olmalı, bölgesel güvenlikte Türkiye’nin oynayabileceği yapıcı rolü anlamalıdır. Özellikle, Türkiye’nin güney sınırları boyunca oluşabilecek herhangi bir “Kürdistan” devletinin bölgedeki dengeleri daha da sarsacağının farkına varmalıdır.
Sonuç: Türkiye’ye Saygı ve İşbirliği
Batı, Türkiye’nin meşru güvenlik taleplerini ve Misak-ı Milli hedeflerini göz önünde bulundurarak daha sağlıklı bir işbirliği geliştirebilir. ABD ve AB ülkelerinin Türkiye’yi yalnızca bir partner olarak değil, bölgedeki dengelerin kilit unsuru olarak görmesi; Türkiye’nin kendi güvenlik endişelerini dikkate alan, egemenlik haklarına saygı gösteren bir politika değişikliğini zorunlu kılıyor.
Aksi takdirde, Rusya, Çin ve Kuzey Kore gibi küresel güçlerin etkinliğinin arttığı ve dengelerin hızla değiştiği yeni dünya düzeninde, Batı’nın bu hatasının bedeli daha büyük olacaktır. Türkiye ile yapıcı bir ittifak kurmak; sadece Orta Doğu’da değil, tüm dünyada Batı’nın çıkarlarına hizmet edecek tek yoldur.